“AGROEKOLOJİ BİR YAŞAM TARZIDIR”
MST’li genç çiftçilerle söyleşi
Umut Kocagöz
“Mücadele etmeye cesaret eden gençlik, halkçı iktidarı kurabilir”
Geçtiğimiz Haziran ayında, Topraksız Kır İşçileri Hareketi – MST tarafından düzenlenen “Uluslararası Mücadeleci Gençlik Buluşması” başlıklı toplantılara katılmak için Brezilya’daydım. Toplantı sonrası bir kaç hafta daha Brezilya’da kaldım, MST’nin Tarım Reformu kapsamındaki işgal kampları ve yerleşimlerini; Tarım Reformu bölgelerinde kurdukları kooperatifleri ve agroekoloji (ekolojik tarım) okullarını ziyaret etme şansım oldu. Bu ziyaretler benim için önemli bir fırsattı, çünkü MST, teorik ve pratik olarak ekolojik tarıma çok önem veriyordu ve bunu yerinde gözlemleme şansım olacaktı.
Agroekoloji günümüz dünyasında giderek önem kazanan bir tarım pratiği haline geliyor. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü – FAO, agroekolojiyi kendi söylemlerinde kullanmaya başladı ve hükümetleri de bu konuda teşvik ediyor. Hatta, Türkiye’nin 2017’de geçiş yapacağı “milli tarım projesi” kapsamında, kimyasal gübre ve ilaç kullanımına karşı önlemler alınacağından bahsediliyor. Bunun yanında, organik sertifikalı tarım modeline dayanan organik üretim özellikle kentli tüketiciler için bir talep haline geliyor. Bu durum gıda üzerinde egemenlik kuran şirketlerin de ilgisini çekiyor. Tohumdan gübreye, organik sertifikalı tarım modeli, agroekoloji adı altında şirketlerin kâr sahası olacak gibi görünüyor.
Bu noktada, MST’nin deneyimi başka bir önem daha kazanıyor. Türkiye’de “bilge köylü tarımı” , “köylü tarımı” veya “geleneksel tarım” gibi terimlerle ifade ettiğimiz, doğa ile dost, ekolojik tarım yöntemleri MST’nin üretim faaliyetlerini belirleyen tarım modeli. MST için agroekoloji bir tarım modeli, yani bir yaşam tarzı. Yalnızca belirli sertifikalara veya tekniklere indirgenemeyecek, yaşamın her alanında egemenliği tesis etmeyi amaçlayan bir politik proje, bir yaşam perspektifi. Hatta, MST liderlerinden João Pedro Stedile’nin çeşitli defalar dile getirdiği gibi, neoliberal darbe hükümetine karşı mücadelenin temel yöntemlerinden biri agroekoloji.
MST, mücadelenin her alanını bir eğitim ve öğrenme süreci olarak görüyor. Her deneyim, ister tarlada üretim yaparken, ister bir Tarım Reformu Panayırı düzenlerken, bir tartışma ve değerlendirme sürecine tabi tutuluyor, buradan öğrenilen şeyler sistematik bilgi haline getiriliyor ve genelleştiriliyor. MST’nin eğitim ve öğrenme süreçlerinde, bu açıdan, teori ve pratiğin iç içe geçtiği ve herkesin de bu sürece mümkün olduğunca katıldığı söylenebilir.
MST’nin aynı zamanda bu sistematik bilgiyi aktarma, MST üyelerinin hepsine bu bilgiyi sunma gibi bir sorumluluğu var. Topraksız ailelerin çocuklarının eğitim sürecinden, hareketin politik ve teknik ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar bütün alanlarda eğitim faaliyeti mümkün olduğunca kurumsallaştırılıyor ve yaygınlaştırılıyor. Bu amaçla MST, farklı yaş gruplarına ve eğitim düzeylerine hitap eden çeşitli agroekoloji okulları ve politik eğitim okulları inşa ediyor, bunları yaygınlaştırıyor.
Brezilya’da bulunduğum süre içinde karşılaştığım 5 genç topraksız, MST’nin okullarından biri olan Instituto Educar’da öğrencilerdi. Educar, Tarım Reformu kamp ve yerleşimlerindeki ailelerin çocuklarına ve MST aktivistlerine, yani genç çiftçilere ekolojik tarım temelinde eğitim vermeyi amaçlayan bir enstitü. Educar, bu açıdan köylü tarımındaki bilgeliği güncel teknolojik imkanlarla birleştiriyor, sistematikleştiriyor ve yeni çiftçilere aktarıyor. Aynı zamanda agroekolojinin yalnızca teknik bir sunumundan ziyade onun altında yatan felsefeyi, politikayı çiftçilere aktarıyor. Genç çiftçiler hem doğa ile dost tarım yöntemlerini öğreniyor ve kendilerini geliştiriyor, hem de küçük çiftçiliğin ve doğanın sonunu hazırlayan şirket tarımcılığına (agribusiness) karşı politik açıdan donanımlı hale geliyor. Educar ve benzeri okulların çiftçilerin gıda egemenliği ve agroekoloji mücadelesinde olmazsa olmaz bir koşul olduğunu söyleyebiliriz.
Educar öğrencisi olan 5 topraksız gençle onların deneyimlerini dinleme, MST’nin eğitim ve agroekoloji anlayışını ilk ağızdan öğrenme şansı buldum.
Regiane de Souza Oliveira 24 yaşında, 10 yaşından beri ailesi ile beraber MST yerleşiminde yaşıyor. Onunla, gençlik toplantısı sırasında, Marica’da tanıştık. Yaşadığı Minas Gerais eyaletindeki kooperatifin ürünlerini satıyordu Tarım Reformu Panayırı’nda.
Regiane
Saruê Karina Isaton 20 yaşında. Kendi deyimiyle, MST içinde doğmuş. O günden beri hareketin içerisinde yer alıyor. Ailesi ile beraber Santa Catarina eyaletinde yaşıyor.
Jaqueline Mendes 21 yaşında, Tarım Reformu yerleşiminde yaşıyor.
Maferson Augusto Manica 22 yaşında, Rio Grande do Sul eyaletinde, Tarım Reformu yerleşiminde yaşıyor.
Bruno dos Santos 20 yaşında, Paraná eyaletinde ailesi ile beraber yaşıyor.
Saruê, Jacqueline, Maferson ve Bruno ile São Paulo’da bulunan Florestan Fernandes Ulusal Okulu’nda (ENFF), MST’nin merkezi politik eğitim okulunda tanıştık. Educar eğitimlerinin bir kısmını bu okulda, okulun üretim faaliyetlerine katılarak tamamlıyorlardı.
Jaqueline, Saruê, Bruno ve Maferson
Merhaba arkadaşlar, bu imkanı bize verdiğiniz için çok teşekkürler. Educar’la başlayalım mı? Ne tür okul Educar Enstitüsü? Birazcık anlatabilir misiniz?
Bruno: Educar, MST’nin eğitim merkezlerinden bir tanesi. Rio Grande do Sul eyaletinde bulunan Nossa Senhora Aparecida yerleşimi içerisinde yer alıyor.
Regiane: Enstitü 2005 yılında MST tarafından, 42 hektarlık bir alanda kuruluyor. Temel amacı, MST gençliğinin ve diğer La Via Campesina örgütlerinden gençlerin eğitimi.
Saruê: Bu enstitü topraksızların mücadelesi içerisinde ortaya çıktı. Topraksız ailelerin çocuklarına nitelikli ve yeterli eğitim vermek, aynı zamanda teori ile pratiği beraber gerçekleştirmek için kuruldu. Educar’da, MST’nin diğer alanlarındaki ile aynı pedagoji uygulanıyor. Öğrenciler yalnızca teknik açıdan değil aynı zamanda toplumsal ve politik boyutları kapsayan bir eğitim alıyor. Bu da dünyaya bakışlarını genişletiyor.
Bruno: Bu anlamda Educar’ın bir amacı, “davası” olduğu söylenebilir. Tarım Reformu bölgelerinde yaşayan ailelerin çocuklarının ve aktivistlerin eğitimine odaklanıyor. Educar, gelecek için bir köprü. Educar’da eğitim gören gençlerin daha sonra yaşadıkları yerlere dönerek çiftçilerin ihtiyaç duydukları alanlarda teknik danışmalık yapmaları hedefleniyor.
Maferson: Educar’da Brezilya’nın hemen hemen her bölgesinden gelen öğrenciler eğitim görüyor.
Peki, burada ne tarz bir eğitim program var?
Saruê: Bugün Educar Enstitü’sü iki temel eğitim programı uygulamaktadır. Birincisi, agroekoloji temelindeki Teknik Eğitim Programı. Bu program Tarım Reformu Eğitim Programı (Pronera) ve Rio Grande do Sul Federal Enstitüsü (IFRS) ile işbirliği içerisinde uygulanmaktadır. İkinci kurs, agroekoloji temelindeki Agronomi (tarım bilimi) programı. Bu program da Pronera ve Güney Sınırı Federal Üniversitesi (UFFS) ile işbirliği içerisinde uygulanmaktadır.
Bruno: Bu işbirliği 2014 yılında devreye sokuldu. Pronera ve UFFS ile beraber, 55 öğrenci yüksek öğrenim almak için buraya geldi. Bu eğitimin kapsamı, teknik bilgiyi ve sürdürülebilir tarımsal sistemler yönetimi bilgisini kullanabilecek kapasitede agronomist (tarım uzmanı) yetiştirmekti.
Saruê: Ben şu an agronomi öğrencisiyim. Burada Brezilya’nın çeşitli eyaletlerinden gelen, farklı bilgi ve deneyime sahip öğrencileriz. Educar eğitim hayatına başladığından beri, teori ile pratik arasındaki ilişki hep önemli bir mesele olarak görüldü. Bizim dünya görüşümüze göre teori olmadan pratik, pratik olmadan da teori mümkün değildir. Bu açıdan teori ile pratik bir aradadır. Teorik bilgi pratiğe, pratik bilgi ise teoriye katkı sunar.
Jaqueline: Ben de agronomi öğrencisiyim. Burada teori ve pratik arasındaki ilişkiyi sağlamak için bizim “değişim pedagojisi” (pedagogia da alternancia) olarak ifade ettiğimiz bir pedagojimiz var. Okuldaki eğitim süreci ile kamp ve yerleşimlerde, kooperatiflerde veya başka yerlerde yürüttüğümüz taban çalışması arasında bir değişim tesis ediliyor.
Bu pedagojiyi biraz açar mısınız? Nasıl işliyor?
Saruê: Örneğin şu an benim okuldaki 6. dönemim. Bu dönem benim “görevim” ENFF’de üretim birimine katkı sunmak. Değişim pedagojisi böyle işliyor. 90 gün boyunca Enstitü’de kalıyoruz, derslerimizi alıyoruz. Bir sonraki dönem yaşadığımız yere, yahut MST’nin bölgesel çalışmalarını koordine eden birimlerin yönlendirmesi ile ihtiyaç duyulan yerlere katkı sunmaya gidiyoruz. Bir de unutmadan söyleyeyim, eğitim kapsamında, bir çok üniversitede olmayan saha gezileri, teknik geziler yapıyoruz, derslerimizin bir kısmını doğrudan tarla ziyaretlerinde işliyoruz.
Jaqueline: Bizim agronomi programımız diğerlerinden farklı. Buradaki temel amaç, agroekolojik yöntemleri ve politik bilgiyi çiftçilere ulaştırmak. Böylece, finansal engellerin olduğu, kısıtların olduğu yerlerde dahi kaynakları sürdürülebilir kullanma yöntemleri geliştirip tarım yapabilmeyi öğreniyoruz. Okul dönemini takiben, gittiğimiz yerlerde bunları uyguluyoruz.
Saruê: Değişim pedagojisi bunu hedefliyor, bugüne kadar öğrendiklerimizi pratikte uygulamak, pratikten öğrenerek eğitim dönemine devam etmek. Böylece, öğrendiklerimizi taban çalışmasında doğrudan uygulamış oluyoruz. Bu şekilde kendi toplumumuza, hareketimize katkı sunuyoruz. Ayrıca, Educar’ın eğitim programında, diğer üniversite programlarından farklı olarak politik ve sosyal çalışmalar, tartışmalar da var. Bu, içinde yaşadığımız toplumu daha iyi anlamamızı sağlıyor. Değişim pedagojimizin önemli yanlarından biri de, üzerine tartıştığımız topluma giderek orada o yaşamı birebir yaşıyoruz.
Maferson: Bu pratik dönemdeki katkı farklı alanlarda olabiliyor. Kooperatifler, okullar, kamp ve yerleşimler… Bir yandan aldığımız eğitimi uyguluyoruz ama aynı zamanda içerisinde yaşadığımız topluluk ile bilgi ve deneyim alışverişinde bulunuyoruz; bu da bir öğrenme süreci. Böylece yerel kalkınma süreçlerine ve topluluğun gelişimine destek oluyoruz.
Regiane: Örneğin ben, buradaki eğitim sürecinde öğrendiklerimi kendi yaşadığım eyalette mevcut olan bölgesel kooperatifte, Cooperativa Veredas da Terra’da çalışarak uyguluyorum. Projeler geliştirebiliyor, ürünlerin üretim ve satış süreçlerinde çalışabiliyorum. Bir agronomist adayı olarak, mevcut birikimimi uygulayabiliyorum. Elbette, henüz bir öğrenciyim, kısıtlı bir süre için buradayım, ama yine buraya döneceğim.
Bu aynı zamanda çok yoğun emek isteyen bir süreç gibi görünüyor. Bir çok alanda çalışmalara katılıyorsunuz. Peki okulda durum nasıl? Okulun ne tarz bir işleyiş yapısı var?
Regiane: Okulun yapısı diğer MST alanlarının yapısıyla ayın. Hücre-birim (NB – núcleos de base) diye ifade ettiğimiz bir sistemimiz var. Örneğin ben, 57 kişilik bir sınıftayım; bu 57 kişi, 7 hücre-birimde, küçük gruplar oluşturuyor. NB, temel örgütlenme birimi. Her NB, temizlikten bulaşığa, bahçe işlerinden yemek hazırlamaya, okulun temel işlerinin sorumluluğunu alıyor. Her NB’de bir kadın bir erkekten oluşan iki koordinatör bulunuyor. Her NB koordinatörlerinin katılımıyla oluşan bu 57 kişilik sınıfın genel koordinasyonu var. Bu koordinasyon da okulun genel yapısına katılıyor. Her NB, NB koordinasyonu ve okulun genel koordinasyonu haftada bir defa toplantı yapıyor. Bu toplantılarda okula dair konular konuşuluyor, tartışmalar yapılıyor. NB’ler bizim okul yönetimi sürecine katıldığımız mekanizmalar, karar alma mekanizmalarımız. Böylece katılımcı bir mekanizma oluşmuş oluyor.
Her düzeyde rotasyon sistemimiz var. Rotasyon herkesin her farklı düzeydeki etkinliğe katılımını mümkün kılıyor, farklı sorumluluklar almasını sağlıyor. Böylece hem gündelik işleri yapıyoruz, hem de koordinasyonu öğreniyoruz. Örneğin ben daha önce NB koordinatörüydüm, bunu deneyimledim. Aynı zamanda okulun yapı işlerinde de çalıştım. Şimdi de kütüphanede çalışıyorum ve kahvaltı hazırlayan ekipteyim.
O halde burada yalnızca spesifik bir eğitim görmediğinizi, hayatı beraber üretip paylaştığınızı söyleyebiliriz, değil mi? Başka alternatifler arasında neden Educar’ı seçtiniz?
Jaqueline: Genel olarak bizim gibi topraksız ailelerin çocukları, işçi sınıfının çocukları yüksek öğrenim görme, bir diploma alma şansına sahip olmuyor. Ama bu okulda, bu imkanımız var. Educar, aynı zamanda, burada öğrendiğimiz bilgiyi geri götürmeyi, Tarım Reformu kamplarına ve yerleşimlerine götürerek oralarda, Brezilya’nın farklı bölgelerinde yaşayan yoldaşlarımızla paylaşma imkanı sunuyor.
Saruê: Benim için öncelikle, burası, kendimi de bir parçası hissettiğim büyük MST ailesinin bir okulu. Bu okulda eğitim almak benim kendi gerçekliğimle ve ihtiyaçlarımla örtüşüyor. Burası kırda bulunan bir okul, benim ait olduğum ve yaşamak istediğim yerde. Bir diğer sebep, bu okulun kentte bulunan diğer üniversitelerden farklı olarak, bana, kimliğime saygı duyması. Kentteki üniversitelerde biz, köylüler, çok fazla ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Ama burası farklı. Burası, bizim okulumuz. Ayrıca buradaki eğitim, benim çok önemsediğim agroekoloji temelinde işliyor.
Bruno: Ve tabi, yükseköğrenimin, üniversitenin giderek ticarileştiğini düşünecek olursak, burası benim gibi halk sınıfından gelen gençlerin gidebileceği bir kamu üniversitesi.
Maferson: Educar, insani ve eşitlikçi değerlere sahip, yeni bir kadın ve yeni bir erkek, yeni bir insanın yaratımını hedefleyen bir okul. Burada gençlerin bir arada kolektif olarak varoluş durumu var: beraber çalışıyor, üretiyor, tartışıyor ve mekanları beraber, kolektif olarak örgütlüyoruz. Bu, bir genç insa için farklı bir perspektif ve gerçeklik algısı sağlıyor. Bu açıdan burada eğitim almak çok önemli bir fırsat.
Regiane: Benim pedagoji anlayışımla Educar’da uygulanan pedagoji fazlasıyla çakışıyor. Burada kendimi bir özne olarak hissediyorum, farklı bölgelerden gelen öğrencilerle, aynı idealleri paylaştığım öğrencilerle tartışıyor, deneyimlerimi paylaşıyorum. Educar aynı zamanda bize mücadele etmenin imkan ve araçlarını da sunuyor. Educar gibi okullar MST’nin yüksek öğrenimde kazandığı çok önemli başarılardır. Üniversitelerde kabul edilmek ve yer almak için çok ciddi mücadeleler verdik. Bu anlamda ben, üniversitedeki topraksızları temsil ediyorum.
Öyleyse bu okulun, Topraksızlar’ın uzun mücadelelerinin bir meyvesi olduğunu da söyleyebiliriz. Peki genel olarak MST’li bir gencin bu okullarda okumasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Saruê: Burası gençlerin, toplumun gerçekte nasıl işlediğini, neye maruz kaldığımızı ve yaşadığımız yerlerde ne tür katkılar sunabileceğimizi anlayabilecekleri çok önemli bir yer. Bu okullarda gençler kendilerini özgürce ifade edebiliyor, hiç bir baskı veya ayrımcılığa maruz kalmıyor. Bu imkan MST gençliğinin mücadelesi ile ortaya çıktı, bizim için çok önemli ve özel.
Bruno: Bu okullarda teknik eğitimin yanında beraber yaşamayı, kolektif olmayı, toplumla ilişki kurmayı öğreniyoruz, güncele dair politik tartışmalar yapıyoruz. Bu öğeler diğer okullarda yoktur. Okulun her alanında sorumluluk almak da aynı zamanda çok öğreticidir; bir gencin hakiki bir insan olmasına ciddi katkıları vardır.
Regiane: Burada yalnızca teknik danışmanlar haline gelmiyoruz, aynı zamanda iyi birer insan olmayı, iyi aktivistler olmayı da öğreniyoruz. Bizimle aynı değerleri paylaşan, aynı şey için mücadele eden insanlarla beraber çalışıyor, öğreniyor, deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Gündelik hayatı beraber üretmek, sorumluluk almak, hem okulun hem de genelde MST’nin mücadelesinin gelişmesi anlamına geliyor. Kişi ile hareket arasında büyük bir bütünleşme yaşanıyor böylece.
Aynı zamanda buradaki tartışmalara MST’nin çeşitli düzeylerinden kişiler, liderler de katılıyor. Educar her adim canlı tartışmaların olduğu bir yer, aynı zamanda MST’nin her türlü eylem ve etkinliğine de katılıyor. Educar’da okumak, MST mücadelesinin başka bir alanda, bu sefer bir eğitim kurumunda devam etmesi anlamına geliyor.
Peki, okul bitince ne yapacaksınız? Aldığınız diplomanın nasıl bir karşılığı var?
Regiane: Educar’ın verdiği eğitim Eğitim Bakanlığı tarafından tanınmaktadır. Yani mezun olduğumda, diploması olan, topraksız bir agronomist olacağım. Kendi yerleşimime geri dönmek, aileme ve bölgede yaşayan çiftçilere tarımsal üretimde destek olmak istiyorum. İklim değişikliği ve kuraklıkla, ayrıca finansal problemlerle ve kısıtlarla mücadele etmek istiyorum. Ailemin tarlasında çalışmak, üretimi iyileştirmek ve ailemin daha iyi yaşamasına katkı sunmak istiyorum.
Jacquelia: Ben de dönmek ve tarımsal üretime destek vermek, ayrıca agroekoloji düşüncesinin yaygınlaşmasına katkı sunmak istiyorum. Bize bu imkanı toplumsal hareketler, taban mücadelesi vermiştir. Ben de geri dönmek, bana verilen bu imkana karşılık agroekoloji mücadelesinin yaygınlaşması için çalışmak istiyorum.
Peki, agroekolojiyi nasıl tanımlıyorsunuz? Sizce agroekolojiden ne anlamamız gerekir?
Saruê: Öncelikle bizim için agroekoloji, doğa ile dost, ekolojik bir perspektifle tarımı ele almak anlamına geliyor. Sonuçta biz burada bir anlamda agroekolojinin öğrencileriyiz. Ünlü bir tarım uzmanı olan Ana Maria Primavesi şöyle söylüyor: “Agroekoloji, tarım yapmak için eksantrik bir seçenek değildir; aksine, bu gezegende yaşamaya devam etmemiz için tek seçeneğimizdir.” Burada bahsedilen, agroekolojinin “yaşam” olmasıdır. Ben de böyle tanımlıyorum. Eğer biz başka bir tarım modeli geliştiremezsek gezegenimizde yaşam kalmayacak, yok olacak.
Bruno: Biz öğrenimimiz boyunca alternatif bir tarım modeli üzerine çalışıyoruz. Bu alternatif, gezegenimizi yok eden, küresel endüstriyel tarım modeline karşı, agroekolojidir. Tarım Reformu bölgelerinde bunu halihazırda uyguluyoruz, ekolojik tarım modeliyle gıda üretiyoruz, bunu bütün toplum için yapıyoruz. Benim için agroekoloji bir yaşam tarzıdır, ve bu gezegende yaşamaya devam etmemiz için tek yoldur. Mevcut konvansiyonel modelin alternatifidir. Küresel şirket tarımcılığı topraklarımızı ve gıdamızı metaya çeviriyor. Tek amacı daha fazla kâr etmek olan, kimyasal ilaç ve gübre ile, ilaç ve kimya şirketleriyle işbirliği içinde olan bir sistem. Toprağımızı, derelerimizi, gıdamızı kirletiyor. Agroekoloji ise doğa ile dost, nitelikli ve besleyici gıda üretmektir.
Maferson: Agroekolojinin bir boyutu da doğayla dost, sürdürülebilir ekolojik sistemler geliştirmek, bunun ilke ve kavramlarını tanımlamak, araştırmak ve geliştirmektir. Burada aynı zamanda bilimsel bir metodoloji söz konusu. Köylü tarımı ile bilimin yan yana geldiği bir sistem.
Jaqueline: Agroekolojide ampirik bilgi ile bilimsel bilgiyi birbirine bağlayan, yerel bilgi ve kültürleri hesaba katan, ekolojik sürdürülebilirliği, iktisadi anlamda verimli, toplumsal olarak da adil bir tarımsal model söz konusudur.
Regiane: Agroekoloji aynı zamanda insan ile doğa arasındaki ilişikiye başka türlü bakmayı, üretim ve tüketim ilişkilerini yeni bir tarzda ele almayı öğretiyor. Agroekolojiyi teknik bir şeye indirgeyemeyiz, çok daha geniştir. Yalnızca zirai ilaçlardan veya GDO’dan bağımsız bir üretim değildir. Agroekoloji, toprak ve suyun yaşam kaynağı olduğunu söyler, ama aynı zamanda toprağın ve suyun da bir yaşamı, canı olduğunu kabul eder. Bunun yanında, agroekoloji bir bakış açısıdır, tohumdan sofraya geçen döngüde, tabağınıza gelen yemeği politize etmektir. Bunun teorik ve politik neden ve sonuçlarını görmek ve analiz etmektir.
Bir çiftçi ve agronomi öğrencisi olarak söyleyebilirim ki, düzgün, zehirsiz bir beslenme rejimi, modern hastalıkların bir çoğunu engellemek için yeterlidir. Agroekoloji bu bütünlüğü görmeyi, yaşamı bu bağlamda dönüştürmeyi mümkün kılar. Bu açıdan, agroekoloji bugün için bir yaşam tarzıdır, ve geleceğin kendisidir!
Çok teşekkürler! Hem sorulara cevap verdiğiniz için, hem de geleceği bugünden inşa ettğiiniz, ekolojik tarım yaparak gıdamızı ürettiğiniz ve aynı zamanda bu tarımın bilgisini geliştirdiğiniz için. Eğitiminizde, ve hepimizin mücadelesinde başarılar dilerim.