Amerikalı kadın sinema yıldızı boşanmanın kolay olacağı düşüncesi ile bir Latin Amerika ülkesinde mahkemeye başvurur. Avukatı yıldıza, hâkimin İspanyolca sorularını “si” yani evet diye cevaplamasını söyler. Hâkim iki soru sorar. Cevap iki “si” olur. Ancak ikincisinde salondan kuvvetli bir alkış gelir. Salondan çıkarlarken yıldız avukatına alkışın nedenini sorar. Avukatı “birinci “si ile boşandın. İkincisi ile hâkimle evlendin“ der.
12 Eylül’de yapılacak olan anayasa referandumu biraz bu fıkraya benziyor. Farkı ise sorulacak soruların tümüne sadece evet veya hayır şeklinde tek bir cevap verebilecek olmamız. Bunun ne kadar demokratik olduğunu size bırakıyorum. Fıkradaki yıldızın durumuna düşmemek için gelin isterseniz zamanda biraz geriye gidelim.
Geçen yıl güneydoğu’daki uzun şerit halindeki mayınlı araziler, mayınların temizlenmesi karşılığında 49 yıllığına şirketlere verilmek istendi. Tartışmalarda İsrail şirketlerinin de adı geçti. Gene Şanlıurfa’daki muazzam büyüklükteki Ceylanpınar çiftliğinin de bu verilecek arazilere eklenebileceği dile getirilmişti. Bu, tarihte görülmemiş bir şeydi. Biraz abartırsak Şili gibi kuzeyden güneye uzanan bir devlet yerine doğudan batıya uzanan bir sanal devlet mi oluşuyordu? Bize göre bu olay, Türkiye topraklarının şirketlere hediye edilmesi anlamına geliyordu. Osmanlı geçici diye verdiği toprakların hiçbirini geri alamamıştı. Oysaki kendi imkânlarımızla bunu temizleyebilir ve topraksız veya az topraklı köylülere bu arazi verilebilirdi. Ziraat Mühendisleri Odası bu şekilde 2881 aileye toprak verilebileceğini ve 14 405 kişiye iş bulunabileceğini saptamıştı. Bundan daha iyi yoksullukla mücadele mi olurdu? Üstelik bu uygulama, buradan toprak alacak Türk, Kürt, Arap ve Süryaniler arasındaki kardeşliği daha da derinleştirebilirdi. İktidar kendi yolunun en iyi yol olduğunda ısrar etti. Sonucu biliyorsunuz. Meclisten yasa geçti. Ancak anayasa mahkemesi bazı önemli maddelerini iptal etti.
Eğer o gün anayasa mahkemesi bu kararı iptal etmeseydi bu yasa yürürlüğe girecek ve Türkiye Cumhuriyeti önemli bir toprağını kaybedecekti. Bu sanal devlette toprakları Türkiye şirketleri bile almış olsa, bana göre oralarda yabancı istihbarat örgütleri ve güçleri rahatça at oynatabileceklerdi.
Anayasa referandumunda asıl önemli maddelerin, Anayasa Mahkemesi ve HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) üyelerinin çoğunun iktidarca belirlenebilmesi olduğunu biliyoruz. Taslağın bazı maddeleri biraz ilerleme izlenimi veriyor. Bizden de bütün pakete tek bir “si” dememiz isteniyor.
Bugünlerde ülkenin dört bir yanında binden fazla hidroelektrik santralı (HES) kurulmak isteniyor. Bu durumda geniş bir alanda dereler kuruyacak. Elde edilecek olan elektrik ise % 1’i geçmiyormuş. Kirli maden aramalarını da bunlara ekleyelim. Bu olaylarda çevreciler ve halk mahkemelere başvuruyor. Değişiklikler geçerse iktidarın yasama üzerindeki artan gücü nedeniyle bu alandan da sonuç alınamayacak. Taslakta madde 125’e “yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılmaz” şeklinde bir ek yapılmıştır. Şüphesiz yargı yürütmenin yerine geçip karar alamaz, ancak bu maddenin anayasaya konulmasının amacının özelleştirmeler ve çevre konusunda mahkemelerin aldıkları kararların yarattığı rahatsızlık olduğu iktidarca açıkça ifade edilmiştir. Öte yandan mevcut Anayasa’nın 56. maddesi “herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”diye yazmaktadır. Çevreyi açıkça kirleteceği belli olan bir yatırımın durdurulması yerindelik denetimi midir, değil midir? Kanımca anayasada yapılmak istenen değişiklik yürütmenin sınırsız bir güce sahip olmasını istemektir. Güçler ayrılığı denilen demokrasinin temel ilkesi, yürütmenin yasama üzerinde sınırsız etkisinin iyi sonuç vermediğini yüzyıldır herkese öğretmiş olması gerekirdi.
Bu nedenlerle ben Anayasa Referandumunda hayır diyeceğim. Amerikalı yıldız kadar saf değilim.