Tayfun Özkaya
Tekel’i Petkim’i özelleştirdikten sonra sıranın hızla suyun özelleştirilmesine geldiği artık açıktır sanırım. Bunu Türkiye’ye akıl veren kuruluş ve devletler çoktandır öneriyorlar. Örneğin Dünya Bankası 2006 yılında hazırladığı “Türkiye Su Raporunda” “Devlet Su İşleri, su kaynakları kullanımından çekilmeli” diyerek özelleşmeye yeşil ışık yakıyor. Zaten Dünya Bankasının 1990–2002 arasında dünyada kredi verdiği 276 projeden en az 84’ünü özelleştirme şartı ile verdiği biliniyor. Gene Avrupa Birliği’nin büyük ölçüde fikirlerini yansıtan Danimarka’nın Aarhus kentinde yapılan sözleşmede güya katılımcılık ilkesi vurgulanmış, ancak katılımcılıktan anladıkları toprak sahipleri ve şirketler. Halk burada aslında yok. Bu çevreler İyi kavramları alıyorlar, tersini çevirip kullanıyorlar ve kirletiyorlar. Aynen ABD işgal kuvvetlerinin Irak’a “demokrasi “getirdiğini ileri sürmesi gibi. Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılımına ilişkin olarak AB tarafından hazırlanmış etki raporunda da “Orta Doğu’da su gelecek yıllarda artan bir şekilde stratejik bir konu olacaktır. Türkiye’nin katılımı ile su kaynaklarının ve altyapıların (Fırat ve Dicle su havzalarındaki barajlar ve sulama sistemlerinde, İsrail ve komşu ülkelerde sınır ötesi bir su işbirliği) uluslararası yönetiminin olması Avrupa Birliği için önemli bir konu olacağı beklenmektedir” denmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığı web sayfasından bu satırları (ancak sadece İngilizce) okuyabilirsiniz. Bu çevreler şu anda gerçekten var olan suyun kötü yönetilmesi ile ilgili sorunları göstererek suyun fiyatının serbest dedikleri piyasada belirlenmesinin sorunları çözeceğini iddia ediyorlar. Barajlarımız, sulama sistemlerimiz büyük yabancı su tekellerinin ağızlarının suyunu akıtmakta. Bunu açıkça ortaya koyamazlar şüphesiz. Bizim çıkarımıza gibiymiş gibi gerekçeler ileri süreceklerdir. Dünya örneklerini vermeyi bir yana bırakalım. Türkiye’den örnek verelim. Antalya’da Dünya Bankasının önerdiği sistem uygulanmıştı ve biri Fransız ikisi Türk şirketi ortaklık kurdular, suyu yönettiler. İçme suyu fiyatlarının Antalya’da 2000-2002 yılları arasında %357 attığını gördük. (yazıyla yüzde üçyüzelliyedi) Küresel ısınma artıyor. Su gittikçe kıtlaşacak. Bu durumda su özelleşirse örneğin şirket golf tesislerine ve aqua parklara mı su verecek yoksa çiftçilere ve kentlilere mi? Burada kim parayı bastırırsa suyu o alacaktır. 100 hektarlık bir golf tesisinin 12000 kişilik bir kentin tükettiği suyu tek başına tükettiğini vurgulayalım. Bu golf tesisinde oynayacak 50 tane süper zengin yabancı veya yerli bu alanların yeşil kalması için gereken suyun bedelini ödeyeceklerdir. Serbest piyasa mantığı içinde bulunan çözüm kentlilerin veya çiftçilerin ya astronomik su parası ödemesi veya hiç su tüketmemesidir. Bu durum topluma ve ülkeye ne kazandıracaktır? Turizm Bakanlığı çoğu ülkenin kurak güney sahillerinde birçok golf sahası yapılması için destek olmaktadır. Zenginler golf oynayınca ülkeye döviz girecekmiş. Piyasa çözümleri dünyayı yok etmekte, eşitsizliği şiddetlendirmektedir.
Halen su yönetiminde birçok sorunlar bulunmaktadır. Bunun çaresi başka bir yanlışa gitmek değildir. Konu çiftçi, kentli herkesi ilgilendirmektedir. Sonradan pişmanlık fayda etmez.