TRANS KAÇKAR
10–20 TEMMUZ 2003 ( 2. Bölüm )
15 TEMMUZ :
– 07 00 Bu gün yolumuz uzun , yola erken çıkıyoruz . Davalı Yayla’ya giden vadiden aşağıya doğru derenin solundan yürüyerek iniyoruz . Daha sonra dereyi geçip, yola çıktıktan yaklaşık bir saat sonra yamaçtan yukarıya doğru tırmanmaya başlıyoruz
– 09 45 Davalı aşıtı’ndayız ( 3040m ) Davalı yaylası arkamızda kaldı.Aşıtı geçiyoruz, Apivanak ve Palovit yaylaları tam karşımızda görülebiliyor ama biz o tarafa gitmeyeceğiz.Vadiye inip sağ tarafımızdaki yamaca tırmanmaya ve Derebaşı aşıtına ulaşıp daha sonra da Derebaşı gölüne inerek konaklamaya karar veriyoruz. Zirve yapılmayacak .
İniş başladı, hemen altımızda geçmemiz gereken bir kar kütlesi var .Temmuzun 15 inde bu kadar büyük bir kar kütlesini görmek oldukça şaşırtıcı ve keyifli.Kar kütlesini geçerken herkes öndekinin ayak izine basarak yürüdüğü için oldukça rahat bir şekilde , karda batmadan toprak zemine ulaşıp sağ tarafımızdaki yamaca tırmanmaya başlıyoruz . Bu yamaç aşağıdan hiçte bu kadar dik gözükmüyordu :) çok zor bir tırmanış oldu. Arkamızdaki vadinin diğer yamacında At nalı gölünü kısmen seçebiliyoruz . Yine fotoğraf makineleri çıktı , bütün vadi ayaklarımızın altında , mükemmel bir manzara.
– 14 00 Öğle yemeği için mola veriyoruz . Tırmanışı bitirmediğimiz için ben fazla yememeyi tercih ediyorum, ayrıca ayrıntılı yemek hazırlamaya gerek yok bence , çünkü kamp alanımıza 2 saat lik mesafedeyiz ve dik bir yamaca tırmanmaya devam edeceğiz. Benim düşüncemin aksine , sanırım gurup liderimiz az önce tırmandığımız dik yamaçtan sonra gurup için bir keyif molası vermek istedi .Çantalarında sucuk , sosis gibi malzemeleri olan arkadaşlarımızın hazırladığı keyifli kahvaltıya ben de hayır diyemedim :) Yemekten sonra , kulağımda volkmen ile tam karşımdaki karlı yamacı seyrederken çok büyük keyif aldım ve bir arkadaşımdan fotoğrafımı çekmesini istedim. Dağda yaşadığım “o an “ lardan birisi idi . Fotoğrafta karşımdaki karlı yamaç görülmüyor , ama o keyif “dağda ne yapılır ki “ diyecekler için belgelenmeli idi :) Bir müddet sonra aşağıdaki vadide sis yükselmeye başladı , daha fazla gecikmeden hemen yola çıkmak gerekli.
Uzun bir tırmanıştan sonra sırta ulaşıyoruz. 2850 m lik Derebaşı aşıtı’ndayız. Karşımızda Kaçkar Zirve , yamacın diğer tarafında hemen aşağıda Derebaşı gölü görülebiliyor. Başlangıçta faaliyet 8 gün olarak planlanmıştı.Zirve yapmak niyetinde idik ancak şartlar uygun olmadığı için bu niyetimizden vazgeçip Derebaşı gölü’nde konaklamaya , ertesi gün Yukarı Kavron yaylası’na inmeye daha önce karar verilmişti. Bulunduğumuz yerden Kaçkar Zirve’nin olduğu tarafın manzarası büyüleyici; önümüzdeki vadi ile birlikte tam arkamızdaki zirve fotoğraf çekmek için ideal . Hem biraz dinlenmek , hem de fotoğraf çekmek için mola veriyoruz . Faaliyetin en güzel pozu bunlardan biri olacak :) Belki de inecek son vadi olduğu için bana öyle geliyor. 2850 m lik aşıttan inmeye başlıyoruz .
– 17 00 Derebaşı gölü’ndeyiz ( 2600 m ) 2 sene önceki trans faaliyetinde de bu gölde konaklamıştık.Ancak o zaman bu göl rotanın başlangıcında idi . Bu kez su seviyesi biraz daha yüksek galiba .
Bütün çadırları aynı alana kuracak kadar geniş bir düzlük bulamıyoruz.. Biz 3 çadır birlikteyiz , diğer 2 çadır biraz ileride kuruluyor ama akşam yine herkes bir yere toplanıyor ve faaliyetin kritiğini yapıyoruz. Yukarı Kavron vadisi’nin en uç noktasındayız, ve yaylaya inmeden önceki son akşamımız . Yarın Ayder yaylası’nda faaliyeti bitiriyoruz.
Herkesin değerlendirmesi olumlu , zaman zaman gerginlikler olsa da böyle bir faaliyet için bunlar normal . Ben bu faaliyetten çok keyif aldım. İlk kez böyle bir faaliyete katılan birkaç arkadaşımız olmasına rağmen, gurubun genel olarak uyumlu ve öğretici bir gurup olduğunu düşünüyorum.
Bu arada güneş batarken oluşan sis bulutunu anlatmalıyım.Yukarı Kavron yaylası’na inen bir vadinin en üst noktasında olduğumuzu daha önce belirtmiştim.Güneş batmak üzere iken guruptan bir arkadaşımızın herkesi çağıran sesini duyduğumda ben yürüyüş pantolonumu dikiyordum. İşim bittiğinde ben de içinde bulunduğumuz göl çanağının ucuna kadar gittim ve tek kelime ile büyülendim ; altımızdaki vadi tamamen bir sis denizinin içinde ve güneş batarken oluşan kızıllık sis denizinin bazı bölümlerini alev gibi yapmış . En son bu manzarayı Batman’a giderken bindiğim Diyarbakır uçağında güneşin batışını seyrederken görmüştüm. Ama o zaman bulut denizinin binlerce metre üstünde idim. Bu kez bulut denizi sadece onlarca metre altımızda başlıyor. Nasıl muhteşem bir manzara olduğunu tahmin edin !
Güneş tamamen kayboldu , daha önce rutin işlerimizi bitirmiştik . Yemekler yendi , bulaşıklar yıkandı , yine gece ihtiyaç duyulabilecek malzemeler kolay ulaşılabilecek yerlere kondu.Artık yarın faaliyet bitiyor, bu kez yalnız kalıp dağdaki bir geceyi yalnız bitirmek istiyorum. Son gece fazla gecikmeden herkes çadırlarına çekildi . Ben de yanımda getirdiğim kasetlerden üçünü alıp ayın doğuşunu beklemek üzere göl kıyısına indim . Saati ve göl manzarasını da düşünerek seçtiğim kasetler ; Kardeş Türküler’den “Doğu“ , Aşık Veysel’den “ Kara Toprak “ , Burçin’den “ Türkülerimiz “ . Herkese bu 3 kaseti Derebaşı gölü kıyısında , karşı tepelerin uçları ışıldamaya başladığında , ve ayın şavkı göle vurduğunda dinlemesini şiddetle tavsiye ederim :) Burada hemen belirteyim ki bu çok uçuk bir teklif gibi gelse de değil ; artık Yukarı Kavron yaylasına kadar araçla ulaşılabiliyor. Bir gece yayladaki bir pansiyonda konakladıktan sonra , ertesi gün atıştıracak bir şeyler bulunan küçük bir sırt çantası ile 2-3 saatlik bir yürüyüşten sonra Derebaşı gölüne çıkılıp akşama geri dönülebilir . Elbette Ay’ın göldeki şavkını izlemek için gecelemeniz gerekli , ama o da olmayıversin artık :)
Sonunda saatim gece yarısına ulaştığında yatmaya karar veriyorum . Daha fazla gecikmemeliyim , hava oldukça soğudu . Dışarıdaki manzarayı düşünürken uyumak zor oldu ama güzel bir uyku çektim .
16 TEMMUZ :
Bu gün çok erken kalkmamıza gerek yok , çünkü sadece 2 saatlik bir yürüyüşten sonra Yukarı Kavron yaylası‘na inebileceğiz .O yüzden gurup lideri erken kalkmamız için kimseyi uyarmıyor . Yinede artık çadırdan çıkmak gerekli , çünkü dış tente açılmazsa çadırın içi az sonra fırın gibi olacak . Son sabah kahvaltımızı yapacağız . Hava da çok güzel , güneş ısıtıyor ama rahatsız edici değil .Genellikle son kahvaltıda herkes toplanır ve çadırlar bir araya geldiğinden son kahvaltı sofrasında olmayan yoktur . Bu kez de öyle oldu . Faaliyet 8 günlük planlandığı için herkesin çantasında fazla kahvaltılık kaldı , soframızda olmayan yok . İlk gün Çat yaylasındaki kahvaltıyı aratmayan bir kahvaltı yapıyoruz. Bizim çadırda hazır kahvaltılıklar vardı, ancak diğer çadırların kahvaltılıkları arasında sucuk,salam,sosis,çeşitli meyve marmelatları , birkaç çeşit peynir , fıstık ezmesi de vardı ki ,beni gerçekten şaşırttılar . Demek ki en azından son kahvaltı için hazırlıklı olmak gerekiyor , bizim çadırın hazır kahvaltılıkları son sofraya uygun düşmedi galiba :)
– 10 00 Kahvaltıyı bitirdikten sonra son kez çadırları topluyoruz. Yürüyüşe başladıktan sonra vadinin alt taraflarındaki sisi fark ettik . Yukarı Kavron yaylası görülmüyor ancak vadinin sol tarafındaki patikayı takip ederek yaylaya ulaşabiliriz . 2 sene önceki faaliyetimde karşı yamaçtaki patikayı takip ederek yukarı çıkmıştık. 2 saatlik yolumuzun tam ortasına doğru sise girdik,hava serinledi.Ancak yine de zaman zaman sis açılıyor. Öyle bir anda güzel bir poz yakaladım . Belli bir irtifadan sonra bitki örtüsü farklılaştığı için inişte çiçeklerin görülmeye başladığı irtifa yine dikkatimi çekti . Daha önceki Kaçkar faaliyetinde , inişte Dilberdüzü kamp alanından itibaren başlayan , harika kokusu ve rengi olan çiçeklerden toplayıp bazılarını kurutmuştum ,ancak kuruduktan sonra şehirlilere :) göstermeyi düşündüğüm o benzersiz renklerden eser kalmadı , o yüzden bu kez sadece fotoğraf çekmekle yetindim.Hemen şunu da belirteyim;baskıdan sonra çıkan renklerin de doğal ortamdaki renklerle ilgisi yok. İyisi mi siz de oralara gidin ve görün . Hayatınızdaki renkler eksik kalmasın :)
– 12 30 Sonunda Yukarı Kavron yaylasına ulaşıyoruz.Girişte sis içindeki evler zar zor fark ediliyor .Gurup ilerlemeye devam ederken önümdeki arkadaşların fotoğrafını çekmek istedim. Sonuç ; sis içinde ilerleyen bir gurup, arka fonda tamamen ahşap yayla evleri. Bir müddet daha ilerledikten sonra bacası tüten bir ev ve ilk yaşam belirtilerini görüyoruz;dışarıda günlük ev işlerini yapan kadınlar.Guruptakilerin dışında başka insanlar görüp selamlaşıyoruz, çok değil sadece birkaç gün oldu ama insanlarla selamlaşmanın güzelliğini fark ettim . Bunu fark etmek için dağlara mı çıkmak gerekli , insan kendine sormadan edemiyor.
Az sonra , daha önceki Kaçkar Trans faaliyetinin başlangıç noktası olan “Şahin Kafe” deyiz.Gözümün önüne 2 sene önce yağmur altında çadır kurmak zorunda kaldığımız gün , ve bu kafenin :) ahşap, tek odalı, 40-50 m2 lik kulübenin kapısından içeri girdiğimde gördüklerim geldi ; Çadırımızı kurduktan sonra kulübeye geçmiştim . Bir anda sırıl sıklam ıslanmış bir halde, buz gibi soğuk bir ortamdan sıcacık bir kulübeye girdim ve karşımda her tür ( çorap, fanila v.s.) giysinin kuruması için karşısına konduğu kocaman bir soba ,tanıştıktan sonra Çek,Macar,Hollandalı,İsrailli olduklarını öğrendiğim yabancı dağcılar görmüştüm . Bir yanda yeni çıkanlar, diğer yanda faaliyeti bitirip geri dönenler .Harita başında yorum yapanların yanında bir gurup ta okey oynuyordu. O kulübenin varlığı beni ne kadar mutlu etmişti. Bir an için o ilk görüntü gözümün önüne geldi. Gecenin 11 inde tulumcunun kulübeye girmesi ile yaylacıların okey’i bırakıp, buz gibi hava ve yoğun sis içinde nasıl horon tepmeye başladıkları , ertesi gün gelen İsrailli gurubun kafile başkanları olan Türk çiftin , yine yoğun sis içinde flüt ve keman ile bizi nasıl kendimizden geçirdiği başka bir yazıda mutlaka anlatılmalı , o doyumsuz keyifler burada araya sıkıştırılmamalı.
Kulübe , daha doğrusu Şahin Kafe , bizim için yürüyüşün noktalandığı son mola yeri. Kulübeyi işleten yaylacı ile konuştuk . Saat 13 30 gibi Pazar’a inecek bir dolmuş varmış, onunla Ayder e kadar ineceğiz . Ayder, faaliyetin sona ereceği yer. Gurup lideri faaliyeti Ayder’de tamamlayıp gurubu serbest bırakacak. Bazı arkadaşlarımız işleri nedeniyle Samsun’a dönecekler , bir gurup Ayder’de kalıp kaplıcada faaliyetin yorgunluğunu attıktan sonra yarın dönecek. Tam olarak karar verebilmiş değilim ama geçen yaz, günü birlik geldiğim Ayder ‘de konaklamak , kaplıcada ter atmak , benim için de iyi bir fikir olabilir . Şehirde acil olarak ilgilenmem gereken bir işim yok . Zaten faaliyet planlanandan kısa sürdüğü için zaman sorunu da olmayacak.
– 15 00 Ayder’deyiz . Dışarıda yoğun bir sis var , sisi gördükten sonra daha önce kalmayı düşünen bazı arkadaşlarımız da Samsun’a dönmeye karar verdi ancak ben kalıyorum. Ayder’i gördükten sonra kesinlikle kalmalıyım diye düşündüm. Çamların arasında ve sis içinde etkileyici bir manzarası var Ayder’in . Ayrıca dağda geçen 6 günden sonra, arkadaşlardan oldukça temiz olduğunu öğrendiğim kaplıcada yorgunluk atıp , temizlenmeden , kendime gelmeden Samsun’a dönmek pek akıllıca gelmedi bana . Ayder’de kalacak olanlar araçtan indikten sonra , yola devam edecek olanlarla Samsun’da görüşmek üzere vedalaştık. Diğer arkadaşlar Samsun’da yaptıkları plana uyup bir otelde kalmayı tercih edeceklerini söylediler . Bense yolun yukarısında gördüğüm ve duraktaki satıcı kadından temiz bir yer olduğunu öğrendiğim, tamamen ahşap bir pansiyonda ( Çağlayan Pansiyon ) kalmaya karar verdim. Aşağıda anlatacağım sebeplerden dolayı iyiki Ayder’de kalmışım, iyiki o pansiyonda kalmışım ;
Guruptan ayrıldıktan sonra , duraktan yaklaşık 100 m yukarıda bulunan pansiyona geçtim. Pansiyon iki katlı ve tamamen ahşaptan yapılmış. Alt tarafında bir mısırlık , küçük bir avlu ve meyve ağaçları var.Çok şirin bir yer. Alt kata girip boş oda bulunduğunu öğrendikten sonra , pansiyon sahibinin kızı olduğunu tahmin ettiğim küçük hanımdan bana bir neskafe yapmasını rica ettim Bu arada da etrafa göz attım ; girişin hemen sol tarafında , camekanlı bir duvarla çevrili mutfak var . Oldukça kullanışlı bir mutfak . Üç tarafı açık , yemek yaparken etrafı görebilir , odadakilerle sohbet edebilirsin . Karşı duvardaki raflarda pek çok kavanoz , tabak ve tencere görülebiliyor . Odada 2-3 masa ve çevrelerinde sandalyeler var. Başlarındaki yöresel puşi1 , ve şivelerinden yayla ahalisinden oldukları anlaşılan iki kadın kenardaki makatta2 oturmuş sohbet ediyorlar . Pencere kenarındaki masaya oturup neskafemi beklemeye başladım. Pencerenin dışındaki manzara da muhteşem ; karşı yamaçta yüksek çam ağaçlarından oluşan bir orman var ve ormanlık alanın üst tarafı sis içinde kaybolmuş durumda. Neskafemi içtikten sonra üst kata çıkıp , kaplıcaya inmek üzere hazırlandım.Terlik, banyo havlusu , sabun ve şampuan almam gerekli . Alışverişimi yaptıktan sonra kaplıca tesisine indim. Gerçektende oldukça temiz ve düzenli bir yer . Havuzdan çıktıktan sonra salonda otururken bir bardak su istedim , kaplıcanın kaynak suyundan getirdiler , içerdiği mineraller nedeniyle sağlık için oldukça yaralı bir suymuş. Özelliklerini saydılar ama burada yazsam yanılabilirim, en iyisi siz gidip ilk elden öğrenin, daha sağlam olsun :)
Rahatlamış ve temizlenmiş olarak pansiyona döndüm. Dönüşte giymek üzere yanımda taşıdığım temiz kıyafetlerimi giymek te oldukça rahatlattı beni. İki paçasının birleştiği yeri :) oldukça acemice onarıldığı belli olan , kir içinde bir yürüyüş pantolonu ile akşam yemeği yemek zorunda kalsam nasıl hissederdim bilmiyorum :) Akşam yemeğinde bol sulu pancar çorbası ( pancar çorbasında daha fazla pancar yaprağı ve doğranmış mısır ekmeği de olması gerekmiyor muydu ? Karadenizli’yim ama Ayder’e ikinci gelişim, buranın pancar çorbası da böyledir belki ), fırında alabalık ve kabak tatlısı yedim. Daha sonra Türk kahvemi içerken de garson ve mutfak personelinden oluşan Horon ekibini izledim :) Bu bölgede hemen her tesiste bu gösteri turistler için tekrarlanıyor, ama Yukarı Kavron’da izlediğim gerçek Horon’la kıyaslanamaz tabi .Yine de otantik ve keyifli bir akşamdı .
Ertesi gün sabah fotoğraf çekmek için erken kalkıp pansiyonun arka tarafına geçtim ve neden pansiyonun adının “ Çağlayan Pansiyon ” olduğunu anladım ; karşı yamaçtaki çam ağaçlarının arasında , sis içinde oldukça yüksekten akan bir çağlayan vardı ve kesinlikle kaçırılmaması gereken bir manzaraydı . Ayrıca kaplıca nın üst tarafından çektiğim Ayder manzarası da benden başka kimsenin elinde yok :) Daha sonra kahvaltımı yapıp öğleye kadar Ayder’in içinde biraz dolaşıp hediyelik eşya aldım . Öğle arabası ile Çamlıhemşin ‘ e indim ve Pazar’dan Samsun’a gidiş rezervasyonumu yaptırdım . Artık dönüş yolculuğu başlıyor . Guruptaki arkadaşlardan birisi tavsiye etmişti , Gökhan Birben ‘in “Hey Gidi Karadeniz “ kasedini de aldıktan sonra önce Pazar , daha sonra Samsun’a gitmek üzere yola çıktım . Çamlıhemşin’den aldığım kaset bütün yolculuk boyunca dinlediğim tek kasetti. Masmavi bir gökyüzü ve sağ tarafımda Karadeniz , kulağımda Gökhan Birben ; 2003 Yılı Trans Kaçkar faaliyetinin kapanış sahnesi !
Umarım akıcı bir yazı olmuştur ve Kaçkar’ın kendine has doğasını , yayladan yaylaya bile değişen puşisini , horonunu , bu güne kadar hiç görmediğiniz renkleri görmek , hiç bilmediğiniz kokuları koklamak için bir istek duymanıza sebep olmuşumdur . Yukarı Kavron “Şahin Kafe” de ahşap duvarlar ziyaretçilerinin ismi ile doludur . Belki bir gün o duvarlarda sizin de isminizi görürüm .Bu arada isminizin yanına Tütün Eksperi yazmayı da unutmayın :) Hepiniz sağlıcakla kalın , selam ve saygılarımla.
Cengiz Şahin – 13. dönem Tütün Eksperi / Samsun