Birleşmiş Milletler 2016 yılını 'Uluslararası Baklagil Yılı' ilan etmişti. Neden? Türkiye`nin bu konuda karnesi nedir?
Dünyada durum; 1,9 milyar aşırı kilolu ve obez yaşarken, 2 milyar insanda mikrobesin yetersizliği görülmekte, 5 yaş altı 161 milyon çocuk normale göre oldukça kısa boylu, 795 milyon kişi ise sağlıklı bir yaşam sürebilmek için ihtiyacı olan gıdaya ulaşamıyor.
Sağlık için önemli
Yemeklik tane baklagiller insan beslenmesinde önemli bir yer tutuyor. Tanelerindeki yüksek orandaki protein, mineral ve vitaminler ile diğer besin gruplarına göre önemli bir avantaja sahiptir. Dünya Sağlık Örgütü, dengeli bir beslenme için protein alımının yüzde 60`ının bitkisel, yüzde 40`ının ise hayvansal kökenli olmasını tavsiye etmektedir. Ülkemizde bu oran sırasıyla yüzde 80 ve yüzde 20 şeklindedir. Çeşitli nedenlerle hayvansal proteine ulaşamayanlar için baklagiller günlük beslenmede yaşamsal öneme sahiptir. Baklagiller hayvan beslenmesi açısından da son derece önemlidir. Hayvanların beslenmesinde proteinlerin yüzde 38`inin ve karbonhidratların yüzde 5`inin kaynağını baklagiller oluşturmaktadır. Özellikle de mercimek samanı hayvan beslenmesinde ayrıcalıklı bir yeri vardır.
Özetle baklagiller, insan ve hayvan beslenmesi, diğer yandan çevrenin korunması açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. İşte bu nedenlerledir ki Türkiye`nin öncülüğünde yapılan öneriler doğrultusunda Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Roma`da gerçekleştirilen 146. Konsey toplantısında 2016 yılını 'Uluslararası Baklagil Yılı' olarak ilan etmiştir.
Markette mercimeğimizi yok
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Bitkisel Üretim 2. Tahmini`ni 28 Ekim 2016 günü yayımladı. Kuru fasulye üretimi 2016 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,1 gerileyerek 230 bin ton, nohut üretimi ise yüzde 2,2 gerileyerek 450 bin ton olarak gerçekleşti. Kırmızı ve yeşil mercimek ise sırasıyla 340 bin ton ve 20 bin ton üretim ile geçen yılki üretimini muhafaza etti.
Türkiye, baklagillerin gen merkezi olarak kabul edilen, Güneydoğu Anadolu ile Doğu Akdeniz Bölgelerimizi de içine alan ve "Verimli Hilal" olarak adlandırılan coğrafyanın önemli bir parçasıdır. Trakya`nın ve Karadeniz`in kıyı şeridi, Güneydoğu`nun güney kesimi ile Ağrı ili hariç sulama olanağı bulunan tüm illerimiz kuru fasulye tarımına elverişlidir. Trakya, Marmara ve Karadeniz bölgelerimizin kıyı kesimleri ile Ağrı ilimiz hariç Anadolu`nun kurak ve yarı kurak tüm tarım alanları nohut tarımı için kullanılabilir niteliktedir. Ege, İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin kuzeyinde yer alan kurak ve yarı kurak tarım alanları ise mercimek üretimine son derece uygundur. Böylesine avantaja sahip olduğumuz bir coğrafyada kuru fasulyede kendimize yeterliliğimiz yüzde 80-85, nohutta yüzde 95, kırmızı mercimekte yüzde 75 ve yeşil mercimekte yüzde 40 civarındadır. Marketlerde menşei Türkiye olan mercimek bulabilmek neredeyse olanaksız hale geldi. Oysa, 1980`lerin ortalarında uygulamaya konan ve nadas alanlarının daraltılmasını hedefleyen politika çerçevesinde özellikle kurak ve yarı kurak alanlarda son derece rahat yetiştirilebilen nohut ve mercimek tarımı yaygınlaştırılmış, bu kapsamda TMO alımla görevlendirilmişti. Sonuçta mercimek üretimi 1988 yılında 1 milyon 40 bin tona, nohut üretimi 1990 yılında 860 bin tona ulaşmıştı. Nüfusumuz her geçen yıl artarken, 1990 ortalarında uygulamaya konan istikrar ve tasarruf politikaları sonucunda, 2016 yılı ile karşılaştırıldığında mercimek üretimimiz yaklaşık yüzde 70, nohut üretimimiz ise yaklaşık yüzde 50 oranında gerilemiştir. Sonuçta Türkiye, her iki üründe de net bir ithalatçı duruma düşmüştür.
Dünyada baklagilde öne geçebiliriz
Ülkemizde halen 4,1 milyon hektar alan nadasa bırakılmaktadır. Ayrıca, tarım politikaları nedeniyle çiftçimiz son 15 yılda 2,6 milyon hektar tarım alanını ekmekten vazgeçti. Atıl durumdaki bu tarım alanlarımızın sadece 600 bin hektarlık kısmını nohut ve mercimek tarımına açmamız durumunda 2016 yılı üretimimizin 2 katına ulaşmak mümkün olacaktır.
Ülkemizde teknik ve ekonomik ölçütlerde sulanabilecek tarım arazilerinin miktarı 8,5 milyon hektar olarak belirlenmiş ve bugüne dek bunun ancak 6,3 milyon hektarı sulamaya açılabilmiştir. Suyla buluşmayı bekleyen daha 2,2 milyon hektar bulunmaktadır. Suyu son derece tasarruflu kullanan sulama yöntemlerinib seçilmesi durumunda ise sulanan arazi miktarını 12 milyon hektara genişletmek mümkündür. Suyla buluşturulacak alanlardan da sadece 100 bin hektarlık bir bölümün kuru fasulye tarımına ayrılması durumunda bu üründe de 2016 yılı üretiminin 2 katına ulaşmak mümkün olacaktır.
Çiftçinin en büyük sorunu pazarlama kanallarında karşılaştığı güçlüklerdir. Pazarlama konusunda getirilecek kolaylıkla sadece halkımız sağlıklı beslenmekle kalmayacak, ülkemiz de aynı zamanda dünyanın baklagil devi haline gelecektir.