Time dergisinin ABD’de federal hükümetin mali politikalarına karşı çıkanların oluşturduğu ‘Tea Party’ (Çay Partisi) hareketiyle ilgili incelemesinden alıntılar vardı dünkü gazetelerde.
Milliyet Dış Haberler Servisi de Amerikan siyasetinde etkili bir güç haline gelen sivil toplum hareketine geniş yer ayırmıştı. Obama’nın da yıpranıyor olması nedeniyle ‘hükümet karşıtı koalisyon’ yönetimi sarsıyormuş. Geçen ay yapılan ara seçimlerde Massachusetts senatörlüğü koltuğunun Demokratlardan Cumhuriyetçilere geçmesinde Çay Partisi hareketinin de rol oynadığı öne sürülmekte.
‘Çay Partisi’ hareketi, adını, İngiliz kolonisi olan Boston’da 1773’te Britanya’nın koyduğu çay vergisinin protesto edildiği ‘Boston Çay Partisi’ eyleminden alıyormuş. Barack Obama’nın geçen yıl uygulamaya koyduğu teşviklerden sonra CNBC yorumcularından Rick Santelli’nin kriz paketini eleştirirken bir ‘Chicago Çay Partisi’ düzenlenmesini önermesi yeni oluşumu tetiklemiş. Amerikan halkının beşte birinin duygularını yansıttığı öne sürülen hareket, ‘düşük harcama, düşük vergi ve küçük hükümet’ ilkelerini benimsiyormuş. Amerikan siyaseti geleneksel olarak Cumhuriyetçi- Demokrat ayrımına dayandığı için ‘üçüncü bir güç’ün gelişmesi mümkün olmuyor.
Çay Particiler, oturma odalarında, kütüphanelerde bir araya gelen ve Obama’ya seçim zaferini getiren internet üzerinden örgütlenme yoluyla toplantılar düzenleyen ‘bağımsızlar’ hareketi olarak nitelendiriliyor.
Küresel krizin ardından Obama gibi halka yakın bir başkanın bile şirket kurtarmayı seçmesi üzerine sıradan yurttaşlar, halkın basit çıkarlarını koruyacak bir siyaset arayışına girişmişler.
Türkiye’de ise içinden geçmekte olduğumuz çalkantılı süreçte büyük çıkarların ve kurumsal çatışmaların dışında insanların huzur, güven, sade yaşam gibi istemlerini karşılayacakları örgütlenmeye ihtiyaçları var.
Eskiden ‘sol’ partiler -Almanya’da Yeşiller gibi- bu işlevi görürlerdi.
Siyasal İslam ile Ergenekoncular arasına sıkışmayan, askeri kışlasında seven, Ipod’unu ortam dinlemesine tercih eden, Sıla’nın gözyaşlarına üzülen, Nijer’deki darbeden vazife çıkarmayan, ‘kutlu yürüyüş’ten de tank sesiyle uyanmaktan da aynı derecede ürküntü duyan, Aşk-ı Memnu’nun sevişme sahnelerinden ‘irrite’ olmayan, iklim değişikliğini mesele yapan, derelerin kardeşliğine inanan, sularımız, gıdalarımız kirlenmesin, Yuvarlakçay’a HES kurulmasın diye nöbet tutan, Kürt sorununun barışçı çözümünü isteyen o kadar çok insan var ki?! Bunlar neden bir araya gelip, ‘alternatif’ bir hareket doğurmazlar?!
ABD’de ‘Çay Partisi’ hareketinin serüvenini okuyunca Türkiye’deki ‘muhalefet ihtiyacı’ karşısında sadece TEKEL direnişinin bile bir ‘Tütün Partisi’ oluşumuna öncülük edebileceğini düşünebilirsiniz.
Ankara’daki dünkü yürüyüşü gördükten sonra… Neden olmasın?!
21 Şubat 2010- milliyet