Tayfun Özkaya
Bugün Uluslararası Çiftçi Mücadeleleri Günü. Kutlu olsun.
Köylü sözcüğü ülkemizde ve dünyada hakaret amacıyla kullanılır olmuştur. Bu köylülerin öz benlik saygısını yok ederek bir avuç soyguncuya istedikleri alanı açmasına yardımcı olmaktadır. Bu düşüncelerle yazdığım kısa bir yazıyı aşağıda bulacaksınız.
“Ölü Köylü, iyi Köylüdür” mü demek İstiyorlar?
Katıldığım bir televizyon programında bir öğretim üyesi “ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde tarımda çalışan nüfusun %2’ler %5’ler düzeyinde” olduğunu söyleyerek adeta hınç içinde “her yıl birkaç milyon insan kırdan atılmalı” diyordu. Son on-yirmi yıldır ülkemizde adeta bir köylü düşmanlığı var. Hatta “köylü” sözcüğü hakaret olarak bile kullanılmakta. Bunu yapanların birçoğunun kendilerine aydın diyenler içinden çıkması da ciddi bir sorun olduğunu göstermekte.
Türkiye’de birçok kişinin ve çevrenin üzerinde neredeyse fikir birliği ettikleri bir konu; tarımda çalışan nüfus oranının çok yüksek olduğu ve gelişmiş ülkelerdeki gibi % 5 -10 düzeylerine düşürülmesinin gerektiğidir.
Türkiye’de tarım, ormancılık, avcılık ve balıkçılıkta istihdam edilenlerin tüm istihdamdaki oranı 2006 yılında %27’dir. Avrupa Birliği 25 ülkesinde ise tarımda çalışanların oranı 2005’de %4,9’dır. Türkiye’de birçok kişi AB’ne uyum süreci içinde Türkiye’deki oranın da %5’lere indirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Yapılmak istenen milyonlarca insanın kırlardan kentlere göçüdür. Bu, gelişme adına istenilmektedir. Köylüleri tarımdan hatta kırdan da sürmek isteyenlere göre bunun nedeni, bütün gelişmiş ülkelerin bu süreçten geçmiş olmasıdır. “Biz de geçeceğiz” demektedirler. Önce şu ayrımı yapalım; tarım sektöründen ayrılmak, kırdan ayrılmayı gerektirmez. Şu soruyu soralım. Kırdan süreceğimiz köylü kitlelerine kentte iş var mıdır?
Ülkemizde aydın kesimde “köylü” sözcüğünü hakarete yakın anlamlarda kullananlar olduğunu biliyoruz. Bazılarınca köylü yapısal olarak çağdışı ve gericidir. Ne köylünün kente gelmesi onu otomatik olarak ilerici yapmaktadır, ne de kentlilerin gericiliğe bağışıklığı vardır.
Köylülüğü tasfiye etmek isteyenlerin bir kısmı modernizmi veya güya sol düşünceleri kendine kalkan yapmaya çalışmaktadır. Bir kısmı köylülüğün tasfiyesinin ülkenin önünü açacağını, hatta solun önünü açacağını ileri sürmektedirler. Örneğin Mehmet Altan ’a göre “Kautsky muhakkak ve muhakkak ‘küçük köylülükten’ kaçınılmasını önermiştir. Tarımda kapitalistleş meyi çözüm olarak önermiştir…’köylünün dostu, köylünün düşmanı olmalıdır’” İlginçtir Altan’ın bu kitabı Fethullah Gülen grubundan yayınlanmıştır. Bu düşüncelerin yok edilmek istenilen köylülüğe kentlilerin destek olmasını engellemek, kentliler ile köylüleri birbirlerinden ayırmak için yapıldığı açıktır. Altan’ın sürekli sermaye çevrelerinin el üstünde tuttuğu bir yazar olmasına rağmen onun asıl nötrleştirmek istediği kesim kentli ilericilerdir. Sistemik sömürü ve ezilmeye maruz kalan köylülerin durumu ile ilgili bu aykırı görüşlere başka kesimler de bilerek veya bilmeyerek katkıda bulunmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı köylü işletmelerin verimsiz olduğunu ve yok olmalarının hayırlı olacağını düşünen bazı sol iddialı kesimlerdir. Bu düşünceye göre kapitalist sistemin köylülüğü tasfiye etmesi yararlı olacaktır ve bunun üzerinde bir gelişme sağlanabilir. Büyük kolektif işletmeler yıkılan yapı üzerinde daha sonra kurulabilirse iyi olacaktır. Bu bakış açısı aslında köylülüğü tasfiye etmek isteyen sistem yandaşlarının çok işine gelmektedir. Köylülerin acılarını görmezden gelme, onların direnişini hatta gericilikle suçlama gibi istenilen sonuçlar verecektir.
Peşinen söyleyelim ki, kolektif tarım kötü değildir. Ancak köylü işletmeleri ile de verimli yapılar kurulabilir. Dahası zorla kolektifleştirmenin çok olumsuz sonuçlar verdiği dünya deneyleri ile sabittir. Bugün dünya’da başarılı kolektif sistemlere sahip, çok özel politik ve sosyal bir ortamda olmak üzere kapitalist kesimden kibutzları ile İsrail bulunmaktadır. Ayrıca Brezilya’da ise topraksızlar hareketi MST işgal ettiği topraklarda devleti toprak reformu ilan ettirmeye zorlamakta, kurulmalarına yardımcı olduğu demokratik ve çoğu kolektif ilkelere göre yönetilen çiftliklerde ve kooperatiflerde Paolo Freire’nin özgürleştirici eğitim ilkelerini kullanarak eğitime önem vermektedir. Sosyalist denilen kesimde ise kolektif tarımda başarılı olan Küba kalmıştır. Küba; Sovyetler Birliğinin çöküşü sonrasında devlet çiftliklerinin çoğunu kooperatifleş tirmiş, devlet çiftliklerinde yönetime katılmaya geçmiş, bir miktar da aile tarımına yer açmıştır. Sovyetlerin çöküşü sonrası Rusya’dan tarım ilacı, gübre satın alıp, şeker satamayan Küba krize girmiş fakat bu krizden sonra sürdürülebilir tarım, organik tarım, kent tarımı ve permakültüre geçerek ve bürokrat sınıf hegemonyasını tarım işletmelerinde çözerek çıkmıştır. Hayli geç kalan bir dönüşüm olmakla birlikte sonuçlar olumludur. Küba, Rio sürdürülebilir kalkınma zirvesi ilkelerini sağlayabilen tek ülke olmuştur. Ancak kolektif işletmelerin yönetiminin artı değeri yaratanların elinde olmasının sağlanmadığı Sovyetler Birliği ve Çin kolektif tarım deneyleri başarısız olmuştur.
Türkiye’de köylülerin kırsal alandan sürülmeleri iç ve dış sermaye kesimlerince iki nedenden dolayı istenilmektedir. Birincisi desteklenmemelerini sağlayarak, gümrüklerin aşağıya çekilmesi ile gelişmiş batılı ülkelerin tarım ürünlerine pazar olabilmemiz içindir. İkincisi ise Türkiye’de bankacılığın da büyük bir kesimi yabancı sermayenin eline geçtiği ve köylülerin de bankalara olan büyük borçları dikkate alınırsa, topraklarını satarak bu alanlardan büyük rantlar sağlamak arzusudur.
Dünya’da ve Türkiye’de tezgâhlanan bu plana direnmek kaçınılmazdır.