Adnan Çobanoğlu
‘24 Ocak 1980 Kararları’ olarak bilinen ‘ekonomik istikrar tedbirleri’ ekonomik sistemde köklü değişiklikler yapmak için uygulamaya konulmuştu. Ancak bu değişiklikler nedeniyle toplumun büyük bir kesimi zarar göreceğinden dolayı normal hükümet koşullarında bu kararın yaşama geçirilebilmesi de oldukça güçtü. Dünyanın değişik ülkelerinde benzeri kararları uygulayabilmek ancak dikta rejimlerinde mümkün olmuştu.
Türkiye açısından da bu kararları hayata geçirmek için 12 Eylül Askeri Darbesi tezgahlandı. 12 Eylül Askeri Darbesi uluslararası sermayenin bizim gibi ülkelere biçtiği role uygun uygulamaları adım adım yaşama geçirdi.
Darbeciler yaşamın her alanına müdahale ettiler. 1961 Anayasası’nı rafa kaldırdılar, seçilmiş bütün yöneticilere işten el çektirerek yerlerine ordu kademelerinden subayları (veya emekli subayları) atadılar. Darbecilerin müdahale etmediği alan kalmadı. ‘Darbeciler her şeyin en iyisini bilir ve yapar’ mantığı egemen mantık olarak Türkiye’nin başına yıllarca bela oldu, bela olmaya devam ediyor. Demokratik kitle örgütleri ve sendikalar kapatılarak malvarlıklarına el konuldu. Yöneticilerinin bir çoğu tutuklandı, yargılandı.
Çiftçileri de serbest piyasanın acımasız çarklarına teslim etmek isteyen İMF, Dünya Bankası vb. kuruluşlar 12 Eylül darbecilerinde aradıklarını buldular. 12 Eylül darbesinden sonra tarımın genel ihracattaki payında da hızla bir azalma söz konusu olmuştur. DİE’nin açıklamalarına göre 1980 yılında tarımın genel ihracattaki payı % 57.46 iken; 1981 yılında % 54.18, 1982 yılında % 37.24, 1983 yılında % 32.84, 1984 yılında % 24.52, 1985 yılında % 21.60, 1986 yılında % 25.29, 1987 yılında % 18.18 olmuştur. Yani tarımın ihracattaki payı hızla düştü, ithalattaki payı ise yükseldi.
Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri de bu müdahalelerden payını aldı. Darbe öncesi yıllarda hükümetler sürekli olarak TSKB’lerine müdahale etmekte ve demokratik bir yapıya kavuşmasını engellenmekteydiler. TSKB’nin yönetimleri sözde seçimle oluşmuş olmasına rağmen Sanayi Bakanları’nın atadığı “genel müdür”ler tam yetkili olarak TSKB’ni yönettiler. Darbeden sonra da birliklerin yönetilmesi işine darbeciler el koydu. Yönetici olarak rütbelerine göre subaylar atandı. Sadece genel müdürlüklere değil işletme müdürlüklerine de subaylar atandı.
Özü gereği katılımcı ve demokratik bir işlevle çalışması gereken bu çiftçi örgütleri askeri hiyerarşi ile çalıştırılmış ve piyasaları çiftçi lehine dengeleyici işlevlerini yok etmenin adımları atılmıştır. ‘Her şeyin en iyisini bilen ve yapan’ darbeciler, her alanda olduğu gibi tarımsal alanda da tercihlerini uluslararası gıda şirketlerinin isteklerinden yana kullandılar. İMF ve Dünya Bankası ne emrettiyse onu yaptılar.
Bu nedenledir ki, bugün TSKB’ne kamu bankalarının kredi vermesi yasaklandı. Artık yatırımlarını kendi adlarına yapamıyorlar. Ancak sermaye ile şirket ortaklığı kurup yatırım yapabiliyorlar. Halbuki TSKB, şirketlere alternatif olarak çiftçilerin haklarını korumak ve dayanışmak amacıyla kurulmuş örgütlenmelerdi. 12 Eylül birçok değeri erozyona uğrattığı gibi Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’nin de işlevlerini erozyona uğrattı. TSKB’ni işlevsizleştirerek, işletmelerini özelleştirme girişimlerinin kökeninde 12 Eylül darbesinin mantığı yatar: ‘Her şeyi serbest piyasanın acımasız çarklarına bırakacaksın.’
12 Eylül’le hesaplaşmak aynı zamanda TSKB’ne demokratik bir muhteva kazandırmak anlamını da taşıyacaktır. Anti-demokratik kooperatifçilik yasası, örgütlenme özgürlüğü önündeki yasal mevzuat vb. 12 Eylül ideolojisinin bir parçası ve devamıdır. Birliklerimize sahip çıkalım ve onları demokratikleştirelim.
(*) Üzüm Üreticileri Sendikası Genel Başkanı
Bir Yorum
Cuma Esentürk
Eline sağlık, doğru tesbitler, doğru ve güzel ifadeler. Ancak beli bükülmüş, hatta kırılmış çiftçiye ışık tutulması gerekiyor. Çiftçiye hak arama ve siyasi mücadele yolları gösterilirken gelirlerini arttırıcı çözümler, seçenekler, teknik organizasyon ve formülasyonlardan da sözetmek gerekmez mi? Ben bir zeytin üreticisiyim. Nicel ve nitel olarak daha iyi zeytin üretmek ve daha çok para kazanmak istiyorum. Bunu herkes istiyordur. Uzun vadeli ve siyasi çözümler konusunda yüzde yüz haklısınız. İyi de çiftçiler bu çözüme ulaşıncaya kadar ne yapsınlar. Örneğin ben ne yapayım? Mevcut duruma teslim mi olayım? Tarlaya, bahçeye gitmeyeyim mi? Bu konuda neler yapılabilir? Üretici ne tür bir örgütlenme, faaliyet ya da ne bileyim aktivasyonla durumdan en az zararla kurtulabilir? Ve dahası bu aktivasyon ya da faaliyetlerin hangisi çiftçileri belki de nihai hedefe götürebilir? Çünkü çiftçi için ‘artık önce bugün’. Kolay gelsin. Fedakarlıklarınız için teşekkürler. Cuma ESENTÜRK – Zeytin üreticisi