İsveç’in başkenti Stockholm’de 1972’de düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan kararla, 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.
2011 yılında yaşanan doğa olayları, çevre kazaları, orman yangınları, doğayı katleden projeler, nükleer tehdit, sera gazı salınımı ve buna bağlı olarak küresel ısınmayla buzulların erimesi ve çölleşme konuları her zamankinden daha fazla gündeme geldi. Dünya Çevre Günü bu yıl yaşanan olumsuzluklar nedeniyle Türkiye ve Dünya’da çeşitli etkinlik ve protestolarla kutlanacak. Japonya’daki depremin ardından yaşanan tsunamide zarar gören nükleer santralin ardından nükleer enerjinin güvenilirliği tüm dünyada tartışılmaya başladı. Türkiye’de de nükleerin yanısıra Hidroelektrik santrali (HES) projelerinin çevreye verdiği zararlar tartışılıyor. (Hürriyet.com.tr)
Bu dünyayı bizimle paylaşan adını bildiğimiz-bilmediğimiz, gördüğümüz-farkına varmadığımız birçok canlı büyük bir hızla yok oluyor. Her gün 100 milyon ton sera gazı atmosfere salınıyor ve 60 bin hektar yağmur ormanı yok edilerek 2 milyon ton zehirli atık deniz ve nehirlere bırakılıyor. Bütün bunların bir sonucu olarak da bugün her 13 dakikada bir tür yok oluyor. Bir başka değişle gezegenimizde her 13 dakikada bir, bir canlı için kıyamet yaşanıyor. Daha çarpıcı olanı ise bu yok oluş hızının dinozorların yok olduğu zamanın 1000 katı olması. Nedeni ise ne yazık ki her geçen gün modernleşen, modernleştikçe ihtiyaçları artan ve ihtiyacı arttıkça doğayı yalnızca hammadde olarak gören insan ve yaşam biçimi. Bugün yok olan canlı türlerinin hayatımızı çok da fazla etkilemediğini, ve hatta önemsiz olduğunu düşünüyorsanız ne yazık ki yanılıyorsunuz. Yiyecek, içecek su ve diğer ihtiyaçlarımız gezegenimiz tarafından henüz bir şekilde karşılanıyor olabilir. Bugün birer birer yok olup giden canlıların sayıları azaldıkça gezegenimizin de bu ihtiyaçları karşılama kapasitesi hızla azalmaya devam edecek. Temiz ve sürekli su, besin bunların başında yer alıyor. Üstelik kaybolan her bir canlıyla birlikte bir hastalığın ilacı, bir dansın figürü, bir sanatçının hayal gücü, bir dil, bir yaşam biçimi de yok oluyor. İşin özü insanın da bir parçası olduğu biyolojik çeşitliliğin yok olması insanı insan yapan tüm koşulları da yok ediyor ve bu yok oluşun faturasının insanlık için ağır olması su götürmez bir gerçek.
Kaynak : NTV – 5 Haziran 2011