4 sene aradan sonra, 2. Uluslararası Agroekoloji Sempozyumu 3-5 Nisan 2018 tarihleri arasında Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün Roma’daki genel merkezinde gerçekleşti. Toplantı beklentilerin üzerinde katılımcı ağırladı; 72 devlet temsilcisi, 6 BM örgütü temsilcisi ile yaklaşık 350 devlet dışı örgütlerin temsilcisi sonucunda 700’den fazla katılımcı bir araya geldi. Ben de Norwegian University of Life Sciences, NMBU’da Agroekoloji yüksek lisans öğrencisi olduğum için bu sempozyuma katıldım.
Toplantının geçmişine bakacak olursak, 2014 senesindeki Gıda ile Beslenme konularına odaklanan 1. Uluslararası Agroekoloji Sempozyumu’nun ardından, FAO, 162 ülkeden 1350 paydaşın katılımıyla Haziran 2015 ile Kasım 2017 tarihleri arasında 7 bölgesel toplantı düzenlenmişti. Bölgesel çözümlerin, tecrübelerin ve pratiklerin paylaşıldığı bu toplantıların çıktılarını dikkate alan FAO, sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda Agroekolojiyi ölçeklendirme yollarını diyaloğa açmak amacıyla ikinci uluslararası sempozyumu oluşturdu.
Peki nedir Agroekolojiyi ölçeklendirmek? İlk sempozyumun ardından uluslararası bir bilinirlik ve tanınırlık kazansa da Agroekoloji hala herkes için farklı bir anlam taşıyor. Agroekoloji, günümüzün tarım ve gıda sistemlerini sorgulayan bir yaklaşım. Bu yaklaşım ile gıda egemenliğini artırmayı amaçlayan, yerel geçimlik kaynakları ve ekonomileri güçlendiren, biyoçeşitlilik, ekosistem hizmetleri, sağlık ve beslenme konularını gündemine alan, iklim değişikliğinin yarattığı yıkıcı etkilerin azaltılmasını sağlayan, toprak sağlığını güvence altına alan, doğal kaynakları, yerel kültürleri ve geleneksel sistemleri koruyan bir dönüşüm sağlanabilir. Ölçeklendirme, bir yandan çiftçi-çiftçi ağları yoluyla bu pratikleri kendi yerelimize uygun bir bağlamda geliştirerek daha çok çiftçiye yaymayı, diğer yandan da bu süreçleri destekleyen politikalar oluşturmayı savunuyor. Özellikle küçük ölçekli gıda üreticilerinin, kadınların ve gençlerin merkezi rolünü, toprak, su ve tohum gibi kaynaklara erişim hakkını ve adil, temiz ve sürdürülebilir tarım ve gıda sistemleri için kökten bir dönüşümü savunmak için Agroekolojiyi ölçeklendirmeye ihtiyacımız var. Günümüz koşullarında gıdamızı nasıl yetiştirdiğimiz, işlediğimiz, nakil ettiğimiz, dağıttığımız ve tükettiğimizi göz önünde bulundurduğumuzda, Agroekoloji ayakları yere basan bir çözüm alternatifi olarak karşımıza çıkıyor.
NE İFADE EDİYOR?
3 güne yayılan, genel oturumlardan ve interaktif paralel panellerden oluşan sempozyumda, farklı sektörlerden ve kıtalardan gelen katılımcıların Agroekolojiye dair çalışmalarını sunduğu paneller en ilgi çekici konuların paylaşıldığı ve tartışmaların yer aldığı kısımlar oldu. Politika konuları ve araçları, biyoçeşitlilik ve iklim değişikliği, yenilikçi pazarlar, gıda piyasaları ve şehirler, bilginin ve yeniliklerin ortaklaşa oluşturulması, sağlık ve beslenme, kapsayıcı bölgesel kalkınma alt başlıkları altında dünyanın birçok yerinden gerek genç gerek yaşlı, şehirli veya köylü halklar, diplomatlar, girişimciler, çiftçiler, sosyal hareketlerin öncüleri, araştırmacılar, doktorlar, aşçılar, bankacılar, özel sektörden temsilciler kendi Agroekoloji deneyimlerini ve görüşlerini dinleyicilerle paylaştılar ve sorulara yanıt verdiler. Bu sektörel ve mesleki çeşitlilik diyalogları zenginleştirdi ve Agroekolojinin çok yönlü bir disiplin olduğu gerçeğini gözler önüne serdi.
Agroekoloji ile ilgili literatürlerinden ve yayınlarından tanıdığımız bir çok araştırmacı ve sosyal örgüt, panellerde konuşmacı olarak, veya genel oturumlarda sıklıkla söz alarak duruşlarını ve yaklaşımlarını belli ettiler. Agroekolojinin sosyal ve politik bileşenleri çoğunlukla Güney Amerika’dan ve Afrika’dan katılan temsilcilerinin gündeminde yer aldı. Özellikle La Via Campesina, farklı konu başlıklı panellerde ve genel oturumlarda Agroekolojinin sosyal adalet, sosyal eşitlik ve köylü feminizmi kavramlarını öne çıkardı. Kadının ve gençlerin yer almadığı bir Agroekoloji yaklaşımın düşünülemeyeceğini, Agroekolojinin ancak kadınların ve gençlerin her düzeyde tam katılım sağlamasıyla hayata geçirilebileceğini savundu. Bu dönüşümün başını çeken sosyal köylü hareketlerinin liderlerini suçlulaştırmaya bir son verilmesini gerektiğini de aynı örgütler dile getirdi. Küresel güneyin başlıca sorunlarından biri olan toprak ve su gaspı meselesinin altının kalın çizgilerle çizilmesi gerekirken, bu konu da yalnızca La Via Campesina tarafından gündeme getirildi.
Bazı katılımcıların mesajları, Agroekoloji pratikleri ile üretilmiş ürünler için pazar erişimi sağlanması üzerine odaklandı. Politika yapıcıların ve devletlerin agroekolojiyi desteklemesi ve teşvik etmesiyle tedarik zincirlerinin kısalması ve daha uzun soluklu pazar ilişkileri geliştirilmesi üzerine duruldu. Bu noktada, aAroekolojinin bir geçiş değil dönüşüm süreci olarak ele alınması gerekiyor.
Agroekolojinin ölçeklenmesine dair güzel bir örnek Güney Amerikalı bir örgüt olan SOCLA’dan (The Latin American Scientific Society of Agroecology – Latin Amerika Agroekoloji Bilimsel Derneği) geldi. Sel, kuraklık, kasırga gibi sert iklim olaylarından sonra hayatta kalabilen çiftliklerin dirençliliğini inceleyip, bunu sağlayan sebepleri tanımlayıp, buradan yola çıkarak dirençli çiftlik sistemleri tasarlamaya yönelik geliştirdikleri proje bir çok yeni tarım gönüllüsü için de teşvik edici olma özelliği taşıyabilir.
Agroekolojinin tarım pratikleri, sosyal çıktıları ve politika ile kaynak ihtiyacı gündemde daha fazla yer teşkil ederken maalesef ki hayvancılık ve balıkçılık üzerinde yeterince durulmadı. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) doğrultusunda ve iklim değişikliğinin gezegensel sınırları aşmasından ötürü hayvancılık üzerine daha yoğun bir tartışma gerçekleşmeliydi. Kosta Rika Tarım Bakanı, tarım ve hayvancılık uygulamalarında toprağa karbon gömme yoluyla hem iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini azaltmaya hem de toprak bozulmasını iyileştirmeye hitap eden tek konuşmacı oldu.
Diğer yandan, konuşmacılar Agroekolojinin çevre, üretim hacmi, ev ekonomisi üzerindeki olumlu etkileri hakkındaki sayısal verileri katılımcılar ile paylaştılar. Bunun yanısıra, özellikle Agroekoloji yaklaşımının uygulandığı bölgelerde hayat kalitesinin artması, ev içi şiddetin azalması, giderek azalan kaynaklardan dolayı çatışma içinde yaşayan köylü topluluklar arasında barış ve huzur yaratılması ve sosyal adaletin sağlanması gibi sosyal çıktılar toplulukların Agroekoloji pratiklerinin daha hızla ve gönülden benimsemesinde etkili unsurlar olarak rol alabilirler. Bu sonuçların belgelenmesi, duyurulması ve esas olarak alınması Agroekoloji yaklaşımın ne derece etkili olduğuna dair kanıtlar toplanmasına olanak sağlayabilir. Bu belgelenmiş vakalar ve çıktıları, politika yapıcıların ve karar alıcıların süreçlerine etki etmesi anlamında hayati değer taşıyor.
Toplantı süresince öyle bir kelime vardı ki Agroekoloji ile birlikte sıklıkla telaffuz edildi: ‘bağlam’. Agroekolojiyi tartıştıyorsak bu kelimenin anlamını iyice kavramamız gerekiyor. Çiftlikte uygulanan pratikler ile araştırma merkezlerinde geliştirilen teoriler farklı bağlamlardır. Her coğrafyanın bitki örtüsü, yağış miktarı, toprak yapısı, iklimi farklı olduğu gibi her halkın da ekonomisi, kültürel sistemleri, sosyal değerleri ve beslenme tercihleri birbirinden farklıdır, farklı bağlamlarda değerlendirilir. Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var ancak her halk ve topluluk kendi Agroekoloji süreçlerini kendi gerçekliklerine uygun olarak geliştirmelidir. Agroekoloji yerele uyarlanmış bilgiden esas alır; yüzyıllar boyunca kadınların, çiftçilerin ve köylülerin bilgeliği ve tecrübesi ile ürettiği bilgiler ve pratikler üzerine kuruludur. Bundan ötürü toplantılarda yerelliğin, üreticilerin birbirlerinden öğrenebileceği platformların gerekliliği ve bilginin yatay olarak paylaşılması üzerinde sıklıkla durulması Agroekolojinin esas mimarlarını tartışmanın merkezine yerleştirdi. Ancak geleneksel Agroekosistemlerin işlevi ve yapısı ardında yatan sırların keşfi için bilim ve araştırmaya da ihtiyacımız var. Dolayısıyla sempozyumda bilginin ortak yaratılması, üretilen bu bilginin ve kanıtların da politikaları ve süreçleri yönlendirmesinin tartışılmasını olumlu olarak değerlendiriyorum.
Bundan sonra ne olacak?
Daha çok bürokratların ve çeşitli ülkelerden gelen büyükelçilerin ve hükümet görevlilerin söz aldığı genel toplantı sırasında sempozyumun Başkanlık Özeti dağıtıldı. Başkanlık Özeti’nde Agroekolojiyi ölçeklendirmek için beş adet aksiyon planı belirlendi, bunlar:
- Doğal kaynakları korumak ve kullanmak ve bu kaynaklara erişimi sağlamak için aile çiftçilerinin ve örgütlerinin merkezi rolünü güçlendirmek,
- Deneyim ve bilgi paylaşımını, araştırma ve yenilikçi işbirliklerini desteklemek,
- Sağlık, beslenme ve sürdürülebilirlik için Agroekolojik ürünlerlere yönelik pazar yaratmak,
- Sürdürülebilir gıda sistemlerine Agroekoloji yaklaşımıyla geçiş yapılmasını sağlamak üzere kurumsal, politik, yasal ve finansal çerçeveleri gözden geçirmek,
- Entegre ve katılımsal bölgesel süreçler yoluyla Agroekolojinin kapsamını genişletmek.
Sempozyum, 2030 senesi Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda Agroekolojiyi ölçeklendirmek amacıyla bir inisiyatifin kurulması ile sonlandı. Sempozyum sırasında hazırlanan, SKH’ne ulaşmak için stratejik bir yaklaşım olarak öne sürülen önergeyi şu bağlantıdan okumak mümkün (http://www.fao.org/3/I9049EN/i9049en.pdf).
Tarım ve gıda sektöründe dengeler hızla değişirken, büyük şirketler teker teker birleşerek ulusötesi güçlere dönüşürken ve gezegenimizin ekolojik sınırlarından halihazırda dört tanesini aşmış iken Agroekoloji ile ilgili diyalogların esasında hız kazanması gerekmekte. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün Agroekoloji Sempozyumlarının organizasyonunu üstlenmesi ve tartışmaları katılımcı bir platforma taşıması, Agroekolojinin uluslararası platformdaki tanınırlığı ve bilinirliği için faydalı olsa da, bu kavramanın bir örgüt, şirket, topluluk tarafından sahiplenilmemesi gerekmektedir, zira Agroekoloji tüm insanlığa aittir, Agroekolojiyi tartışmak için her kesimden insanlara ihtiyaç vardır. Çünkü Agroekoloji yeni bir buluş değildir, köylü tarımına bir geri dönüşü ifade eder. Dolayısıyla 4 sene sonra üçüncü sempozyum için bir araya gelindiğinde toplantının geneline egemen olan yaşlı bürokratlar dışında gençleri, öğrencileri, kadınları, yerel toplulukları ve bağımsız temsilcileri daha fazla görmeyi diliyorum. Bu esnada ve bu şartlar altında ise bizlere düşen, kendi bölgelerimizde kendi halklarımızla Agroekoloji diyaloğunu geliştirmek ve artırmak, köylüyü kendi dönüşüm süreçlerinde desteklemek ve elimizdeki kaynakları, entegre, kapsayıcı ve bütüncül bir yaklaşımla tarım ve gıda sistemlerinin adil, temiz ve sürdürülebilir sistemlere dönüşümünü sağlayacak şekilde tesis etmek olacaktır.