Ahmet Atalık*
Ülkelerin ekonomik gelişmişliği arttıkça insanların beslenme eğilimi bitkisel ürünlerden hayvansal ürünlere doğru kayıyor.
İnsan beslenmesinde kullanılan birçok ekin, aynı zamanda hayvan yemi olarak da kullanıldığı için, bitkisel üretim dünyada artış gösterse dahi tüketimi karşılayamaz durumda.
Ülkemizde nüfusun hızlı artışı da başka bir sorun. Her yıl yaklaşık 1 milyon kişi artar olduk.
AKP iktidarının söylediğine göre ekonomimizin durumu gayet iyi. Zaten kişi başına gelirimizi de iki katına bir şekilde çıkardık. Bakalım beslenme tercihimiz bitkisel ürünlerden hayvansal ürünlere kaymış mı?
Ülkemizde kişi başına günlük hayvansal protein üretimi 22 gr’dır. Bu miktar gelişmiş ülkelerde 56 gr, gelişme yolundaki ülkelerde ise 20,5 gr civarındadır.
Yaklaşık 30 yıllık bir dönem dikkate alındığında Türkiye’de kişi başına hayvansal protein üretiminin artmak bir yana azaldığı görülmektedir. Kurban bayramları gibi bir adetimiz de olmasa iyice kötü bir duruma düşeceğiz anlaşılan.
Bu verilerden beslenme alışkanlığımızın hayvansal ürünlere henüz kaymadığını görüyoruz. Demek ki ekonomi bizlere söylendiği gibi iyi değil!
Hayvancılığımız ne durumda olduğuna bir bakalım.
Öncelikle nüfusumuzun 1980’lerde 45 milyon civarında iken günümüzde 70 milyona ulaştığını bir hatırlayalım.
İnsan sayımızdan sonra bir de hayvan sayımıza bakalım. 1980’lerde 16 milyon 600 bin büyükbaş hayvanımız, 64 milyon 800 bin de küçükbaş hayvanımız vardı. O tarihteki büyükbaş ve küçükbaş olmak üzere toplam hayvan varlığımız 81 milyon 400 bin adet.
Günümüzde bakıyoruz, nüfusumuz 70 milyon kişiye çıkmış. 1980’lerdeki durumla kıyaslarsak, küçükbaş ve büyükbaş hayvan sayımızın 127 milyona çıkması lazım. Oysa büyükbaş hayvan sayımız 10 milyon 600 bine, küçükbaş hayvan sayımız da 31 milyon 800 bine geriledi. Toplam küçük ve büyükbaş hayvan sayımız 42 milyon 400 bin. Yarı yarıya düşmüş.
Büyükbaş hayvanlarımızdan mandanın artık soyu tükenme durumuna gelmiş, sayısı 1 milyon 40 binden yaklaşık olarak 105 bine gerilemiş.
Küçük baş hayvanlarımız içinde de en fazla düşme tiftik keçisinde olmuş. 1991 yılında 1 milyon 200 bin olan tiftik keçisi sayımız 232 bine gerilemiş durumda.
Nüfusumuz hızla artarken, hayvan varlığımızın hızla gerilemesi hayvancılığımızın gelişmediğini ve halkımızın beslenme tercihinin hayvansal ürünlere kaymadığını gösteriyor. Demek ki birilerinin ülke ekonomisinden bahsederken bazı göstergelere bakması gerekiyor.
Hayvansal üretimde çok gerilerdeyiz
Hayvan sayımız neoliberal politikaların uygulandığı 1980’den bu yana sürekli azalıyor. Toplam hayvan varlığımız 81 milyon 400 binden 42 milyon 400 bine geriledi. Büyükbaş hayvan varlığımız 16 milyon 600 binden 10 milyon 600 bine, küçükbaş hayvan varlığımız da 64 milyon 800 binden 31 milyon 800 bine geriledi.
Aynı dönem süresince nüfusumuz 45 milyondan 70 milyona yükseldi. Nüfusumuzun artışına oranlarsak hayvan varlığımızın da 127 milyona ulaşması gerekirdi.
Sadece hayvan sayısını vererek yapılan kıyaslamalara bazı meslektaşlarımız, önemli olanın verimde olan artışı öne sürerek karşı çıkmaktadırlar.
Madem önemli olan hayvan sayısından ziyade hayvanların verimlilikleri, o zaman şimdiki hayvansal ürün üretimimize bir bakalım, 127 milyon hayvana eşdeğer bir miktara ulaşmış mı?
Süt, bebeklikten yaşlılık evresine kadar hayatın her aşamasında büyük önem arz eden hayvansal üründür. Kalsiyum, protein, A, B, D, E vitaminleri bakımından zengin olan süt ve süt ürünleri büyüme ve kemik sağlığının korunmasında yararlı bir besin maddesidir.
1980’lere dönüp süt üretimine bakıyoruz, 9 milyon 600 bin ton. 1990’lı yıllar boyunca süt üretimimizin 10 milyon ton civarında olduğu görülüyor. Günümüzde ise 11 milyon 100 bin ton civarında. Nüfusumuzun artışına paralel bir gelişme olsaydı süt üretimimizin 15 milyon ton civarında olması gerekirdi. Demek ki hayvanlarımız yarı yarıya azalırken, süt üretimimiz verimlilik söylemleri çerçevesinde artmamış.
Süt üretimimizin düşüklüğü tüketimimize de yansımaktadır. Türkiye’de kişi başına süt tüketimi 24 litre iken Finlandiya’da 139 litre, İsveç’te 111 litre, İngiltere’de 100 litre, Romanya’da 75 litre, Fransa’da 68 litredir.
Tükettiğimiz sütün yaklaşık olarak %60’lık bölümünü satışı yasak olan açık süt oluşturmaktadır. Kişi başına yıllık işlenmiş, paketlenmiş süt tüketimi miktarı 8 litre civarındadır.
Diğer önemli bir hayvansal ürün de kırmızı ettir. Ülkemizde yılda yaklaşık 1 milyon ton kırmızı et tüketiliyor. Kesilen hayvanlardan elde edilen et miktarı 450-500 bin ton civarında olup ülkemize kaçak yollarla 500-550 bin ton et girmektedir.
Sağlıklı bir beslenme açısından kişi başına yıllık 33,5 kg kırmızı et tüketilmesi gerekir. Yapılan araştırmalar insanımızın yılda ortalama 15 kg kırmızı et tükettiğini göstermektedir. Kişi başına kırmızı et tüketiminde Arjantin 59 kg ile dünya lideri. Kişi başına tüketim ABD’de 43 kg, AB’de 20 kg, Rusya’da 16 kg.
Diğer bir önemli hayvansal ürün deridir. 1990’lı yılların başında 12 milyon 400 bin deri elde edilirken günümüzde bu miktar 7 milyon adete düştü. Hayvansal üretimin bu yönüyle deri sanayinin de hammaddesini sağladığını unutmamak gerekir.
Hayvansal üretimin diğer bir getirisi de yün kıl ve tiftiktir. 1990’lı yılların başında 60 bin ton olan yün üretimimiz günümüzde 46 bin tona, 4 bin ton olan keçi kılı üretimi 2.600 tona, 1.380 ton olan tiftik üretimi de 302 tona geriledi.
Görüldüğü üzere hayvansal üretimde sadece verimlilik değil hayvan sayısı da son derece önemli. Yalnızca verimlilik analizi yapan kişi şirket tarımını savunan kişidir. Bu sistemde kazanan şirkettir, kaybeden ise ülke ve içindeki bizleriz.
AKP hayvancılığı böyle kalkındırıyor
AKP, hükümette olduğu 2002-2007 yılları arasını kapsayan süreçte hayvancılığa artan düzeylerde kaynak aktardı.
İlk iktidara geldiği 2002 yılında hayvancılığa 83 milyon YTL kaynak ayrılmıştı. Hayvancılığa ayrılan pay 2003 yılında 107 milyon YTL’ye, 2004’te 248 milyon YTL’ye, 2005’te 352 YTL’ye, 2006’da 700 milyon YTL’ye, 2007’de 750 milyon YTL’ye yükseltildi.
2007 Temmuz’unda yapılan genel seçimler öncesinde seçim ekonomisi uygulamayacağını söyleyen AKP’nin 2006 ve 2007 yıllarında hayvancılığa ayırdığı payların birden yükselmesi herhalde dikkati çekmiştir.
Hayvancılık destekleri 2007 yılında en üst seviyesine ulaşsa da bugüne dek bu miktarın ancak 200 milyon YTL’si ödenebildi.
2007 yılı tarımsal desteklerinin neredeyse tamamına yakını 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce çiftçiye dağıtıldı. Yıl sonunda hayvancılık destekleri için 1 milyar 200 milyon YTL civarında bir kaynağa ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Kaynakların seçimden önce tükenmesi üzerine ve Maliye Bakanlığı’nın ek kaynak olmayacak talimatı üzerine ödemeler 2008 tarımsal desteklerine kaldı.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan, 2007 yılı tarım destekleri ve özellikle de hayvancılık desteklerinden her seferinde “Neredeeen Nereyeee” diye başlayarak açıklamalarda bulunuyordu. Tabi ki bunlar seçimden önceki söylemlerdi.
Seçim geçip de vaat edilen desteğini alamayan çiftçi sormaya başladı, “Nerede Nerede”. Seçimden bu yana hükümette ses de cevap da yok. 2008 tarım destekleri belli olunca 2007 yılından kalan ödemeler yapılmaya başlandı.
Hayvancılık desteklerini gittikçe arttıran, seçimin olduğu yıl da zirveye taşıyan AKP hükümeti, şimdi de bu destekleri çiftçiye de fazlaca hissettirmeden indirmeye çalışıyor.
Destekleri indirmek için de destekleme sisteminde bir takım değişiklikler yapılmaya çalışılıyor. Daha önce süt primi, buzağı teşviği, suni tohumlama, yem bitkisi üretimi gibi toplam 50 kalem desteğin yerine, 5 baş üstü ve 200 başa kadar hayvanı olan çiftçilere destek verecek. 2008’de çiftçiye destek yok, yeni sistem 2009’da devreye sokulacak.
AKP hükümeti bu yolla hayvancılık desteklerini 500-600 milyon YTL’ye düşürmeyi hedefliyor.
2004 yılında AKP hükümetinin o dönem Tarım Bakanı Sami Güçlü tarafından uygulamaya konan “Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi” kapsamında fakirliğini kanıtlayan çiftçilere kurdukları kooperatifler vasıtasıyla 2 inek ya da 25 koyun Ziraat Bankası’ndan sağlanan kredi ile dağıtıldı. 665 kooperatif çatısı altında 49 bin fakir aile bu projeden yararlandı. İki yıl sonra ilk borç taksit ödeme zamanı gelince birçok fakir çiftçi taksitini ödeyemedi. Her birinin iki kefili olması, borcun tüm kooperatif üyelerini bağlaması nedeniyle bu projeden yararlanan tüm fakir çiftçiler sıkıntı içindeler ve birçoğuna icra işlemi başlatıldı.
İşte bu sıkıntının pençesine düşmüş fakir çiftçiler yeni hayvancılık desteklerinden de yararlanamayacaklar.
*Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı
karasaban’ın notu: Biribiriyle bağlantılı üç makalenin birlikte yayınlamasının uygun olacağını düşündük.