Yer altında 6 bin 500 ton rezerv, yastık altında 5 bin 500 ton altını olan Türkiye’de sanki altın kıtlığı varmış gibi Kaz Dağları altın madenciliğine açıldı.
Kaz Dağları’nda altın arama ve işletme için 16 firmaya ruhsat verildi, 36 noktada yarım milyar tona yakın siyanür kullanılacak.
‘Yükte hafif, pahada ağır’ teknolojik üretim yapamayan Türkiye, yerkürenin oluşumu kadar eski altın ve gümüş rezervlerini sanki yaşamsal meta gibi yataklarından sökme derdinde.
Yer üstü rantına dahil edilecek kıymetli cevherler için kimyasal madencilik sektörümüz, küresel altın/gümüş şirketleriyle el ele vermiş durumda.
Ve genellikle su havzaları, milli parklar, zeytinlik alanlarda gerçekleştirecekleri bu büyük hamlenin ülke ekonomisine sunacağı katkının propagandasını yapıyorlar.
2 milyon kişinin temiz su kaynağı Kaz Dağları’nın derinliklerine sızacak siyanürsevici madencilik, neredeyse siyanürün doğa dostu olduğunu iddia ediyor.
Oysa Avrupa Parlamentosu Mayıs 2010’dan beri ‘madencilik faaliyetlerinde siyanürün yasaklanması’ gerektiği kararının bütün dünyada uygulanmasını tavsiye ediyor.
Ama uyanık Avrupalı maden şirketleri yerli ortaklarıyla Türkiye’nin dağlarını ve ovalarını ilkel sömürgeci tarihten geri kalmayan yöntemlerle delik deşik edip zehirliyorlar.
Kaz Dağları, İzmir’in içme suyu alanı Efem Çukuru ve Gediz Ovası sıraya çoktan sokulmuş.
Hele Kaz Dağları Alpler’den sonra en fazla oksijen üreterek yayıldığı 258 bin hektarlık alanda barındırdığı bitki ve hayvan çeşitliliğiyle uluslararası ‘doğal yaşam alanıdır’.
Yani bu dağlara yarım milyar ton siyanür bocalamanın ve ortamda açığa çıkacak arsenik ve ağır metallerin kirliliği Türkiye’nin yer altı yer üstü altın birikimini koysanız karşılayamazsınız.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Kenan Kaynaş’ın hazırladığı raporda Kaz Dağları’nda yapılan tarımsal üretim ve hayvancılıktan 7.5 milyar dolar değer elde edildiği ve 10 yıl içinde 75 milyar dolara ulaşılacağını belirtiyor.
Altın işletmeleri faaliyete geçince bölgede 2.5 milyar ton kayaç ve toprağın siyanürle işleneceğini, 10 milyonu zeytin ağacı olmak üzere tüm tarımsal üretiminin etkileneceğini, suların kirleneceğini ekliyor.
Ve durumun bölgede tarımla uğraşan 750 bin kişinin yaşam ve üretim alanı olduğunu önemle işaret ediyor.
Ama bu yıl iftiharla 25 ton altın çıkaracağını beyan eden maden sektörümüze Kaz Dağları’na doğru ‘Altına hücum’ startı verilmiş bulunuyor.
Hatta altın fiyatları tırmandığı için 1 ton kayadan 1 gram altın çıkaran işletme maliyeti şimdi 1 ton kayadan 0.4 gram altın elde etmeyi bile karlı buluyor.
Ayrıca altın mücevherat işleme sektörümüzün talebi öyle Homeros’un İda Dağı, milli park ya da endemik çeşitlilik falan dinlemiyor.
1 gram altın çıkarmak için 1 ton toprak ve yarım ton suyu siyanürlemek nasıl doğa düşmanı ekonomik bir hesaptır.
Bilim adamları, temiz su ve toprağın gezegende ‘altından’ daha kıymetli olduğunu söylerken binlerce yılda oluşan organik kaynaklarımızı 1 gram altına mı bedelliyoruz?
Yeni iktisat şöyle demiyor mu oysa; ‘kısıtlı, tükenen doğal kaynaklarınızı sermayeye açarsanız her yerinden altın fışkıran aç, susuz ve bedenlerinde ağır metal rezervi olan bir toplum olursunuz!’
Gelişmiş ülkeler dünyanın temiz su ve topraklarını ‘özelleştirirken’ biz ‘ama altın ithal ediyoruz’ diye verimli topraklarımızı zehirliyoruz.
Toprak ithal edemeyeceğimiz kurak ve çorak zamanların hızla yaklaştığını akıl bile etmeden.
Doğa bedava kaynak değil, biten ve yerine koyamayacağınız yegane şeydir ama altınlarınızı yerine koyarsınız.
Kaynak : Akşam – 2 Eylül 2011