Balıkesir Barosu Avukatlarından ve İl Genel Meclisi Üyesi Namık Havutça, elektiriği kesilen köylerle ilgili bir basın açıklaması yayınladı. Elektrik ve su kesintilerinin anayasaya aykırı olduğunu ifade eden Havutça : “Elektrik ve su kesintilerinin dayandığı abone sözleşmelerinin ve yönetmeliklerin (3154 S. K. m. 2, 28) (Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği m. 5, 49, 50)anayasaya aykırı olduğundan iptali gerektiği ‘ni kamuoyuna saygıyla arz ve talep ederiz” dedi.
Açıklama şöyle:
BASINA VE KAMUOYUNA
Balıkesir ilindeki Elektrik borçları yüzünden elektrik hizmeti alamayan, Balıkesir Merkez de 26 köy, Bandırma ilçesindeki 8 köy, Ayvalık ilçesinde 11 köy, Susurluk ilçesinde 5 köy, Kepsut ilçesinde 3 köy, Manyas ilçesinde 3 köy, Savaştepe İlçesinde 3 köy, Balya İlçesinde 2 köy, Bigadiç ilçesinde 2 köy, Edremit İlçesinde 2 köy, İvrindi ilçesinde 2 köy, Dursunbey ilçesinde 2 köy ve Burhaniye ilçesinde 1 köy ,Gönen’de de 6 köyün elektrik borçlarından dolayı çok ciddi bir şekilde mağdur oldukları CHP İl genel Meclis üyelerimiz, partimiz milletvekili tarafından geçtiğimiz günlerde kamuoyu gündemine taşınmıştır.Biz ‘ler sorunun çözümü için yetkililerin harekete geçmesini beklerken Bu sefer su depolarına giden elektrik tellerinin ve hatlarının şirket görevlilerince kesildiği haberiyle bir kez daha sarsıldık.
Uygulamakta olan Tarım ve Hayvancılık ilgili yanlış politikalar sonucunda ürün veren tarlasını satmak,süt veren hayvanını kesmek ,zorunda kalan köylümüz bu sefer de elektrik borcu nedeniyle temel yaşam hakları noktasında elektirik ve su hakkı da elinden alınmaktadır.Zaten size de bu yakışırdı, ,Devleti bir şirket mantığı ile yönetenlerden başka ne beklenebilir ki?
Yirmi birinci yüzyılda bir yurttaşın evinde elektrik veya suyun olmaması bence hiçbir şekilde izah edilemez bir durumdur ve yürürlükteki hukuka açıkça aykırıdır. Tekel niteliğinde bir kamu hizmeti sunan , elektrik şirketinin sunduğu yaşamsal hizmeti, bedelini alamadığı gerekçesiyle durdurması açıkça anayasaya ve uluslararası hukuka aykırıdır.. Zira bu kurumların yapmaları gereken alacaklarını tahsil etmek için -tıpkı tüm diğer resmi ve özel tüzel kişiler gibi- hukuki yollara başvurmaktır. Kişilerin ekonomik yönden zor duruma düşmüş olmaları, onların borçlarını ödemelerini sağlamak için insan onuruna yakışmayan bir biçimde tazyik edilmelerini gerektirmez. Bedelini ödeyemez hale düştüğü için bir kimsenin içme suyundan, temizlenmekten, gıdalarını temizlemekten, evini temizlemekten, çocuklarını temiz tutma imkanından, yahut aydınlanmaktan mahrum kılınması asla ve hiçbir nedenle mazur görülemez. Bu durum alacağını alamadığı için borçluyu döven bir kabadayının davranışı ile alacağını tahsil etmek için insanları en yaşamsal ihtiyaç olan sudan,aydınlıktan yoksun bırakan zihniyet arasında fark yoktur.
Yürürlükteki hukuk düzenimiz kişinin ekonomik yetersizlikleri nedeniyle insana yakışmayan bir yaşam sürmeye mahkum olmamasını arzulamaktadır. Bu nedenle Anayasamız 5. maddesinde Devlete; “kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” ve 56. maddesinde; “herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak” ödevlerini yüklemiştir. Bir kişinin fatura ödeyecek parası olmadığı için evinde banyo yapacak suyu ya da gece aydınlanacağı elektriği olmaması durumu açıkça kişinin “insan onuruna yakışmayan şartlarda” yaşamaya zorlanmasıdır. Anayasa temel hak ve özgürlüklerin hangi durumda askıya alınabileceğini 15. maddesinde belirtmiştir. (Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.) Kişinin ekonomik güçten mahrum olmasının bu maddede sayılan şartlara girmediği açıktır. Tam da bu nedenle İcra İflas Kanunumuz kişilerin gelirlerinden ve mallarından haczedilemeyecek olanları belirlemiştir. -Sözgelimi; borçlunun kendisi ve mesleği için lüzumlu elbise ve eşyası, borçlu ve ailesine lüzumu olan yatak takımları ve ibadete mahsus kitap ve eşyası, vazgeçilmesi kabil olmayan mutfak takımı ve pek lüzumlu ev eşyası, borçlunun ve ailesinin iki aylık yiyecek ve yakacakları ve borçlu çiftçi ise gelecek mahsul için lazım olan tohumluğu, devamı için bkz. İ.İ.K. m. 82 ve 83- Yani kanun koyucu borçlu olan kişilerin dahi insan onuruna uygun olmayan koşullar altında yaşamasına izin vermemiştir. Anayasanın anılan maddeleri ışığında kişileri insan onuruna aykırı şartlarda yaşamaya sürükleyen bedeli alınmadığı gerekçesi ile yaşamsal ihtiyaç maddelerinin sunumunun durdurulması uygulaması Anayasaya açıkça aykırıdır.
Uluslararası sözleşmeler devletlere insan hakları bakımından yükümlülükler getirmektedir. Örneğin “hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.” (AİHS m.3, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi m. 7) “Devletler herkese, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam standardına sahip olma sağlar. Bu standart, yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı, ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir.” (Yaşama Standardı Hakkı, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi m.11) “Devletler, herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkını tanır.” (Sağlık Standardı Hakkı, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi m.12) Bir kimsenin parasını ödeyemediği için tüm ailesiyle birlikte susuzluğa ya da karanlıkta oturmaya mahkum edilmesi adı konulmamış da olsa bir cezadır ve usulünce onanmış uluslararası anlaşmalara (yani yürürlükteki hukuka) açıkça aykırıdır. Devlet çok daha ağır bir ekonomik yük getirmesine rağmen, sağlık standardı konusunda çaba harcamaktadır. Hiçbir geliri olmayan kimselerin yararlandığı “yeşil kart” adı verilen sistem bunun göstergesidir. Kişilerin “hastalandıklarında” ödeme gücünden yoksun olmaları sebebiyle sağlıksız kalmaya ve hatta ölüme gidebilecek bir sürece mahkum edilmeleri insan onuruna açıkça aykırıdır bu nedenle bu kişilerin tedavi bedellerinin devletçe üstlenildiği bu uygulama yerindedir ve destek görmektedir. Ancak aynı kişilerin ödeme gücünden yoksun olmaları sebebiyle susuzluğa (yani; hijyen yokluğuna, temiz besin alma imkanını yitirmeye, bitlenmeye, hastalığa, hele çocuk ve bebek olan evlerde açıkça ölüm riskine) mahkum edilmeleri yasal ve uygun kabul edilmektedir.
Tüm bu açıklanan olgular ve hukuksal durum karşısında zora düştüğü için borcunu ödeyemeyen Köylülerimize , borçlarını ödesinler diyen hükümet yetkililerine buradan seslenmek isteriz. BANKA HORTUMCULARININ MİLYAR DOLARLIK YÜKÜNÜ HALKIN SIRTINA YÜKLEYEN DEVLETİN ,GÜCÜ GARİBAN KÖYLÜLERİMİZE Mİ YETİYOR? KÖYLÜLERİMİZDE BORÇ ÖDEYECEK ,HAL Mİ BIRAKTINIZ . Bu uygulamanın, uygulayan görevlilerin dayandığı sözleşme ve yönetmeliklerin de anayasaya,uluslar arası sözleşmelere açıkça aykırı olduğunu ve derhal bu uygulamaya son verilmesini ve elektrik ve sularının derhal açılmasını .Köylülerin su borcundan kaynaklanan borçlarının devletçe karşılanmasını ve /veya ceza ve faizleri tamamen silinerek ana para üzerinden yeniden yapılandırılmasını,elektrik ve su kesintilerinin dayandığı abone sözleşmelerinin ve yönetmeliklerin (3154 S. K. m. 2, 28) (Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği m. 5, 49, 50)anayasaya aykırı olduğundan iptali gerektiği ‘ni kamuoyuna saygıyla arz ve talep ederiz.27.10.2010.İletişim.05323933928
Av.Namık Havutça
BALIKESİR CHP
İL GNL.MEC. GRUP BŞK VEK