Kapitalist emperyalist politikalar, tüm dünyada, ülkemizde ve kasabamızda genel bir ekonomik, siyasal ve toplumsal çöküşe yol açmaktadır. Bu yetmezmiş gibi kapitalizm doğada geri döndürülemez şekilde tahrip açmakta, ekolojik dengeyi yok etmektedir.
Ayvalık özellikle zeytin üretimi açısından tarih boyunca önemli bir yere sahip olmuştur.
Ayvalık’a 1924 mübadelesiyle gelenler daha çok zeytin ve tütün üreticisiydiler.
Rumlardan kalan toprağı işleyerek Ayvalık’ta yaklaşık 60 yıl kendine yeterli tarımsal üretime sahip olabilecek alanı yarattılar. Maalesef bu 60 yılın sonunda tarım yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır.
Sarımsaklı, Laka gibi yerlerin imara açılarak yapılaşmanın başlamasıyla Ayvalık’ı besleyen sebze ve meyve üretimi ortadan kalkmıştır. Yine çok büyük bir tarımsal alan olan Armutçuk da (Ali Çetinkaya, 150 evler, Sahilkent) aynı kaderi paylaşmış olup yapılaşmaya açılarak Armutçuk’un zeytin alanları ortadan kaldırılmıştır. Giderek Cunda, Patriça vs. de yapılaşmaya açılmış durumdadır. Son olarak Altınova Sahili’nin de yapılaşmaya açılmasıyla sahile yakın hemen hemen tüm tarımsal alanlar ortadan kaldırılmış oldu.
İmar kimi zaman normal kentsel gelişim, kimi zaman ikinci konutlar, kimi zaman ise turizm nedeniyle genişletilmiştir. Son on yıldır ise Mutluköy (Araplar), Muradeli gibi köylere dek yapılaşma yaygınlaşmıştır.
Sabun/yağ fabrikaları şehir dışına çıkarılıp Nikita Deresi civarındaki zeytinliklerin arasında bir sanayi mahallesi oluşturulmuş olup bu binalar “depo” ruhsatıyla çalışmaya devam etmektedirler.
Kısacası Ayvalık’ta tarımsal üretime ilk darbe yapılaşma nedeniyle vurulmuştur.
Uluslararası Tütün tekellerinin baskısıyla çıkartılan yasalarla Ayvalık’ta tütün üretimi bitirilmiştir. Tütünün yerine alternatif olarak üretilmeye çalışılan bamya ise fazla bir gelir getirmemekte.
Büyükşehir yasasıyla köy tüzel kişilikleri ortadan kaldırılmış köylerin bütün mal varlıklarına el konulmuştur. Yeni vergiler, su ve taşımacılığın şehir fiyatlarına yaklaşması köylüleri sıkıntıya sokmaktadır. Hazine üzerinde zilliyet olarak köylülere ait olması gereken taşınmazlar parası olana devredilmeye başlanmıştır. Mera alanlarının köylerin elinden alınmasıyla küçükbaş hayvan üretimi ortadan kaldırılmıştır.
Üreticilerin köylerde oturma, üretimde bulunma koşullarını zorlaştıran bir başka faktör de “Taşımalı Eğitim” ve sağlık hizmetlerine erişim zorluğu…Taşımalı eğitim, eğitim kalitesi ve yaygınlığını; aile hekimliği ise sağlığın kaliteli ve yaygınlığını ortadan kaldırdığı gibi her ikisi de ticari bir faaliyet haline gelmiş durumdadır. Bu durum köylerde oturma koşullarını daha da zorlaştırmıştır.
Madra Barajı, Sulama Birliği eliyle yönetilmekte ama özelleştirilme tehdidiyle karşı karşıya.
Madencilik faaliyetlerinin doğrudan etkisi sonucunda çam fıstığı rekoltesi son on yıldır neredeyse sıfıra indi.
Sonuçta uluslararası tekellerin tarıma yönelik saldırısı köylüleri üretimden hızla uzaklaşmaya itmiştir.
Ayvalık köylüleri Ayvalık’ta ve başka yerlerde iş aramaya başladılar. AKP kanalıyla taşeron firmalarda iş bulanlar kendilerini şanslı kabul ediyor. Deniz gören veya Ayvalık’a yakın köylerde köylüler topraklarını pazarlamaya çalışıyorlar, topraklar el değiştiriyor.
Bölgede var olan taş ocakları, maden işletmeleri, RES’ler tarım alanlarını hızla daraltmaktadır.
Yerel özgün tohumlar (bamya, börülce, bakla, karpuz, enginar vb. ) yok olduğu gibi bazı küçükbaş hayvan türleri de yok oldu.
Ayvalık’ı bir zamanlar besleyen tahıl üretimi artık yok. Altınova’daki patates üretimi hastalıklar nedeniyle bitmiş durumda. Üreticilerin kendilerinin ve ailelerinin emek güçlerini sosyal güvencesiz bir şekilde şirketlere kiralama anlamı taşıyan sözleşmeli üretimle mısır ve bezelye üretimi ile süt hayvancılığı yaygınlaşıyor.
Ayvalık pazarı Antalya ve Çanakkale’den gelen ürünlerle dolu artık.
Yerel incir, armut, üzüm vb. hemen hiç kalmamış durumda.
Elde bir tek zeytin üretimi var. Ama bu da aile tarımı olmaktan hızla çıkıyor.
Zeytin üretiminden geçimini sağlayan aile sayısı 2000’in altına inmiş durumda.
2000 yılında çıkarılmış olan tarım satış birliklerinin yok edilmesini hedefleyen kanunlarla TARİŞ’in işlevsizleştirilmesi ve tasfiyesi devam etmekte. En son Ayvalık TARİŞ deniz kıyısındaki paha biçilmez binalarını kiraya verdi. TARİŞ’in satış dükkanı ise işlevsizleştirildi.
TARİŞ izlediği fiyat ve alım politikasıyla zeytinyağı, tekellerinin önünü açıyor, çiftçiyi tüccarlara mahkum ediyor. Son derece basit bir işlem olan depolama ve ambalajlama işi bile tekellerin eline bırakılmış durumda. Kendi markası, ambalajı ve kalitesiyle rahatlıkla pazara girebilecek olan TARİŞ Ayvalık’ta zeytin küçük üretiminin ortadan kalkmasına hizmet ediyor.
Bir zamanlar tekne sayısı 300’ü bulan küçük balıkçılık artık yok. Trol ve gırgırlar dışında birkaç küçük balıkçı ayakta kalmaya çalışıyor. Çevre kirliliği ve yoğun avlanma balık miktarını ve çeşitliliğini çok çok azalttı. Balık fiyatları İstanbul ve Ankara’yla kıyaslanır hale geldi.
Ayvalık ve Adaların Tabiat Parkı’nın statüsünün daraltılması ve tüm bölgenin imara açılması gibi büyük bir tehlike mevcut.
Ayvalık’ta tarımın yok oluşunun sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz: İşsizlik, yoksulluk, siyasi gericilik, gıda fiyatlarının artması, gıda ürünlerinin kalite ve çeşidinin azalması.
Bu açmazlardan nasıl kurtulunur?
TARİŞ ve tüm ülkemizdeki üretici birlikleri demokratik bir yapıya kavuşturulmalı, devlet; finans, pazarlama vs. yönlerinden bunlara destek olmalıdır.
Büyükşehir yasası iptal edilmeli, köyler tekrar köy tüzel kişiliklerine kavuşmalı. Köy malları zeytinlikler, meralar vb. geri verilmelidir.
Tarımsal alanların ne amaçla olursa olsun tarım dışı faaliyete açılması kesinlikle yasaklanmalıdır.
Zeytincilik kanunu uygulanmalıdır.Belediye üreticilerin tüketicilerle buluşabileceği sadece üreticilerden oluşan pazarlar kurmalı ve üreticilerin ürünlerini pazara ulaştırmalarını sağlayacak nakliye vb. destekler vermelidir.
Devlet ve yerel yönetimler bamya türü yerel, atalık tohumlarla üretim yapanlara özel teşvikler vermeli, bu tarz üretim yapan üreticilerin örgütlenmelerine yardımcı olmalıdır.
Tabiat Parkı’nın statüsünün değiştirilmesi kabul edilemez.
Barajların ve su kaynaklarının ticarileştirilmesi durdurulmalı, üreticilerin ve halkın sağlıklı suya ücretsiz erişimi bir Hak olarak kabul edilmelidir.
Toprak, su ve deniz kirlenmesine karşı sert önlemler alınmalıdır. Trol ve gırgırlar yasaklanmalı, bunlara karşı gerekirse fiziki önlemler alınmalıdır.