Tarımda hasat döneminin başlamasıyla mevsimlik tarım işçileri hangi ürünün hasat dönemiyse oraya gidip sosyal güvencesiz ,düşük ücretli en zor koşullarda çalışıyorlar. Bu zor koşullar yetmiyormuş gibi bir de çeşitli felakatlerle karşı karşıya kalıyorlar. Tarım sektörünün en azap çekenleri, tarım işçileriyle ilgili olarak Çifçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Dönem Sözcüsü Abdullah Aysu basın açıklaması yaptı:
MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİ RAPORU VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ
II. Dünya Savaşı’ndan sonra tarımsal üretimde bilgiye, bilgeliğe, bilgi paylaşımına, dayanışmaya ve ıslaha dayalı üretim tarzı devletin merkezi tutumlarıyla/ politikalarıyla değişti(rildi.) Doğayla, insan sağlığıyla dost olan, ekolojik dengeyi koruyan üretim tarzı yerini doğayla barışık olmayan, insan sağlığı için risk oluşturan, ekolojik dengeyi bozan “modern” tarıma bıraktı(rıldı).
.
Modern tarım ile birlikte tarımda insan emeğinin yerini makineler aldı. Makineler insan emeğiyle işlenemeyen hayvanların otlaması için mera olarak bırakılmış olan alanları işlemeye başladı, talan etti. Hayvanların doğal koşullarda beslendiği alanlar olan meralar/otlaklar makine ve insan işbirliğiyle “işgal” edildi. Hayvanlar açık alanlardan bir nevi kovuldu/çıkarıldı. İçeride sürekli beslenmeye alındı, barınaklara hapsedildi. Hayvanlar özgürlüklerinden, topraklar hayvandan gelecek gıdadan (hayvan artıklarından) yoksun bırakıldı. Bitkisel üretim ile hayvansal üretimin bağı koparıldı. Hayvansal üretimde gerekli olan yem ve diğer girdileri doğal ortamlardan değil şirketlerden temin edilme yoluna gidildi. Bitkisel üretimde de hayvan artıkları girdi olarak kullanılamaz oldu; bitkisel üretim girdileri de tarımsal girdi üreten şirketlerden temin edilmek zorunda kalındı. Hayvansal üretim ile bitkisel üretimin birbirinden ayrıksılaştırılmasının adı “modernlikle” süslendi; modern tarım denildi.
Makine sahibi olan varlıklı insanlar kontrolsüz bir biçimde yerel yöneticiler ve kolluk kuvvetlerinin de desteğinde, makine marifetiyle meraları ve hazine arazilerini işleyerek irileştiler. Makine sahibi olamayan yoksul köylüler ise bu süreçte mülksüzleşti(rildi)ler. Bu yönelimde işletilen sürecin belli aşamalarında hayvanlar giderek özgürlüklerini yitirdi. Makine sahibi ol(a)mayan yoksul köylülerin bir bölümü kentlere göçtü; sanayi proletaryasının ucuz emek gücünü oluşturdu. Kente göçmeyen kalabalıklar ise tarım proletaryasının ana kaynağını oluşturdu, mevsimlik tarım işçisi oldular.
1980 yılı başlarından itibaren tarımda başlatılan neoliberal politikalar köylülere dayanak oluşturan destekleme alım kuruluşlarını özelleştirdi. Tarımcılara verilen destekleri azalttı. Girdi sübvansiyonlarını kaldırdı. Tarımsal kredi faizlerini yükseltti. Bu uygulamaların ardında tarımdan kopmalar daha da hız kazandı. 2000–2006 yılları arasında çiftçiliği bırakmak zorunda kalan köylü sayısı 1,8 milyon insana ulaştı.
Mevsimlik işçiler
Bilindiği gibi tarımsal üretim yıllın belli mevsimlerinde yoğunluk kazanır. Tarımsal üretimin yoğunlaştığı bahar ve yaz dönemlerinde tarımda mevsimlik ve gündelikçi işçiler çalıştırılır. Mevsimlik işçiler sadece topraksız köylülerden oluşmaz, az topraklı köylülerinin de ek gelir sağlama amacıyla sürdürdükleri bir uğraştır.
Mevsimlik işçiler, Ege, Çukurova ve Karadeniz Bölgelerinde yoğun olarak çalışırlar. Toplam sayıları 1 milyonu aşan mevsimlik işçilerin hasadın yoğunlaştığı dönemlerde sayıları 2 milyona yaklaşmaktadır.
Mevsimlik işçilerin sosyal güvenceleri yoktur
Mevsimlik tarım işçileri örgütlü olmadıkları gibi sosyal güvenceden de yoksundurlar. Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu’ya çalışmak için inen topraksız veya az topraklı köylülere işi “elçi” tabir edilen aracılar sağlar. Topraksız ve az topraklı köylülere iş temin eden “elçi”ler işi büyük toprak sahiplerinden sağlarlar, başka bir deyişle elçiler büyük toprak sahiplerine işçi bulurlar.
“Elçi”lerin Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu’daki büyük toprak sahiplerine işçi temin eden “elçi”ye Ege Bölgesinde “dayıbaşı” denilmektedir.
Mevsimlik işçiler bağımlı hale getirilirler
Elçi ve daybaşılar bazen ileride çalıştıracakları işçiler için işçilerin çalışmadıkları dönemlerde büyük toprak sahiplerinden avans alabiliyorlar. Aldıkları avansları iş mevsiminde götürecekleri işçilere un, yağ, gaz, şeker ve çay alımı için verdikleri gibi para yerine doğrudan gıda verdikleri de oluyor. Her iki biçimde de yaşamak için aldığı bu zorunlu gıda maddeleri karşılığında avans verene ve getirene zamanı geldiğinde minnet borcunu ödemek için daha düşük ücrete çalışmak zorunda kalabiliyorlar. Yani yoksulluk mevsimlik işçileri zamanla bağımlılaştırır.
Mevsimlik işçiler
Tarımda çalışan mevsimlik işçiler için çalışmaya gitmek de çalışmak da azaptan başka bir şey değildir. Bu süreçlerde mevsimlik kadın işçiler için hayat iyice çekilmez bir hal alır.
Mevsimlik işçilerin yol azabı
Çalışma mevsimi yaklaştığında zorunlu gıda ihtiyacını gidermek için avansı alan işçiler avans verenlere çalışmak için yollara düşerler. Alacakları ücret sadece minibüs ve kamyon kasalarında seyahat etmeye olanak tanıdığı için çoluk-çocuk, kadın-erkek üst üste minibüs ve kamyon kasalarında yüzlerce kilometre yol kat ederek işyerlerine bin bir güçlük ve azapla ulaşırlar. Tabiî ki yolda trafik kontrolünde yakalanmaz ve kazasız belasız varacakları yere varabilirlerse!…
Mevsimlik işçilerin çalışma azabı
Çalışacakları bölgelere sağlam ulaşabilenler için yol azabı bitmiş bu kez çalışma azabı başlamıştır. Çünkü gün doğumundan gün batımına kadar günde yaklaşık 12–13 saat güneş altında çalışmak zorundadırlar. Bu uzun çalışma süresini kısaltacak hiçbir yasal düzenleme yapılmadığı için doğal olarak yasal güvenceden de yoksundurlar.
Götürü işçiler
Mevsimlik işçiler için çalışma mevsiminde çalışacakları süre kısadır. Bu süreyi iyi değerlendirmek zorundadırlar. Bu kısa zamanda daha fazla kazanç elde etmek, çalışamayacakları yılın diğer zamanında biraz daha rahat edebilmek için götürü usulüyle (parça başı, kilo başı, dönüm başına) iş yapmak üzere de anlaşabilmektedirler. Böylesi durumlarda çok iş çıkartıp daha fazla para kazanabilmek için genel olarak dinlenmeden, yemeklerini ayaküstü yemek suretiyle aralıksız çalışırlar. Başka bir deyişle kendi emeklerini sömürmeye başlarlar. Günde ne kadar çalışacağı artık vücudun tükenmesine endekslidir. Buradaki işi bitirip başka bir iş daha kapma, daha fazla kazanma ve kışın biraz daha rahat etme arzusuyla can hıraş bir biçimde çalışır, çabalar “üç kuruş fazla” için.
Tarım sektörü, bilindiği gibi üstü açık fabrikalardır. Her türlü doğal afete açıktır. Bu nedenle tarla sahipleri zamanı gelen ürünü afete uğratmadan bir an evvel hasad etmek ister. Bu tür anlaşmalar toprak sahibinin de işine gelir, hele daha ucuza getirecekse onun için güzel bir yemeğin üzerine “kaymaklı ekmek kadayıfı” olur.
Gündelik işçinin de çalışma süresi belirsizdir
Götürü olarak çalışan mevsimlik işçilerin yanında gündelikçi olarak çalışanlar da var. Gündelikçiler daha çok tütün, zeytin, fındık, şekerpancarı, meyve ve sebze üretimiyle uğraşan küçük ya da orta büyüklükteki aile işletmesi özelliğine sahip işletmelerin işlerini yetiştiremedikleri zaman birkaç günlüğüne gündelikçi işçi tutarlar. Birkaç günlüğüne ücreti karşılığında tutulan işçilere “gündelikçi işçiler” denir. Gündelikçi işçilerin de çalışma süreleri belirsiz ve genel olarak uzundur. Gündelikçi işçi işini bitirmeden iş yerini terk edemez. İşini bitirmeden işyerini terk eden gündelikçinin alması gereken parayı alması zorlaşır veya bir daha gündelikçi olarak çağrılmaz, kendisine iş verilmez. Bu nedenle gündelikçi işçilerin çalışma süresi 13–14 saati bulduğu olur. Gündelikçiler şu kadar çalıştırılır diye bir yasa da yoktur, zaten. Yani gündelikçi işçi günlük çalışma süresi yasallarla belirlenmiş değildir.
Evet, mevsimlik işçilerin ücretleri düşüktür. Çalışma koşulları ve süreleri uzundur. Beslenme sorunları vardır. Temiz suya erişimleri çoğu zaman mümkün değildir. Barınak sorunları vardır ve insana yaraşır hiç değildir. Temizlik sorunları had safhadadır. Toplum gelenek ve görenekleriyle bağdaşmayacak rencide edecek derecede elverişsiz barınaklarda yaşamak zorunda bırakılmaktadırlar.
Mevsimlik işçiler potansiyel “terörist” muamelesi görüyorlar
Bütün bu olumsuz yaşamı göze alıp çalıştıkları yetmiyormuş gibi çalışmak üzere gittikleri bölgelerde istenmezler. 2. sınıf insan muamelesine tabi tutulurlar. Güneydoğu’dan gelen mevsimlik işçiler “potansiyel terörist” muamelesi görürler. Mevsimlik işçilerin potansiyel terörist muamelesi görmesinde yerel yöneticilerin “sevecen” olamayan yaklaşımları, her an her şeyi yapabilirler tarzı davranışları ile yerel halktan soyutlama yoluna gitmeleri bu imajı daha da güçlendirmektedir.
Güneydoğu’dan gelen mevsimlik işçiler Batı’ya, İç Anadolu’ya ve Karadeniz’e gelmeden de doğdukları yerlerde geçimlerini sağlamaları aslında mümkündür. Ancak doğdukları ve yaşamaya çalıştıkları topraklarında süren “düşük yoğunluklu savaş” nedeniyle topraklarını işleyemiyor, hayvan yetiştiriciliği yapamıyorlar. Kendi topraklarında üretim ve yetiştiricilikten alıkonulan bu yurttaşlarımıza uygulanan kısıtlardan dolayı üretmek istedikleri halde üretememeleri nedeniyle bir ödeme devlet tarafından yapılmıyor. Yani üretici ve yetiştiricilerin belirleyicisi olmadıkları mağduru oldukları bu yoksunlaştırılmalarının karşılığında devlet telafi edici bir ödeme yapma yoluna gitmiyor. Bir de gittikleri yerlerde kölelere uygun görülen süre ve düşük ücretle çalıştırılmaları yetmiyormuş gibi potansiyel terörist muamelesi görebilmektedirler.
Kadınlar hem eziliyor hem sömürülüyorlar
Köylüler yoksulların en yoksuludurlar. Mevsimlik kadın işçiler de en yoksulların içindeki en yoksun, ezilen ve sömürülendir. Mevsimlik işçi olarak çalışan kadınlar hem tarlada çalışan hem de ev işlerini yapandır. Eğitim düzeyi neredeyse yok denecek düzeyde, örgütlülükleri hiç olmayandır. Toplumsal statüsü en geri olandır. Çalıştıkları tarlalarda çoğu zaman erkeklerden daha fazla üretken olmasına karşı sadece kadın olmalarından dolayı ücreti erkeklerden daha düşük belirlenir. Kazandığı paranın üzerinde kendi tasarruf hakları ise yok denilecek düzeydedir. Bütün bu saydıklarımızdan dolayı mevsimlik kadın işçiler; ezilen ve erkeklere göre iki kez daha fazla sömürülendir.
Çiftçi Sendikaları olarak diyoruz ki;
Kısa erimde
• Güneydoğu’da üretebilecekken adeta bir savaş halinin olması nedeniyle üretemeyen köylülerin üretimini engelleyen olumsuzluklar, çözüme kavuşturulmalı,
• Bu bölgede yaşayıp da üretememelerinden dolayı mağdur duruma düşen/düşürülenlere devlet tarafından telafi edici ödemeler adı altında ödeme yapılmalı,
• Mevsimlik işçiler sosyal güvenceye kavuşturulmalı,
• Mevsimlik işçilerin yoğun olarak çalıştıkları bölgelerde devlet tarafından sosyal meskenler tesis edilmeli, çalışma mevsimlerinde kendilerine tahsis edilmeli,
• Yerel yöneticilerin mevsimlik işçilere yönelik “ötekileştirici” tavırlarını terk etmeleri, terk etmeyenler için kovuşturma ve görevden uzaklaştırmaya varacak düzeyde yaptırımlar öngörecek yasal düzenlemeler yapılamalı,
• Mevsimlik işçileri, “dayıbaşı, elçi” gibi aracılar yerine yasalar önünde tanınacak, haklarını arayabilecekleri yasal düzenlemeler yapılmalı,
• Mevsimlik işçilerin, haklarını arayabilmeleri için örgütlenmelerinin önünü açıcı yasalar çıkarılmalı, örgütlenmeleri için desteklenmeli,
• Her yıl bir insanlık dramına dönüşen kazalara davetiye çıkaran minibüs ve kamyon kasalarındaki insanlık dışı yolculuk tarzı yasaklanmalı, onun yerine devlete ait demiryolunun gidebildiği yerlere kadar bedelsiz tren yolculuğu sağlanmalı, sonrasında kamuya ait bazı servis araçlarıyla konaklayacakları sosyal mesken alanlarına kadar ulaştırılmalı,
• Kadınların ezilmesini ve iki kat sömürülmelerinin önüne geçecek başta eğitim ve diğer haklar sağlanmalıdır.
Yukarıda ivedilikle yapılmasını sıraladığımız çözüm önerilerinin yanında İnsan Hakları beyannamesinde köylülere tanınan hakların yasal güvenceye kavuşturulması için çalışmalar yapılmalıdır. Bunlar;
• İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde belirtildiği gibi, köylülerin ve ailelerinin en az diğer insanlar kadar hakkı vardır.
• Köylülerin kendi hayatlarının korunması ve güvenliğini sağlama hakları vardır.
• Köylüler ve aileleri şerefli, varsıl ve iyi bir hayat sürme hakkına sahiptir.
• Köylüler ve ailelerinin sağlıklı, besleyici ve yeterli yiyeceğe sahip olma hakları vardır.
• Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin sağlık hizmetinden ve spor, eğlence, ulaşım, elektrik, temiz su, iletişim ve güvenilir bilgi gibi diğer sosyal hizmetlerden yararlanma hakkı vardır.
• Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin iyi bir eğitim-öğretim görme hakları vardır.
• Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi ve ailevi ihtiyaçlarını görmeye yetecek kadar gelire sahip olma hakları vardır.
• Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin uygun konut ve giyim koşullarına ulaşım hakkı vardır.
• Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin kendi tarımsal ürünlerini kendi ihtiyaçları için kullanmak ve kendi tarım ürünlerini başka insanlara dağıtmak hakkı vardır.
• Köylü kadınlar, erkekler ve ailelerinin hakları ve temel ihtiyaçları kanunlarla, devlet ve uluslar arası örgütler tarafından herhangi bir cinsiyet, yaş, din, sos yo-kültürel ayrımcılık yapılmaksızın korunmalıdır.
Köylülerin için kısa erimde sıraladığımız çözüm önerileriyle Köylülerin İnsan Hakları Beyannamesinde belirtilen haklarını Hükümetimiz tarafından yasal güvence altına almasını Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu olarak bekliyoruz.
Abdullah AYSU
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma
Platformu Dönem Sözcüsü