Endüstri tesislerinin ve belediyelerinin yüzde 98'inde arıtma tesisi bulunmayan Türkiye'de havaya saçılan, nehir ve denize boca edilen kimyasal kirliliği çıplak gözle bile kilometrelerce uzaktan tespit edebilirsiniz.
Çevre, 'boş boş bekleyen arazileri yapılaşmaya açmaktır' diyen kalkınmacı ideoloji, doğal kaynakları bir yandan sermayeye katık edip karlılığa çevirirken, 'ekonomik büyümenin' zehirli atıklarını tüm canlı sisteme yükleyerek 'işletme maliyetini' daha da düşürür.
Elbette zehirli atıkların yüklendiği canlı sisteme insan bedeni de dahildir ama bu bilgi 'devlet sırrı' misali idari, mülki, adli, akademik otoritelerce titizlikle gizlenmelidir.
Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Profesörü Onur Hamzaoğlu, Dilovası'nda annelerin sütüne ve bebeklerin ilk dışkısına kadar geçmiş cıva, kurşun, kadmiyum, arsenik gibi ağır metalleri saptadığı araştırmanın sonuçlarını açıklayınca hem üniversitesi hem de Kocaeli Belediye Başkanlığı tarafından telaşla 'şarlatanlıktan', 'ideolojik olmaya' karalama ve suçlama kampanyalarına maruz kaldı.
Belediye Başkanlığı 'halkı korku ve paniğe sevk ediyor' gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu ve üniversite izin verdiği takdirde Hamzaoğlu 2-4 yıl hapis cezasıyla yargılanacaktı.
Yani yeni doğan bebeğin ve annelerin kanında yüklüce dolaşan Körfez endüstrisinin bakiye atık ağır metalleri ölçmeye kalkmak, hele hele halka açıklamak günümüz 'bilim adamına' hiç yakışıyor muydu?
Bütün ölçümleri TÜBİTAK laboratuvarlarında gerçekleştirilmiş araştırmanın sonuçları kim bilir şimdiden kaç yüz bin insanın sağlığında dramatik ve geri döndürülemez hastalıklara neden olduğu asla tartışılmadığı gibi Hamzaoğlu'na karşı yoğun 'itibarsızlaştırma' operasyonu başlatıldı.
Çünkü piyasalara hizmet verip, satacağı 'bilgiye' odaklanmış üniversite, 'zehirli' sermaye yatırımlarına body guardlık yapan mülki idare ve 'şu kadar ekonomik değer üretiyorum varsın havamız da, insanımız da cıva, kurşun suyumuz da arsenikle dolsun taşsın!' diyen işletmeler böylesi bilimsel müdahalelerden hiç hoşlanmazlardı.
Tabii ki Onur Hamzaoğlu'nun Dilovası'ndaki kitlesel zehirlenmeyle ilgili halkı uyarması ve dikkatini çekmesi üzerine Sağlık Bakanlığı ve il yönetimi 'böyle bir zehirlenme yok' inkarı içine girdiler.
Ama Türkiye Biyoetik Derneği, Onur Hamzaoğlu hakkında açılan soruşturma bağlamında görüşünü şöyle özetliyordu:
'İnsan bedeninde toksik ve kanserojen maddelerin izlerini araştıran ve bu maddelerin düzeylerini aralıkla ölçen araştırmalar (on yıllar süreceğinden) tamamlanması beklenmeden ivedilikle açıklanmalıdır.
Ve üretilen bilimsel bilginin mülkiyeti topluma aittir ve toplum sağlığı için acil girişimler gerektiren durumlarda karar vericilerin, geciktiği takdirde bu bilgi bilimsel toplantılarla değil basın yayın organlarıyla yayılmalıdır.
Ayrıca bilim insanlarına akademik özgürlük sağlayarak ürettikleri bilgiyi açıklama ortamı sağlamak üniversitenin görevidir' diyerek ilgilileri ve yetkilileri akademik özgürlük ve toplum yararı değerlerini gözetmeye çağırıyordu.
Bugün Kocaeli Adliyesi'nde Onur Hamzaoğlu'nu 'şarlatanlıkla' suçlayan Kocaeli Belediye Başkanı hakkında açılan hakaret suçlaması ve kamu davasının 4. duruşması var.
Bugün sadece kamu sağlığına yönelik etik kaygı taşıyan bir bilim adamının bilimsel çalışmasını ortaçağ zihniyetine eş bir anlayışla hakir görmenin davası görülmeyecek.
Daha anne sütünü bile almamış yeni doğan bebeklerin kanında taşıdığı zehirli ağır metallerin 'varlığının' topluma iletilmesinin kabulü ya da reddinin kararı da verilecek.
Dolayısıyla bu dava doğmamış nesilleri zehirlemek mi yoksa işbirlikçileriyle zehirli endüstri mi sorusuyla geldiğimiz yol ayrımında adaletin cevabını da gösterecek…
Kaynak : Akşam – 26 Ocak 2012