Bu hafta, gündemimize ne yazık ki giderek daha fazla girmekte olan bir konudan bahsedeceğim: Afrika’daki verimli tarım topraklarının yabancı sermayedarlara satışı. Bu yalnızca Afrika’ya özgü bir durum değil elbet, Latin Amerika, Asya’nın büyük bölümü ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir dizi ülke bu durumdan muzdarip. Ancak emperyalizmin sömürü mekanizmasının bu son icadı belki de en vahşi, en insanlıktan çıkmış şekilde Afrika kıtasındaki topraklarda karşımıza çıkıyor.
Şöyle bir manzara düşünün: bir yanda açlıktan karınları şişmiş, tüm gün ancak bir parça ekmek kemirerek karınlarını doyuran, hem içecek olarak hem de yıkanmak için çamur rengi bir su kullanan insanlar ve diğer yanda (diğer yan bizzat bu insanların üzerinde yaşadıkları topraklar) son derece modern aletlerle tarım yapılan, tertemiz sularla sulanan yüz binlerce dönümlük araziler. Bu arazilerin bir kısmında gıda endüstrisinde sıklıkla kullanılmaya başlanan palmiye yağı, buğday, biyo yakıtlar hatta Avrupa’daki çiçekçilerde satılan güller gibi çeşitli ürünler yetiştiriliyor ve bunların tamamı başta Avrupa olmak üzere ABD, Suudi Arabistan, Çin gibi ülkelerin pazarlarında satılmak üzere gönderiliyor. Verimli toprakları bu şekilde gasp edilmiş olan Etiyopyalılar, Sudanlılar ve diğer Afrikalılar ise bu toprakların üzerinde ve bolca yetişen ürünlerin arasında açlıktan ölmeye devam ediyor.
En basitinden, işte serbest piyasa ekonomisi böyle bir mekanizma…
Bu ülkelerin, çoğunluğu birer darbe ile işbaşına gelmiş olan yöneticileri ise bu verimli toprakları Avrupalı, Amerikalı ve Suudi Arabistanlı sermayedarlara daha fazla pazarlama peşinde. Hem de 40, 80, 100 yıllık sözleşmeler ve yüz binlerce dönüm topraklar için yok pahasına denecek rakamlara. Bu talanı meşrulaştırma söylemleri ise son derece sıradan: ülkede ilkel şekilde sürdürülen tarımın modern yöntemlerle gelişmesi, ülkeye yabancı sermaye yatırımlarının artması, iş olanaklarının açılması.
İstihdamdan kasıt tabii ki, bir grup “şanslı” vatandaşın kendi topraklarında köle niyetine çalıştırılması. Geri kalanlar ise daha önce
bir avuç toprak üzerinde kendilerine yetecek kadar ürün yetiştirerek karınlarını doyuran ya da bu topraklarda hayvanlarını otlatan ve artık kendi toprakları üzerinde tüm bu imkanlardan yoksun bırakılan köylüler.
İşler emperyalizme topraklarını açan her ülkedeki kadar traji-komik yürüyor. Afrika’nın en yoksul ülkelerinden biri olan Sudan’da toprakları yabancı sermayedarlara pazarlamakla görevli bir devlet bürosunda çalışan bir yetkili halkın şikayetlerini ifade edebilmesi için bir şikayet hattı açtıklarını ancak buraya şimdiye kadar herhangi bir şikayetin gelmediğini ifade ediyor, kendinden emin bir edayla. Neden “resmi” şikayet bulunmadığının açıklaması ise basit: topraklarını korumak için daha önce yaptıkları eylemlerde pek çok kişi tutuklandığından köylüler şikayet hattını doğal olarak bir kendini ihbar hattı olarak görüyor.
Örneğin, Güney Sudan’ın bağımsızlığını kazandığı süreç toprakların gasp edilmesi konusunda emperyalistler açısından tam bir “fırsat” olmuş. Bu dönemde Teksaslı bir şirket 600 bin hektar tarım arazisini 49 yıllığına 17.500 avro gibi komik bir paraya kiralamış, yani hektarı üç sente. Üstelik bu topraklarda bulunan tüm doğal kaynakların işletilmesi hakkı da dahil! Norveçli bir sivil toplum kuruluşunun hazırladığı rapora göre 2007 yılından itibaren Güney Sudan topraklarının yüzde 9’u yani 5.7 milyon hektar arazi yabancı şirketlere kiralanmış bulunuyor. Rapor hazırlandığından beri geçen en az iki yılda bu rakamın çok daha artmış olduğunu varsayabiliriz.
Yani, bir yandan Avrupa’dan, Amerika’dan ya da Asya’dan kapitalistler Afrika’da komik fiyatlara kiraladıkları yüz binlerce hektarlık verimli topraklarda Avrupa’dan, Amerika’dan ya da Asya’dan getirdikleri tohumlar, makineler ve her türlü teçhizatla tarımsal üretimde bulunuyor ve elde ettikleri ürünleri satmak üzere yine Avrupa’ya, Amerika’ya ya da Asya’ya götürüyorlar. Öte yandan sürekli savaşlar, dinsel, etnik vs. çatışmalar nedeniyle Afrika’da sayıları giderek artan yoksul ve aç insanlara yine Avrupa’da, Amerika’da ve Asya’da yardım kampanyaları düzenleniyor, bu ülkelerden gıda maddeleri gönderiliyor. Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Gıda Programı çerçevesinde Sudan, Etiyopya, Somali, Kenya, Pakistan ve Afganistan’daki yoksul insanlara 2010 yılında 3,7 milyon ton gıda yardımı yapılmış. 2006 yılında bu yardımlardan yararlanan Sudanlı sayısı 6,4 milyon.
Sürekli daha fazla kar etme mantığı üzere kurulu kapitalist sistemin geldiğimiz noktada insanlığın gelişimi açısından ne derece mantıksız ve zararlı olduğunu görmek için Afrika’daki bu tabloya bakmak yeterli sanırım.
kaynak : soL – 28 Mart 2013