Çiftçiler Sendikası genel örgütlenme sekreteri Adnan Çobanoğlu’yla, Tarım Kredi Kooperatifi ortağı olan çiftçilerin durumundan ve mevcut arayışlarından yola çıkarak, çiftçilerin örgütlenme arayışı üzerine konuştuk.
Çiftçilerin traktörleri haczedildi veya haczedilme riski var. Buna karşı yan yana gelme arayışı mevcut. Peki mevcut tepkisel eğilimi nasıl görüyorsun?
Her kendiliğindenci tepkisel eğilim sönümlenmeye mahkumdur. Bunun en güzel örneğini Gezi Parkı direnişinde yaşadık. Milyonlarca insan tepkilerini en radikal biçimde dile getirdi, ama bir dönem sonra sönümlendi. Bundan ders çıkarmak gerekir. Kalıcı, sürekli bir örgütsel eğilime dönüşmesi gerekir.
Bunun için sonuçta bir takım mekanizmalar kurmaları gerekiyor değil mi?
Önce bir araya gelmek, tartışmaya başlamak gerekiyor. Bu tartışma üzerinden kendi sözcülerini ortaya çıkarmaları gerekiyor. Öbür türlü olduğunda, geçici olur. Hep, kendi dışında, başkalarından bekleme işine dönüştüğünde sorun oluyor. Aslında çiftçilerin başka örgütlülükleri de var.
Örneğin?
Ziraat Odaları mesela, yukarıdan aşağıya kurulmuştur ama, bu üreticilerin hepsi onun da üyesidir. O zaman, Ziraat Odaları’nın demokratikleştirilmesine yönelik bir mücadele yürütmek gerekir.
Nasıl bir örgütlenme süreciyle?
Tabi bizim açımızdan bunun cevabı ilk elden sendikal örgütlenmedir. Bu çiftçilerin arayışlarının, sendikalı olmaya ve uzun vadeli bir mücadele yürütmeye yönelmesi gerekir. Bunu hedefleyebilen kişilerle sendika da büyür, mücadele de büyür. Ama, tek başına bir sendikal örgütlenme de yetmez. Bir toplumsal muhalefet hareketi yaratmak gerekir.
Bu nasıl olabilir?
Sadece sendikayla veya üreticilerle olamaz. Aynı zamanda bu işten zarar görecek olan gıda tüketicilerinin de bu sürece dahil olması gerekir. Biz bunu “gıda egemenliği” kavramı içerisinde değerlendiriyoruz. Gıdayı üretenler ve tüketenlerin ortak mücadelesi. Dolayısıyla, çiftçilerin mevcut gıda sistemine karşı bir mücadele yürütmeleri de gerekir. Traktörümü geri aldım, iş bitti, olmaz. Bitmiyor. Kimyasal girdisi, makina kullanımı yoğun endüstriyel tarım sistemi esas sorundur. O zaman, bu üretim tarzını değiştirmeye yönelik de çaba içerisine girilmeli.
Bir sendika ne yapabilir?
Çiftçiler uzun vadeli, ekonomik ve demokratik hedefleri olan bir çizgide mücadele tutabilirlerse, bunun bir başarı şansı olur. Sendika sadece hak alma örgütü değil, aynı zamanda gıda sistemindeki radikal dönüşümü de hedefleyecek tarzda bir mücadeleyi önüne koyuyor. Çiftçiler böylesine bir mücadeleyi önlerine koyabildikleri ölçüde başarabilirler. Çiftçiler Sendikası da böyle büyüyebilir. Biz sendika olarak, sorun yaşayan çiftçilerle ne tür bir anlayışta örgütlenebileceğini, ne tür zorluklarla karşılaşılabileceğini konuşabiliriz. Bu zorlukları aşma noktasında, irade gösterilip gösterilmeyeceği noktasında, fikir alış verişi yapabiliriz. “Hadi sendika kuralım” demekle sorun çözülmüyor.

Adnan Çobanoğlu
Neden?
Örgütlenmeyi ve mücadele perspektifini netleştirmeden “hadi sendika kuralım” mantığı sağlıklı değildir, böylesine bir acelecilik uzun vadeli bir kaybedişin ilk adımı olur. Çiftçi traktörünü kazanır veya kaybeder; ama uzun vadeli olarak, ne kazanmak istenildiğine dönük bir hedef olması gerekir. Şu anda, örneğin çiftçiler sormalı: “icradan kurtulmak için mi bunu yapıyoruz?” Yoksa, “üretimi devam ettirmek ve bize dayatılan üretim sistemi karşısında bir araya gelmek için mi?” Kafalarda bunun net olması gerekir.
Sendika traktörü geri alamaz mı?
Traktörü geri almak için, sendika kurmaya gerek yoktur belki de. Bir araya gelmek, tepki göstermek, sıkı durmak, traktörü geri almaya katkı sunabilir. Yahut, ortak makine kullanımıyla, örneğin, makinesi olanla olmayan kolektif bir şekilde kullanarak, bunu çözebilir. Yapılması da gerekir. Endüstriyel tarım yıllardır “herkes bir traktör sahibi olsun” dayatıyor. Kapitalizmin tüketimi teşvik mantığı burada da kendini gösteriyor. Ama, traktörü almak, bütünlüklü bir mücadelenin parçası olarak görüldüğünde, sendikalı olmanın bir anlamı olacaktır.
Mücadele etme, örgütlenme geleneği çok zayıf bir kesim bunu nasıl başarabilir?
Biz de çok iyi bilseydik, şimdiye kadar bütün köylüleri sendikalaştırmış olurduk. Teorik önermeler kurmak kolay. Ancak, bu arayışlar birer deneyim. Bu deneyimlerin hepsi ortak bir arayışa dönüşebildiği zaman anlamlı olacaktır. Bizim deneyimimizle onların deneyimi ortak bir yönelime girdiğinide, belki biz de kendi tıkanıklığımızı aşabileceğiz.
Çiftçiler Sendikası buna açık mı? Bir kader birliği, kader ortaklığı var mı bu çiftçilerle?
Tabi ki. Ama, Çiftçiler Sendikası bir reçete vermez. Birlikte mücadele etmenin yol haritasını verebilir ancak. Örgütlülük böyle bir şeydir. Çünkü soruluyor: “sendika çitfçilere ne verecek?” Bu anlamda bir şey vermeyecek. Ama, sermayenin tarım politikalarına karşı mücadele etmek kolektif çalışmayla, dayanışmayla başarılabilir. Bunu yalnızca Türkiye’deki küçük aile tarımı yapan çiftçilerle değil, kapitalizmin tarımsal üretimi ve gıdayı kontrol etme politikalarından etkilenen dünyadaki tüm çiftçilerle birlikte olarak başarabiliriz. Biz bu nedenle kurulduğumuz günden bu yana dünya çiftçilerinin örgütü La Via Campesina’yla (Çiftçi-Yolu) birlikte hareket ettiki etmeye de devam ediyoruz.
Siz sendikaları nasıl kurdunuz?
Biz öncelikle bir çok konferanslar yaptık, kurultaylar yaptık. Seçilen insanlar üzerinden bir faaliyet yürüttük. Türkiye genelinde bir araya geldik, oradan sendika kararı aldık, ona uygun çalışmalara başladık. İlk sendikalarımızı 2004 yılında kurmuştuk. 2008 yılında konfederasyonlaştık. 2009 yılında ise devlet kapatma davası açtı. İptal etmek için açtığımız dava 2013’te Yargıtay tarafından kabul edildi. Böylece, çiftçilerin sendika kurma hakkını kazandık. Bu, yalnızca Çiftçiler Sendikası için değil, tüm Türkiye çiftçileri için bir kazanımdır. 2020 Şubat ayında, tarımdaki mevcut gelişmeleri değerlendiren bir konferans yaptık ve Çiftçiler Sendikası olarak yola devam etme kararı aldık. Yıllardır biriktirdiğimiz bakış açısı ve örgütlenme anlayışımızı tüzüğümüzde yansıttık.

Çiftçiler Sendikası web sitesi: http://www.ciftcisen.org Çiftçi-Sen Tüzüğü için: http://www.ciftcisen.org/tuzuk/
Çiftçiler sendikaya nasıl üye olabilirler?
Öncelikle, tüzüğümüzü okumaları gerekir. Bu tüzüğe bakarak, “bu bana uygun” denildiğinde, bu kişilerle buluşmaya, oturup tartışmaya, örgütlenmeye hazırız. Ama, “üye olsun da nasıl olursa olsun” mantığı doğru bir mantık değil. Görüşmeler olur, üyeler olur. Farklı bölgelerden üyeler temsilcilik veya şube kurmak isterlerse, kendi aralarında seçim olur.
Tüzüğün benimsenmesi neden gerekli?
Benimsenmesi değil. Nasıl bir sendika ile yürüdüklerini bilerek adım atmaları. Her üye aynı düzeyde benimsemez, benimseme süreç içinde gelişir. Ama, sendikanın yönelimini bilmek açısından tüzük açıklayıcı bir belgedir. Bu yönelime uygun olanların yan yana gelişidir sendika. Temsilci olmanın, yönetici olmanın fedakarlığını da gösterebilecek, onun yükünü kaldırabilecek noktada olmaları gerekir. Sonuçta biz, devlet güdümlü sarı bir sendika değiliz.
Peki, tüzükteki bu yönelimi paylaşmayan, yine de örgütlenmek isteyenler olursa?
Çiftçiler mücadele etmek için de sendikayı çağırabilir, beraber mücadele etmenin yollarını tartışırız, araştırırız; bizi anlamaya çalışırlar, biz kendimizi anlatırız. Örgütlenme basit bir şey olmuş olsa, Çiftçiler Sendikası çoktan her yere ulaşmış olurdu. Bu hem bizim eksikliğimiz, hem de, bıçak kemiğe dayanmadan harekete geçmeyen kesimlerin de eksikliği. Bir talep olduğunda, görüşürüz, birbirimizi anlarız. Bizim temel ilkelerimiz var, onlar üzerinden sendikalaşmaya çalışıyoruz. Biz “Mevlana” değiliz; “kim olursan ol, gel” demiyoruz. Kendi ilkeleri üzerinden hareket etmek isteyen bir örgütlenme. Ayrıca, her yere “tepki koyalım” mantığıyla yaklaşmıyoruz. Tepki koyabilenler koyuyor bir tarzda. Ama sorun, mevcut gıda sistemine alternatif başka bir şeyi örmekle ilgilidir.
Çiftçi-Sen, örgütlenme bilgisi ve lojistik imkanlarını, bir çiftçi grubunu kendi içine almadan da, desteklemek için kullanır mı?
Bizden ne istendiği önemli. Biz, bir yerde tepki var, hadi onların önüne geçelim, böyle bir mantığa sahip değiliz. Her mücadelenin, tepkinin kendi dinamikleri vardır. Biz o tepkilerle buluşmak, onlarla yürümek isteriz. Ama reklam olsun diye değil.
Örgütlenmeyi bilmediklerini varsayalım?
Buna ihtiyaç duyanların kendilerinin, bunu ihtiyaç olarak görüp hissettiğinde, taleplerin ne olduğuna bağlı olarak tartışılabilir. Biz gidip akıl verme, yol verme tarzında yaklaşmıyoruz. Ama bu dinamiklerin kendisi, şu veya bu şekilde yeni insanlarla, yönelimlerle buluşmak istediklerinde biz elimizden geleni yaparız. Her tepkinin olduğu yere gidemeyiz, öyle bir hayat yok. Bizim sendikal anlayışımız bu değil. Bunlar geçici başarılar elde etse de kalıcı, sitemli bir örgütsel hayat kurmaz.
Röportaj: Umut Kocagöz