Yazdan kalma bir gün. Pastırma yazı derler ya o türden. Güneş şavkını denize vurmuş. İzmir’den Karaburun’a doğru yol alıyoruz. Ayşen Aygün kaptanımız. Refaketçimiz Abdullah AYSU ve ben Aslı Öcal.
Karaburun’un kıvrımlı yollarında ilerliyor, deniz ile yeşil buluştuğu küçük koyların güzelliğinde yitiyoruz adeta. Bazı anlar hiç konuşmuyor, seyre dalıyor, bazen güzellikleri birbirimize heyecanla gösteriyor, paylaşıyoruz. Gerçekten hava güzel, doğallık alıp götürecek güzellikte. Ancak ne biz zamansız turistiz, ne yolunu kaybetmiş kendini sadece güzelliklere vurmuş seyyahlarız. Kadın kooperatifini ziyarete gidiyoruz. Siz, buna “hem ziyaret, hem ticaret” diyebilirsiniz.
Ziyaretimiz Karaburun Kadın Kooperatifi, amacımız kooperatifi tanımak. Ticaretten kazancımız Karaburun Kadın Kooperatifi üyesi Hatun Güler’in dostluğu. Sohbetimizi sizinle de paylaşmak istedik.
“Gönül ne çay ister çayhane, gönül sohbet ister çay bahane” misali haydi buyurun sohbete.
Hatun’cum bize önce kendinizi sonra kadın kooperatifinin macerasını anlatır mısın?
Adım hatun Güler. Karaburun Kadın Kooperatifi üyesiyim. Kadın kooperatifi 2003 yılında kurulmuş. Oya Baydar, Su Yücel gelmişler Winpeace projesiyle kurulmuş yani Avrupa Birliği’nden fon almış. Kuruluş amacı ev pansiyonculuğuna yönelik. Bununla ilgili eğitimler verilmiş. Çevre ülkelere gidilmiş, Yunanistan’a, Midilli’ye, İtalya’ya onar günlük uzun geziler düzenlenmiş. AB’nin parası bittikten sonra Su Yücel de Oya Baydar da çekip gitmişler. Bu kooperatifte adıyla kalmış. Kooperatif aslında Türkiye çapında kurulan ilk kadın kooperatiflerinden biri. Çok popüler, basında tanınan hatta başka ülkelerde de tanıtılan bir kooperatif olmuş. Yemek programı yapan insanlar da gelip röportaj yapmışlar, buranın özgün yemekleri var onların tariflerini alıp gitmişler. Atlas dergisinden tutun da başka popüler dergilerde yayınlanmış. Bundan kaynaklanan birçok insanın akını da var. Kooperatifte ekonomik yetersizlikten destek bulunamamasından kaynaklanan sorunlar yaşanmış. Şu anda kooperatifin dokuz üyesi var, bunların içersinde 4 aktif çalışan, faaliyet gösteren, kooperatifçilikten para kazanan insanlar var.
Onlar ne üretiyorlar?
Reçel, elişi, buranın eskiden kalma tel kırma işleri var. Bunlar fular ya da küçük sehpa örtüsü şeklinde yapılıyor. Bir kısmı iğne oyası bir kısmı tel kırma. Esas olarakta reçel ve karanfil kolye üretiliyor. Ben hem reçel yapıyorum hem de karanfil kolye yapıyorum.
Hangi reçelleri üretiyorsunuz?
Esas olarak tüm reçelleri üretiyoruz ama asıl Karaburun’da popüler olan bilinmeyen reçeller. Enginar ile karabaşot reçeli insanların daha çok ilgisini çekiyor. Değişik reçeller, ilaçlama bölgesinin uzağından toplanıyor. Artık insanlar doğal ürünlere yöneldiği için karabaşot çiçeğinin reçeli ve enginar reçeli daha çok ilgi çekiyor.
Bize karabaşot reçelinin nasıl yapıldığını anlatır mısınız?
Öncelikle dağlara gidip karabaşot çiçeği topluyoruz. Çiçekleri zaten tül gibi çok ince. Topluyorsun topluyorsun bir kovaya dolduruyorsun iki üç kilo topladım sanıyorsun, getirip tartıyorsun iki yüz gram. Çok zor toplanıyor. Ayıklaması başlı başına itina gösterilmesi gereken bir iş. Kendine özgü ufak böcekleri var. Onlardan arındırmak için de en az yirmi defa yıkıyoruz. Yıkadıktan sonra da her ihtimale karşı üstüne beyaz bez örtüyoruz. O bez üstünde böcek veya küçük kurtçuklar varsa onları çekiyor. Bir gün de öyle bekletiyoruz o kadar yıkadıktan sonra. Ardından şurubunu yapıyoruz. Belli bir süre kaynatıldıktan sonra içine çiçeklerini atıyoruz. Belli bir kıvama geldikten sonra da sıcak olarak şişeliyoruz ama en önemli özelliği de kalaylı bakır kazanda kaynatılması.
Ana özelliği bu, diğer reçellerden farkı bu. Peki enginar reçelini de anlatabilir misin?
Enginar reçeli de meşakkatli bir reçel. Bir defa enginarın ayıklanması başlı başına bir iş. Enginarın sadece ortasındaki o küçük kaslardan yapılıyor. Onlar küp küp doğranıyor hafif haşlanıyor. Kıvamını tutturmak çok kolay değil. Haşlandıktan sonra yapılan şurubun içerisine atılıyor kıvama geldikten sonra o da sıcak şekilde şişeleniyor. Daha sonra etiketleyip kaldırıyoruz.
Peki bu karabaşotu ile enginardan yapılan reçellerin sağlık yönünden sizin bildiğiniz yararları var mı?
Enginar için Karaburun’da vücudun süpürgesi derler. Şeker bu özelliğini ne kadar götürür bilemiyorum ama biz iyi şeker kullanıyoruz. Yani şekerpancarından yapılan şeker kullanıyoruz. Enginarın yararını giderdiğini zannetmiyorum. Ben reçelin de vücudun süpürgesi olduğunu düşünüyorum. Karabaşotu reçeline gelince karabaşotun kendisi hem kolesterole hem şekere iyi geliyor. Kalp hastaları için damar açıcı özelliği var. Şimdi karabaşotuyla ilgili ilginç bir şey oldu bu sene. Biz Karaburun’da iskelede gece pazarı açtık. Bir tane müşteri geldi : “Benim çocuğum astım hastası, ben reçel almak istiyorum” dedi. Aldı götürdü. Daha sonra telefon açtı: “Kayınvalidem gelecek on tane daha reçel verir misiniz? Benim çocuğumun astımına iyi geldi” dedi. Daha önce bize Tarım İl Müdürlüğü’ndekiler de söylemişlerdi birçok şeye faydası var diye. O müşterinin kendisi biliyormuş zaten astıma iyi geldiğini. “Çocuğum astımdan kurtuldu” dedi. Zaman zaman da telefon açıp reçel alıyor.
Peki bu bölgenin kendine has başka hangi doğal gıdaları vardır? Neler önerirsiniz?
Adaçayı var, kapari var. Bol miktarda papatyası var. Birçok faydalı bitkisi var. Biz bu bitkilere Karaburun Kadın Kooperatifi olarak talibiz.
Peki bir de yanılmıyorsam sizin özel yaptığınız erişte var. Bu erişte diğer bölgelerden farklı bir biçimde yapılıyor ve besin değeri daha yüksek.
Özellikle Küçük Bahçe yöresinde gördüğüm bir tarif. Bir ölçü kabının içine yumurtayı kırıyorlar. Bir kiloluk kabın içine yumurtayı kırdıktan sonra aynı ölçüde süt ekleniyor. Erişte kıvamına gelene kadar yoğuruyorlar sonra da az bir miktarda fırınlıyorlar. Yani ben bu erişteyi bir tek Karaburun’un Küçük Bahçe köyünde gördüm. Eriştenin kendisi şeffaf ve görünümü çok güzel. Yani yumurtayla süt eşit oranda karıştırılıyor. Sütte doğal yumurta da doğal. Hazır yumurta kullanmıyoruz.
Tarhanayı da bu yörede gördüm. Bizim oralarda öyle yapılmıyor tarhana. Çok fazla miktarda kırmızı biber ve domatesi karıştırıp kullanıyorlar. Tarhananın rengi de kırmızı oluyor. Haşlarken mutlaka tereyağı kullanılıyor.
Peki sizi nasıl bulduğumuzu merak ediyorsunuzdur. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Tüketici Kooperatifi’ne ürün verdiğinizi öğrendik onun üzerine geldik. Oraya neler veriyorsunuz, bundan sonra neler vermeyi düşünüyorsunuz?
Oradaki arkadaşlarla görüştük. Bir defa bu yararlı bitkilerden vermeyi düşünüyoruz: adaçayı, kekik, papatya. Ayrıca reçel olarakta onların talepleri doğrultusunda yaptığımız bütün reçellerden de vermeyi düşünüyoruz.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Umarız daha birçok güzel şey üretirsiniz, buna inanıyoruz.