“…. Çıplak ayakları ile giydikleri şapelleri yolun tozunu havaya henüz karıştırmamışken yollara düşmüştü binlerce topraksız. Anlatacak pek çok öykü çıkar topraksızların 17 gün, 267 kilometre süren uzun yürüyüşlerinden. Ama ben kadınlardan bahsetmeli diyorum biraz. Kadınlar her şeyi anlatmaya yeter.
…….İlk defa bir futbol stadında tanıştım onlarla, erkekler dünyasının başkentleri gibidir oysa statlar. Yüzleriyle, gözleriyle, elleriyle kendi toprağımın kadınlarına o kadar benzer ki topraksız kadınları, dünyanın bütün ezilen kadınları gibidirler. Önce çocuklarının, sonra kocalarının, en sonra da kendi aç karınlarını doyururlar. Asla ilk olmayı düşlemezler, düşünmezler. Siyah beyaz film karelerine sığdırılmış yaşamları belki de ilk defa geldikleri bu büyük şehirde birden bire renklenir, 17 gün süren bir şenliğe dönüşür. Dönüşür de asla toprağa bir başka şekilde basmaz topraksız kadını. O yine üreten, yine ter döken, yine doyurandır. Onlarla bir statta tanıştım dedim ya!.. Henüz gün yeni ağarmıştı ve gözlerimiz uykusuzluğa alışık değildi, ama kulaklarımız yükselen sloganlara ve şarkılara kapalı değildi asla. Kamyonlardan indiriyorlardı eskimiş bavullarını ve hayatlarını. Sütten henüz kesilmiş çocukları ayak uçlarındaydı. Yaşlı ya da genç değildiler, doğdukları günden beri onları besleyen toprak zamanı durdurmuştu, sert eller armağan eylemişti doğa geçmişten ve gelecekten. Geniş kalçalarını, perhiz masalarında eritmeyi düşünmeyecek kadar severlerdi bedenlerini topraksız kadınları. O kadar güzeldiler ki. (27 Haziran 2005 / Metin Yeğin)”
4 Mart tarihinde 800’den fazla Brezilya Via Campesina kadını, Rio Grande do Sul’daki Fazenda Tarumã’da Stora Enso şirketine ait 2100 hektarlık toprağı işgal ettiler. Toprağı işgal etmelerinin nedeni ise bir İsveç-Finlandiya ortak kâğıt şirketi olan Stora Enso’nun, bu kadar büyük bir toprak parçasını sadece kağıt elde etmek amacıyla yıllardır tek tip ağaçlandırmasıydı. Sabahın erken saatlerinde Stro Enso’nun bu “yeşil çölü”ne giren kadınlar, toprağı verimli hale getirmek için bellemeye, topraktan aşırı oranda su çeken ve tek tip ekimi nedeniyle toprağı verimsizleştiren ağaçları sökmeye başladılar.
Öğlene doğru eyalet valisi Yeda Crusius’in talimatıyla harekete geçen askeri birlikler, şirketin çıkarlarını koruyabilmek için toprağı işgal eden kadınlara plastik mermilerle saldırdılar ve en az 50sini yaraladılar. İşgalcilerin büyük çoğunluğu gözaltına alınarak, bir spor salonuna kapatıldı.
Aslında şirketin tek tip ekim (monoculture) yapması Topraksız Köylüler Hareketi ve Via Campesina tarafından yasadışı olduğu iddialarıyla mahkemeye verilmişti. Ancak yerel yönetim ile şirket arasındaki alengirli ve akçeli ilişkiler sebebiyle dava sonuçlanamıyordu. Via Campesina Brezilya ayrıca, Uruguay sınırına 150 km uzaklıkta olan bu şirketin, bu toprakları satın almasının “Brezilya yasalarına göre yabancı şirketlerin sınıra belirli yakınlıkta olan toprakları satın alamamasını düzenleyen yasasına” da aykırı olduğunu belirtiyor.
Ancak şirket belirli torakları farklı adlarla alarak ana firmaya satış gösteriyor. Bunun dışında sahipleri Brezilyalı Fernando Joao Borges ve Otávio Pontes olan toprak zengini firma Azenglever de Stro Enso’yla işbirliği içinde, yabancı statüsü nedeniyle alınamayan toprakların alınabilmesi için yardım sağlıyor. Zaten bu iki Brezilyalıdan Fernando Joao Borges, aynı zamanda Stora Enso’nun orman yöneticisi ve Otávio Pontes ise yine Stora Enso’nun başkan yardımcısı. Azenglever şirketinin elinde şimdiden 50’den fazla büyük çiftlik ve 45bin hektar toprak bulunuyor. Şirket yakın zamanda topraklarının 100bin hektara çıkarmayı amaçlıyor.
Via Campesina kadınları ise yaptıkları açıklamada “eylemimiz tamamen yasal, yasadışı olan Stora Enso şirketidir. Sınır boyuna bu yeşil çölü ekmek ülkemizin yasalarını ihlal etmektir, ekosistemi gözetmeden hareket etmek ve gıda üretimi için daha az toprak kullanılmasına mecbur bırakarak ülkemizin gıda bağımsızlığını tehdit etmektir. Şirketin girişimlerinin yasadışı olduğunu defalarca söyledik, suç duyurusunda bulunduk ancak yetkililer harekete geçmediler. Bu eylem, bizim 8 mart için şeker kamışı ve ağaçların tek tip ekimine karşı olan, genetiğiyle oynanmış besinlere karşı olan ve çokuluslu tarım tekellerine karşı olan dünya kadınlarına armağanımızdır” dediler.
2006 yılında da yüzlerce kadın Aracruz plantasyonun işgal ederek bu bölgede işletme hakkına sahip olan şirketlerin, bölgenin yerlisi olan binlerce kızılderiliyi ve çiftçiyi kovarak, suyu ve toprağı kirleterek, gerekenin çok üzerinde kimyasal ilaç kullanarak, ormanın kaynaklarını tüketerek ve plantasyonlar çevresindeki yaban hayatını yok ederek yasaları ihlal etiklerine yönelik duyuruda bulunmuşlardı.
Burada bir parantez açalım: Aslında tek tip ağaçlandırmanın ekosistemde yarattığı tahribata yönelik birçok akademik yayın ve belge mevcut. Özellikle Stroa Enso gibi küresel kâğıt tekelleri binlerce hektarlık tek tip ekimi yıllar boyunca sürdürerek, uzun vadede bölgedeki tüm yabanıl hayatı ve toprak verimliliğini öldürüyorlar. Aşırı kâr amacıyla genetiğiyle oynanmış ağaç tohumlarının kullanılması ve ağaçlara ölçüsüz biçimde toprağın ememeyeceği oranda böcek ilacının boşaltılması da riski arttıran faktörlerden bazıları. Özellikle son olarak ABD başkanı Bush ve Brezilya devlet başkanı Lula’nın “biyo-yakıt” konusunda el sıkışmış olmaları bütün dünyayı doyurabilecek kadar tahıl üretimi gerçekleştirebilecek olan Brezilya topraklarını uzun vadede çöle çevirebilir.
Öte yandan, en çevreci yakıt olarak sunulan biyo-yakıtların, neredeyse yüz binlerce hektarlık toprağın biyolojik yakıt üretebilmek için sürekli biçimde şeker kamışıyla ekili hale getirmeyi zorunlu kılması sonucunda, bu kadar alanın ekimi sayesinde karnını doyurabilecek olan insanları da aç bırakması gibi bir ihtimal de söz konusu. Merkezi kapitalist ülkelerin gelecekteki fosil kaynaklı yakıtların tükeneceği ihtimalini ciddiye alarak yöneldikleri bu yeni yakıt türünün üçüncü dünya ülkelerinin topraklarını birer tek tip çölüne dönüştürerek, insanların en doğal hakkı olan, dengeli bir çevrede yaşama hakkını da elinden alacağı da not düşülmeli.
Dünya Ormanlar Hareketi (www.wrm.org.uy) katılımcılarından Chris Lang’ın bildirdiğine göre, küresel kâğıt tüketimi, 1961 yılında kişi başına 25 kg iken bu rakam 2005 yılında kişi başına 54 kg’a fırlıyor. Tabi bu ortalama bir rakam. Eklememiz gerekiyor ki, kuzey ülkelerinde kişi başı kâğıt tüketimi 125 kg iken güney ülkelerindeki ortalama ise kişi başına 20 kg. Tek tek ülkelerin tüketim oranlarındaki eşitsizliklere de göz atmak gerekiyor. Yine kişi başı kâğıt tüketimi, Finlandiya’da (ki dünyadaki en büyük kağıt tüketicisi) 334 kg, ABD’de 312 kg ve Japonya’da 250 kg. Çin’de 1960 yılında 4 kg iken 2005 yılında 44 kg. Yalnız Çin’de kullanılan kağıtların büyük kısmının yine başta AB, ABD ve Japonya olmak üzere gelişmiş ülkelere yapılan ihraç mallarını paketlemek için kullanıldığını da eklemeliyiz.
İlginç bir istatistik olarak, kâğıt, en fazla propaganda ve kaplama için kullanılıyor. Bunun dışında üçüncü dünya ülkelerinin arazilerinde tek tip ağaç ekimiyle devasa kâğıt üretimi gerçekleştiren kâğıt tekelleri dünya piyasasını ele geçirmiş durumdalar. Özellikle kapitalist egemenliğe boyun eğmiş ve kendi pazarı üzerinde hâkimiyetini yitirmiş ülkelerdeki kâğıt ihtiyacı bu tekeller sayesinde karşılanıyor. Bu ülkelerde bulunan -eğer varsa- ulusla kağıt endüstrileri ise yine büyük bir küresel basınç sonucu ya işlemez hâle getiriliyor ya da satın alınıyor. Türkiye’deki SEKA (Selüloz Kağıt Fabrikası)’nın devlet elinden çıkartılması tam da buraya oturuyor.
Dolayısıyla Brezilya’da Topraksız Köylüler Hareketi (MST) ve Via Campesina Brezilya’ın yaptığı militan eylemlerin önemini kavramak için resme biraz daha uzaktan bakmanın yararlı olduğu görülüyor. Brezilyalı köylüler ve çevre aktivistleri sadece basit bir çevre mücadelesi vermiyorlar, aksine yaptıkları şey düpedüz anti-kapitalist bir direniş yöntemi.
18/03/2008
latinbilgi.net