Günümüzden yaklaşık olarak 7 yıl önce çalışmalarını başlatan ve 2004’te ilk sendikasını kuran, 21 Mayıs 2008’de konfederasyonlaşmasını tamamlayan Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu yaklaşık 2o il ve 30 bölgeden(Edirne, Çanakkale, Balıkesir Adapazarı, Bolu, Manisa, İzmir, Uşak, Denizli, Kars, Iğdır, Erzincan, Samsun, Ordu, Griresun, Trabzon, Rize, Konya, Eskişehir, Kırıkkale) gelen temsilcisiyle eğitim amaçlı Ankara’da toplantı.
EĞİTİM-SEN Genel Merkezi binasında gerçekleşen toplantı ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkanı Abdullah Aysu’nun açılış konuşmasıyla başladı. Bundan yıllar önce Tekirdağ’da 4 kişi olarak “Toprağına, Suyuna Sahip Çık” diyerek başladıkları bu zorlu mücadele yürüyüşünden bugüne kadar yaşadıkları deneyimleri aktaran Aysu bu toplantıdan murat ettiklerinin; küçük çiftçilerin ve tarımın sorunlarını tartışmak, geleceğe dair çalışma planlarını yapmak ve çözüm politikalarını daha da geliştirmek olduğunu söyledi.
Abdullah Aysu’nun ardından söz alan Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın günümüzde küçük çiftçiliğin tasfiyesinin sadece köylüleri etkilemediğini, bu soruna karşı mücadelede emekten yana olan herkesin ÇİFTÇİ-SEN ile dayanışma göstermesi gerektiğini belirtti. Tarım ve köylünün sorunlarıyla ilgilenmesi gerekn mevcut örgütlerin yetersizliğine dikkat çeken Günaydın bizzat tasfiye edilen köylülüğün; içinde kendini ifade edebileceği örgütlere ihtiyaç olduğunu belirtti ve ÇİFTÇİ-SEN’nin bu ihtiyaca cevap verdiğini vurguladı.
Daha sonra TARIM ORKAM-SEN Genel Örgütlenme-Eğitim-Basın Yayın Sekreteri Atilla İrey küçük çiftçilerin yoksullaşmasının ve tarımın tasfiyesinin 70 milyon yurttaşı etkilediğini ve çiftçilerin mücadelesiyle diğer alanlardaki mücadelelerin ortaklaşması gerektiğini vurguladı.
Açılış konuşmalarının ardından tarım sektörünü doğrudan etkileyebilecek konularda alanının uzmanları bilgilendirmede bulundular. ilk sözü Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Beyza Üstün “Su havzaları-Tarım ve suyun ticarete konu edilmesi” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Özellikle ülkemizde ve dünyada akarsu havzalarının ticari amaçlar ve kar hırsı için kirletildiğini, ülkemizde de yasalar yoluyla devlet kurumları saf dışı bırakılarak akarsuların büyük şirketlerin Hidro Elektrik Santral (HES) projelerine kurban gittiğini vurguladı. Akarsuların hiçbir zaman boşa akmadığını, bu iddianın büyük bir yalan ve karşı-propaganda olduğunu ifade eden Üstün; akarsuların asla boşa akmadığını, akarsuların yer altı sularına, havzadaki minerallere ve canlı yaşamına sayısız faydası olduğunu, çevredeki ekosistemi dengelediğini ifade etti. HES projelerinin bölge halkını istihdam etmek adı altında destek bulma çabalarına karşı dikkatli olmak ve buna karşı örgütlenmek gerektiğini vurgulayan Üstün özel güvenlik önlemleri ile doğal yoldan suya ulaşmak isteyen insanların da suçlu ilan edileceğini söyledi. Uluslarası şirketlerin toplantılar ve konseyler üzerinden suyun piyasa üzerinden fiyatlandırmaya çalıştıklarına da dikkat çeken Üstün, bu gibi girişimlerin tüm ülkelerde yaşanacağını ve bu saldırıları göğüslemek için biliminsanlarının ve yaşam savunucusu örgütlerin ortak hareket etmesi gerektiğini vurguladı.
Beyza Üstün’ün ardından, ZMO İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık “Suyun tarımda kullanılması” konulu sunumunda dünyadaki su dağılımı, ülkemizde tarım arazilerinin kullanımında suyun önemine dair bilgiler verdi. Sulama teknikleri ile ilgili de geniş bilgiler sunan Atalık suyun doğru kullanıdığın tarımsal üretimi 1 ile 5 kat yükseltebileciğini vurguladı. Aşırı sulamanın da toprağı verimsizleştireceğini ve erozyona neden olacağına dikkat çekerek her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton toprak kaybedildiğini ifade etti.
Tarımsal alanın olmazsa olmazı olan tohumdur.Yazar, aktivist Mebruke Bayram “GDO’lar ve tarım” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Bayram sunumunda 60’ı ve 70li yıllarda “Yeşil Devrim” olarak ifade edilen sürecin açlık üreten bir süreci tetiklediğine dikkat çekti, Şimdi de GDO’lu gıdalarla tarım mekanizasyon sürecinin devam ettiğini vurguladı. GDO’nun sadece genetiği değiştirilen ürünlerde üzerinde değil o gıdayı tüketen insanlar ve hayvan üzerinde de etkili olduğunu söyleyen Bayram bu tür ürünlerin toprağı da zehirlediğini vurguladı.
Bilge Köylü Tarımı hakkında kısaca bilgi veren Abdullah Aysu köylü tarımının bilgeliğe dayandığını ve organik tarımdan ayrıldığını ifade etti. Köylü tarımının ilk önce sadece köylülerin kendisi için yapılarak ve dışarıdan hiç bir endüstriyel yardım almadan (kredi kolaylıkları dahil), doğadaki-topraktaki değişimleri gözlemleyerek gerçekleşeceğini söyleyen Aysu köylü tarımının endüstriyel tarımdan daha bilimsel olduğunu vurguladı.
“Küresel iklim krizi” konulu bir sunum gerçekleştiren ÜZÜM-SEN Genel Başkanı Adnan Çobanoğlu küresel iklim eğişikliğinin tarım üzerine etkilerini anlattı. Dünyadaki gazların salınımının yanı sıra şirketlerin ürettiği ilaçların ve inşa ediln barajların da toprağın kimyasını ve çevrenin ekosistemini bozduğunu, bunun da iklim değişikliğine neden olduğunu vurguladı. Zamansız yağmurların köylülerin ölüm fermanı olduğunu söyleyen Çobanoğlu bunu gidermenin yolunun bilge köylü tarımı yani doğa ile barışık ekolojik tarım yapmaktan geçtiğine dikkat çekti.
Her konuşmacıdan sonra soru ve cevaplarla dinamik bir durum alan eğitim çalışmasının birinci günü tamamlandı.