Çiftçi-Sen Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2013 yılı bütçesi hakkında görüşlerini açıkladı. Temel hedeflerinin bir formaliteden ibaret olduğu ortaya konan 2013 bütçesinin; uluslararası gıda ve tarım şirketlerini kalkındırmaya yarayacağı ifade edildi. Açıklamada, “Çiftçiler paravan olarak gösterilip şirketlere para ödenmektedir. Tarımdan şirketlere kaynak aktarılmaktadır.” ifadelerine yer verildi.
Açıklama şöyle:
Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2013 yılı bütçesi belirlendi. Bütçe sunum konuşmasında Sn Bakan büyük Türkiye fotoğrafının içindeki tarım figürünü şöyle tarif etti: “Türkiye’nin nüfusu 74 milyon 700 bin kişidir. Bu nüfusun 17,3 milyonu tarımsal nüfustur. Yine Türkiye’de 2011 yılında istihdam edilen 24,1 milyon kişinin yüzde 25,5’ine tekabül eden 6,1 milyon kişi tarım sektöründe istihdam edilmiştir. 2011’de Türkiye’nin milli geliri 772,2 milyar dolar olup, bunun 61,8 milyar doları, yani yüzde 8’i tarım sektöründe gelmektedir. Genel manada Türkiye’de fert başına milli gelir 10.469 dolardır. Tarımda ise bu rakam 3.602 dolar ile ortalamasının yüzde 34,4’üne tekabül etmektedir.”
Sn. Bakanın sunduğu veriler üzerinden devam edelim.
– “Türkiye’de fert başına milli gelir 10.469 dolardır. Tarımda ise bu rakam 3.602 dolar.” Bu veriye göre, köylü geliri kentli gelirinin üçte biri civarında yani 74 milyon insanın karnını doyurmak için çırpınan köylüler bu ülkenin en yoksulları oluyor.
-“Tarımsal ithalatımız 17,6 milyar dolar ihracatımız 15,3 milyar dolar.” İthalatımız ihracatımızdan fazla.
– “Genel toplamda 2012 Ekim ayı sonu itibarıyla 6 milyar 937 milyon TL. nakit tarımsal destek ödendi. Yıl sonu itibarıyla bu miktarın 7,7 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. 2011 yılı Gayrisafi Yurtiçi Hasılamız 1 triyon 298 milyar TL olarak gerçekleşmiş.”
AK Parti döneminde çıkarılan Tarım Kanunu’nun 21. maddesine göre bütçeden tarıma ayrılacak kaynak, gayri safi milli hasılanın yüzde 1’inden az olamaz, demektedir. Yasaya göre verilmesi gereken en az destek 10,298 milyar olması gerekiyor. 2001 yılında çiftçilere verilen destek: 7 milyar 84 milyon TL. Yasa hükmüne göre çiftçilere daha ödenmesi gereken miktar: 2.358 milyar TL’ dir. Başka bir deyişle çiftçilere 2.358 milyar eksikli bir ödeme yapılmıştır.
Bu eksikli ödemenin bile tamamı çiftçilere ödenmemektedir. Çiftçiler paravan olarak gösterilip şirketlere ödenmektedir. Tarımdan şirketlere kaynak aktarılmaktadır.
Yine Sn. Bakanın verilerinden hareketle açıklayalım.
– “Bu yıl 700 binin üzerinde poliçe kesildi ve bunun yüzde 50’sini hibe olarak desteklendi.”
AK Parti 2005 yılında çıkarılan Tarım Sigortası Yasası çıktıktan sonra sigorta şirketleri prim oranlarını devletin çiftçilere vereceği teşvik oranında yükselttiler. Dolayısıyla sigorta desteği olarak verilen destek aslında doğrudan sigorta şirketlerine gitmektedir.
– “Eskiden Türkiye’de sanayiciler yılın belirli dönemlerinde ihtiyaç duydukları sütü ithal süt tozundan karşılıyorlardı. Biz son birkaç yıl içerisinde bunun önüne geçtik. Süt tozu üretimini ülke içinde desteklemek suretiyle ithalatını kestik.”
Hükümet olarak sanayiciyi destekleme tercihiniz olabilir. Ancak bunu tarıma destek olarak anlatmak sadece konuyu çarpıtmak değil, şirkte verilen desteği çiftçiye destek olarak veriliyormuş yanılsaması yaratmaktır.
– “Diğer tarımsal amaçlı destekler arasında sertifikalı tohum kullanım desteği, sertifikalı tohum üretim desteği, sertifikalı fide kullanım desteği gibi destekler yer almaktadır.”
Sertifikalı tohumu kim üretir? Şirket. Yani tohum üreticisi şirkete verilen destek çiftçiye verilen destek gibi anlatılıyor. Bakanlık olarak yerel tohuma destek verilmemekte fakat sertifikalı tohum ve fide kullanım desteği vermekle şirket tohum ve fidesinin kullanımı teşvik edilmektedir. bu teşvikle aslında şirkete destek verilmekte yerel tohum çeşidi ile birlikte biyoçeşitlilik azalmaktadır.
Peki Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu kadar menfi politikalarının yanında pestisitlere karşı havadan yapılan ilaçlamanın yasaklanması, reçeteli zirai ilaç uygulamasına geçilmesi olumlu politikaları olarak belirtilmelidir.
Bakanlığın yapmış olduğu sunumun diğer bölümleri vaatlerle (cek-caklarla) devam etmiştir.
-“Et ve Balık Kurumu (EBK), et ve süt piyasalarını düzenleyen bir kuruma dönüştürülecek”
EBK, bugünkü konumuna bakıldığında Türkiye et piyasasının ancak yüzde 1’ini regüle edebilecek kapasiteye sahip. Dolayısıyla et ve süt piyasasını düzenlerken sadece ithalat vergileriyle oynayacak demektir. Bu da hayvancılık sektörüne faydasından çok zararı olacaktır.
-“106 milyon TL tutarındaki 300 bin tonluk Modern Hububat Silolarının temelleri atıldı. 2013 yılı sonunda tamamlanacak.”
Eski silolar çürümeye ve yıkılmaya terk edilmişken “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu !”
-Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) ait 6 işletmenin, bu yıl sonuna kadar özel sektör yatırımlarına dayalı kiralama süreci tamamlanacak”
Bitkisel ve hayvansal üretimini arttırmak, çeşitlendirmek ve ürün kalitesini iyileştirmek için yetiştirdiği, damızlık hayvan, tohum, fidan, fide ve benzerlerini yetiştiricilere intikal ettirmek; bitkisel ve hayvansal üretim, yetiştirme ve ıslah konularında araştırmalar yapmak; çevre çiftçilere tarımsal teknoloji ve girdi kullanımında öncülük, öğreticilik yapmakla görevli kılınan TİGEM’lerin şirketlere devri politikası, AK Partinin tarıma ve çiftçiye bakışını ortaya koymaktadır. Tarım Bakanlığı bütçesindeki çiftçiye yaklaşımı özetlemektedir.
Abdullah Aysu Çiftçi-Sen Genel Başkanı
Ali Bülent Erdem Çiftçi-Sen Genel Sekreteri