Tarımda emek verimliliği Türkiye’de tarihinde ilk kez sanayi emek verimliliğini geçiyor. 1998-2006 döneminde tarımsal verim yılda yüzde 5’i aşan bir büyüme hızına ulaştı. Milli gelir verilerine göre tarımsal katma değer, emek verimliliğinin artış gösterdiği 1998-2006 döneminde düşüş yaşadı. Yani üreticinin verimliliğinin artmasına karşılık kazancı geriledi. Aynı dönemde yaklaşık 3 milyon üretici üretimden çekildi. Tarımsal üretimde verimlilik artışı tarımdaki emek fazlasının önemli bir bölümünün üretimden koparılması süreci olarak gelişti ve toprak verimi ile katma değer büyüme hızlarını yükseltmeden sadece işsiz kitleleri artırdı.
Prof. Dr. Korkut Boratav, Türkiye’de 1968’ten 2006’ya Türkiye tarımındaki dönüşümü inceledi. Tarımsal fiyatların sürekli gerilediği, istihdamın düştüğü on yıllar boyunca tek artış tarımsal emek verimliliğinde yaşandı. 1968’den bugüne ara yıllardaki kayıpları gözönüne alınmasa da yüzde 30’luk bir gerileme yaşandı. 3 milyon üretici 1998’den 2006’ya kadar üretimden çekildi.
Boratav çalışmasında tarım ürünlerindeki fiyatların sanayi ürünleri ile değişimini incelediğinde sanayi sektörü fiyatlarına göre tanımlanan tarımsal iç ticaret hadlerinin değişimini ele alıyor. 1968 yılını 100 kabul eden endekste ilk ciddi dalgalanma 1988 yılında gözleniyor. Nitekim 1980 öncesinde 1960’lı yıllarda başlayan kapsamı ve boyutları giderek genişleyen destekleme politikaları bu dönemde tarımdaki fiyatları artırdı. Endeks, 1974’de yaklaşık yüzde 30’luk bir artışla 127.6, 1978’de 131.0 ile sonraki yıllarda hiç ulaşılamayacak zirve noktasına ulaştı. Özal ile başlayan liberalleşme hamleleri tarımı da yaraladı ve sondasında 1988’de tarımsal iç ticaret haddi endeksi ilk dip noktasına 70.0 ile ulaştı. 20 yılda üreticinin eline geçen fiyatlarda yüzde 30’luk bir kayıp yaşanırken, 1997 yılında endeks ancak 1968’deki seviyesine çıkabildi.
İşçi mücadelesi köylüye de yaradı
1988’de dibe vuran üretici, 1989’da işçi hareketleriyle başlayan çalışanların kısmi kazanç döneminden karlı çıkmayı başardı. Bunun yanı sıra referandum ve seçim yenilgileri yaşayan ANAP hükümetleri de tarıma daha yüksek taban fiyatları verdi. Ancak iyileşme 1994 kriziyle kesintiye uğradı. Büyük bir kriz yaşayan Türkiye ekonomisi 1994’teki bunalımdan çıkmaya çalışırken tarım da payına düşeni aldı. Tarımsal ticaret hadleri 1994’te yüzde 11,3 geriledi ancak sonraki dört yıl boyunca yükselme yaşandı. Ve 29 yılın ardından 1997’ye gelindiğinde üretici kazancı 1968’deki seviyesini yakaladı. 1998’de ise sonraki yıllar boyunca aşılamayacak 126.3’lük endeks düzeyine ulaşıldı. 1998 Haziran’ında IMF ile imzalanan “Yakın İzleme Anlaşması” tarım dahil 5 alanda yapısal reformları içeriyordu ve 1999 sonunda IMF ile imzalanan stand-by tarımda satış ve üretim koşullarını yeniden belirledi. Tarımda destekleme alımlarının ve taban fiyat uygulamasının kaldırıldığı bu yıllarda, bazı ürünlerin ekimine de kısıtlama getirilme adımları atılmaya başlandı.
2000 ile 2001 yıllarında yaşanan 2 ekonomik kriz ise tarımsal ticaret hadleri endeksinde yüzde 23’lük bir çöküntüye yol açtı. Krizin ardından uygulanmaya başlayan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile birlikte Meclis’ten çıkartılan tütün ve şeker yasaları ürünlerin ekimine de kısıtlama getirdi.
Türkiye’de üç büyük krizde 1979, 1994 ve 2001’de tarımsal ticaret hadleri yüzde 25, yüzde 11,3 ve yüzde 23,3 oranlarında geriledi.
3 milyon üretici üretimden çekildi
Tarımsal ürünlerin fiyatlarında ve çiftçinin kazancında yaşanan bu gerileme tarımsal istihdamı da etkiledi. Boratav’ın çalışmasına göre 1980 ile 1999 yılları arasında tarımsal nüfusta küçük oynamalar dışında bir değişiklik yaşanmazken, 99’un ardından büyük bir istihdam aşınması meydana geldi. Tarım istihdamında 1980 yılı 100 kabul edilerek oluşturularak endeks 2000 yılında 83.3’e, 2003’te 80.0’a 2006’ya gelindiğinde ise 67.9’a düştü. 1999 ile 2006 yılları arasında yaklaşık 3 milyon kişi tarımsal üretimden koptu. Bu durum üçte bire yaklaşan bir gerileme anlamına geliyor. Boratav’a göre tarımsal nüfusun şişkinliği yıllardır bir problem olarak ortaya konsa da iki tarih arasında birden bire yaşanan bu büyük değişimi çarpıklığın düzelmesi olarak yorumlamak pek de doğru değil.
Verilere göre 1998-2006 arasında geniş anlamda işsiz sayısının 2.4 milyon artarken; işgücüne katılma oranı da yüzde 53’ten yüzde 48’e düştü. Kırsal kesimde tarım-dışı faaliyetlerde çalışanlar da yüzde 23 oranında artarak görünerek 3.8 milyon kişiye ulaştı. Boratav bu verilerden hareketle üreticiler tasfiye edilmesi işsizliği artırdığı gibi çok sayıda kişiyi de işgücü piyasaların dışında ittiğini belirtiyor.
Tarımsal istihdamdaki büyük gerilemeye karşın tarımda emek veriliğindeki artış aynı tarihler arasında sanayi emek verimliliğini geride bıraktı. 1998 öncesi yıllarda tarımda emek verimliliği sanayi emek verimliliğinden düşük olurken 1998-2006 döneminde tarımsal verim, yılda yüzde 5’i aşan bir büyüme hızına ulaşarak ilk kez sanayi kesiminin önüne geçti.
Verimlilik artarken katma değer düşüyor
Boratav’a göre bu olgunun ardında tarımsal hâsılaya ilişkin bir dinamizm değil, sadece istihdam azalması yatıyor. Millî gelir verilerinden elde edilen sabit fiyatlarla tarımsal katma değerin yıllık ortalama artış hızı, ilk üç dönem boyunca fazla değişmezken emek veriminin yükseldiği 1998-2006 döneminde aşağı çekildi. Tarımdaki emek fazlasının önemli bir bölümünün üretimden koparılmasına yol açan süreç, toprak verimi ve katma değer büyüme hızları yükselmeden, sadece işsiz kitleleri artıracak biçimde gerçekleşti.
Prof. Boratav verimlilik artışının tarım ürünlerinin fiyatlarını artırdığı sonucuna ulaşılmaması için de uyarıda bulunuyor. Boratav’a göre sektörel verimlilik hareketlerinden arındırılarak yapılan hesaplamalar 26 yıllık dönemin tümünde tarımsal iç ticaret hadlerinde görülen ılımlı düzelme, sektörel verimlilik arındırıldığında ortadan kalkıyor. 1980-1988 yıllarında tarım ürünleri fiyatlarındaki aşınma, sektörel verim etkenlerinden arındırıldığında dramatik bir çöküntüye dönüşüyor. Ve Boratav bu durumu “Verim hareketleri sektörel fiyatlara aynı oranda yansımış olsaydı, tarımsal göreli fiyatların yükselmesi gerekecekti. Gerçekte ise, göreli fiyatlardaki bozulma, tarımdaki verim hareketlerinin sanayiden daha yavaş seyrine rağmen ve tarım aleyhine “saf” bir bölüşüm bozulması olarak gerçekleşmiştir. 1988-1998 yıllarında göreli fiyatlarda tarım lehine bir düzelme gerçekleştiği doğrudur. Ancak, bu düzelmenin kabaca dörtte biri “saf” bölüşüm etkenlerinden değil, tarım kesiminin sanayi gerisinde seyreden verim artışlarının fiyatları yukarı çekmesinden kaynaklanıyor” diye yorumluyor.
1998-2006 dönemine gelindiğinde, verim etkenleri giderildiği durumda tarım kesiminin yıllık ortalama yüzde 1,8’lik bir bölüşüm bozulması ile de karşı karşıya olduğu ortaya çıkıyor.
HANGİ ÜRÜNDE NE KADAR FİYAT KAYBI YAŞANDI
BUĞDAY
2001’de destekleme alımları yarı yarıya indirilen buğdayda çiftçinin eline geçen kazanç enflasyon artışları karşısında güçsüz kaldı. Hedeflenen enflasyona göre fiyat verilen buğdayda 1976 100 kabul edilerek oluşturulan endeks 2006’da 79.2’ye geriledi. En büyük düşüş ise 1988’de gerçekleşti. 2001’de hedeflenen enflasyon yüzde 20 iken gerçekleşen enflasyon yüzde 68,5 oldu ancak buğday üreticisi hedefe göre desteklendiği için krizde büyük kayıp yaşadı. Endeks 75.7’ye geriledi. Girdi fiyatlarına göre yapılan hesaplama da 1995 yılında 100 olan endeks 2001 kriziyle 81.4’e düşerken 2006’da 99.4 oldu. Yine de fiyatlar 1995 yılındaki seviyesine ulaşamadı.
ARPA
Buğdaydan sonra Türkiye’de ikinci en büyük üretimini yapıldığı arpa tarım ürünleri ihracatında da önemli kalemler arasında. Dünyada yetersiz üretim nedeniyle fiyatları sürekli yükselen arpa hububat ürünleri arasında de en pahalı ürün olarak öne çıkıyor. Ancak çiftçinin arpadan kazandığı da enflasyon karşısında duramadı. Arpa eken üretici 1976’da 100 kazanırken 2001’de 80.6, 2006’da ise ancak 77.2 kazandı. Enflasyon artışları arpa fiyatlarındaki artışı kat kat geçerken, 1976 yılındaki seviyeye takip eden yılların hiçbirinde ulaşılamadı. Girdi fiyatları da arpa üreticisine kaybettirdi. 1995 yılında 100 olan endeks 2001’de 91.1’e, 2006’da ise 98.4’e düştü.
MISIR
Üretimi Türkiye tüketimini karşılamayan ve ithalatta yüksek gümrük vergileri uygulanan mısır da enflasyona yenik düşen ürünler arasında. Yılda ortalama 1.5 milyon ton mısır ithal edilmesine rağmen mısırdan da yeterli kazanç sağlanamadı. 2003’ten beri destekleme alımı olmayan mısırcıyı, alternatif ürün olarak verilen destek şansını da kurtaramadı. 1976’da enflasyona göre 100 olan endeks 2000’de 84.1’e, 2005’te dip seviyesi 59.8’e 2006’da ise 73.7’ye düştü. Girdi fiyatları karşısında da üretici kazancı eridi. 1995 yılında 100 olan endeks 2001’de 90.2’ye, 2005’te 89.9’a düştü. 2006’da mısır rekoltesinde yaşanan yüzde 25’lik düşüş endeksi yükseltmiş ve 108.3’e çıkardı.
FINDIK
Dünya fındık üretimi ve ihracatının yüzde 75’inin elinde tutan Türkiye’de fındık diğer tarım ürünlerine göre biraz daha şanslı görünüyor. Biraz da Fiskobirlik’in desteğiyle ayakta kalmayı başlayan fındıkta enflasyona göre değişimi izleyebilmek için 1976 100 kabul edilen endeks 1992’de 85.2’ye düştü. Rekoltenin yüksek olduğu yıllarda sıkıntı çekilen fındıkta 2001’de krize rağmen endeks rakamı 121.9’u görürken, 2005’te 225.4 ile zirve yaptı. Girdi fiyatlarıyla karşılaştırıldığında ise fındığın da kazancında düşüş yaşandı. 1995’te 100 olan endeks 2001’de 71.8’e geriledi. 2005’te 206’ya çıkabilen endeks 2006’da 99 ile yine 1995 yılındaki seviyesine ulaşamadı.
AYÇİÇEĞİ
Desteklenen alternatif ürün kanolayla mücadele etmesi gereken ayçiçeğine destek alımları 1999 yılında kaldırıldı. Satış başına destekleme primi uygulamasıyla ürüne destek verildi. Enflasyona göre ayçiçeği de büyük kayıp yaşadı. 1976 100 olan endeks 2000’de 62’ye, 2001’de 63.5’e, 2006’da ise 79.2’ye düştü. Girdi fiyatları karşısında fiyatı en çok düşen ürünlerden olan ayçiçeği üreticisi 1995’ten 2006’ya büyük kayıp yaşadı. 1995’te 100 olan endeks 2006’da 54.1 ile dip noktasını gördü. 2006 ayçiçeğinde yüzde 9’luk bir rekolte yaşandığı yıl oldu. 2001 krizinde bile ayçiçeği girdi fiyatları karşısında 56.7’de tutunmayı başarabilmişti.
PAMUK
Tekstilde iddialı Türkiye’de en önemli ürünlerin başında gelse de pamuk desteklenmekten ilk vazgeçilen ürünler arasında. 1994 yılında devletin terk ettiği pamuk üreticisine 1998’den itibaren kilo başına prim verilmeye başlandı. Ancak pamuk üreticisi kilo başına destekle enflasyonla mücadele etmeyi başaramadı. 1976’da 100 olan endeks 1988’den itibaren sürekli düşüş gösterdi. 2001’de 45.3’e düşen endeks 2003’te 36.6’yı gördü. Ancak pamuk üreticisinin enflasyon karşısında en çaresiz kaldığı yıl 2005 oldu. Endeks 34.8’e gerilerken devlet 2005’te üreticiye kilo başına 7 kuruş destek verdi. 2006’ya gelindiğinde de değişen bir şey olmadı ve endeks 34.8’le ikinci dip noktasını gördü.
PANCAR
Pancar üreticisi 1998’e kadar şanslıyken bu yıl getirilen kota sistemiyle üretmemeleri için desteklenir duruma geldi. 2001’de getirilen Şeker Yasası ile üretim ve pazarlama koşulları belirlenen pancarda üretici ilk olarak üretimde 1998 yılına göre yaklaşık yüzde 35’lik bir gerilemeyle karşı karşıya kaldı. Girdi fiyatları, enflasyon ve nişasta bazlı şekere karşı sadece avans ödemeleriyle baş etmeye çalışan pancar üreticisine 2006’da bir önceki yıldan yüzde 10 daha düşük avans açıklandı. Girdi fiyatları karşısında ise 1995’ten bu yana pancar hiç ayakta kalamadı. 2001’de endeks 72.9’a, 2006’da ise dip noktası 69.4’e düştü. 2006’da girdi fiyatları bir önceki yıla göre yüzde 15,8 artımıştı.
TÜTÜN
Şeker pancarı ile aynı kaderi paylaşan tütünde de kota sistemi uygulanıyor. 2001’de çıkarılan tütün yasasıyla üretimi kısıtlanan tütünde 2002’den 2006’ya kadar tütün üretimi 163.5 tondan 117 bin tona geriledi. 1991 yılında 6.85 dolar olan tütünün kilo fiyatı 2002’de 2.59 dolara kadar düştü. 2001’den beri destekleme alımı yapılmıyor. Üretici sözleşmeli üretim yapıyor. Girdi fiyatları karşısında tütünün de şansı kalmıyor. 1995’ten sonra ilk çöküşü 1999’da yaşayan tütün üreticisi 2001’de yasanın ardından 43.8’lik endeks rakamı ile dramatik bir şekilde kaybetti. Takip eden yıllarda da 1995 seviyesini yakalayamayan tütün üreticisi 2006 yılında ise 44.9 endeksi gördü.
10’AR YILLIK DÖNÜŞÜM
1968-1978
Tarımsal iç ticaret hadleri için toplamda yüzde 31’lik bir artış içeren ve ortalama yıllık yüzde 3’e yaklaşan bir yükselme dönemi oldu. Bu eğilim 1960’lı yıllarla birlikte başladı. Kapsamı ve boyutları giderek genişleyen destekleme politikaları dönemin belirleyici özelliğiydi.
1979-1989
1979-1980 kriziyle başlayan şok tedavisi, 12 Eylül rejimi ve Özallı yıllar ile süregelen on yıllık bir dönem içinde, tarımsal fiyatlar yıllık ortalama yüzde 3,7 ve toplamda yüzde 46,6 aşındı. Bu, tarımsal fiyatlarda büyük buhran yıllarında dahi gözlenmeyen boyutta bir çöküntü anlamına geliyor.
1989-1999
1989’da işçi hareketleriyle başlayan, ANAP hükümetlerinin referandum/seçim yenilgileri ve popülist politikalara kısmî dönüşümler yapan koalisyon hükümetleri ile süregelen on yıllık bir dönem, tarımsal fiyatlar yıllık ortalama yüzde 4,7 ve toplamda yüzde 80,4 yükseldi. Ancak durum 1994 kriziyle son buldu.
1999-2006
1998’de IMF ile imzalanan anlaşma ve 1999’daki stand-by tarıma yeni politikalar geliştirdi. Politikalarda değişikliklerle 1998-2006 zaman dilimi içinde tarımsal fiyatlar yıllık ortalama yüzde 1,8 ve 8 yılda yüzde 39 geriledi. Ekonomik kriz fiyatlarda yüzde 23’lük bir çöküntüye yol açtı.
25 Ağustos 2007 – Referans Gazetesi