Prof.Dr.Yavuz ÖZTÜRKLER
Kars Ardahan Iğdır VHO Başkanı -Yer:Lozan… Tarih:24 Temmuz 1923… Lord Curzon İsmet Paşa’ya şöyle diyordu:… -“Aylardan beri arzu ettiklerimizin hiçbirini alamıyoruz. Sizden memnun değiliz. Neyi reddederseniz cebimize atıyor ve saklıyoruz. Memleketiniz harap, yarın gelip kalkınmak için bizden yardım isteyeceksiniz. O zaman bu cebimize koyduklarımızdan her birini birer birer çıkarıp size vereceğiz.”
Uzun yıllar süren savaşların ardından bir de düvel-i muazzama’ya karşı kanının son damlasına kadar kurtuluş savaşı vererek fakir ama onurlu cumhuriyetini kurmuş bir ülkenin fakr u zaruret içinde yaşayan insanları, Lozan’da istediklerini aşmış, duyunu-umumiye borçlarını ödemekle kalmamış ve kendisini fazlasıyla geçindirir bir düzeye ulaşmış, daha sonraki yıllarda ise komşu ülkelerine ihracat yapacak hale gelmiştir.
Bu nasıl olmuştur?
Her şey daha Cumhuriyet ilan edilmeden 7 ay önce İzmir İktisat Kongresinde alınan kararla başlamış, Cumhuriyetin ilanından sonra da bu kararlar aksatılmadan hızla uygulamaya konulmuştur.17 Şubat 1925’te çıkarılan bir kanunla Aşar vergisi kaldırılarak yerine Arazi Vergisi konuldu. Daha sonraki yıllarda çiftçiye kredi sağlamak amacıyla Ziraat Bankasında yeni düzenlemeler gerçekleştirildi. Traktör kullanımı teşvik edildi., Tarım ve Kredi Kooperatifleri ve Yüksek Ziraat Enstitüleri kuruldu, örnek devlet çiftlikleri kuruldu ve tohum ıslah istasyonları açıldı.Böylece Türkiye’de tarımın gelişmesi için önemli hamleler gerçekleştirildi.
13 milyonluk bir nüfus aç kalmaksızın ve hiçbir ülkeye el açmaksızın 86 yıl boyunca başı dik ve onurlu bir şekilde nesillerini bu düzeye getirmişse bu Tarım ve Hayvancılık sayesinde olmuştur. Türk köylüsünün emeği sayesinde biz daha 10 yıl öncesine kadar dünyada kendi kendini doyuran 7 ülke arasında iken bugün aynı durumda olduğumuzu söylemek zor.
Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren alınan iktisadi kararlar içerisinde tarıma verilen destek diğer desteklerin başında geliyordu. O tarihlerde yaklaşık 13 milyon civarında olan ülke nüfusumuz 86 yıl sonra yaklaşık 5 kat artmış durumdadır. Bu artış yaklaşık her yıl 600 bin kişiye tekabül etmektedir. Demek oluyor ki, Cumhuriyetin 100.yılında yaklaşık 8 milyon artışla 80 milyonu geçecek olan bir nüfus bizi beklemektedir.
Görüleceği üzere, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında üretimi teşvik edecek tüm düzenlemeler yapılmıştı. Atatürk o yıllarda şöyle diyordu:
“Memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır”
Özellikle kredilendirmeye oldukça önem verilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk başka bir konuşmasında :
“Memleket üretiminin artması, çeşitlendirilmesi için olduğu kadar herkes gibi köylünün de refah içinde yaşamasını temin etmek için bir tesis kredisine ihtiyaç vardır.diyordu.,
Birlikleşme ve makineleşmenin önemi vurgulanıyordu. Yine Gazi Mustafa kemal ATATÜRK’ün bazı konuşmaları o dönemi bize daha iyi anlatmaktadır.
-“Makinesiz ziraat olmaz. El emeği güçtür. Birleşiniz. Birliklerle makine alırsınız.”
Çiftçilerimizi kredi, üretim kooperatifleri gibi ekonomik kuruluşlara kavuşturmak ve bu kuruluşları ilerletmek ve geliştirmek gayedir.”
-“Milletimiz çok büyük elemler, mağlûbiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde olmayacaktık.”
-Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah mutluluk ve servete hakkı olan ve daha layık olan köylüdür.”
Ancak bunlara ilaveten önem verilen diğer hususlardan biri de yerli malların kullanımına ağırlık verilmesiydi. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararların ilki: ” Yerli malların Kullanılması Sağlanmalıdır” şeklinde idi.
Demek ki, çiftçiye kredi sağlamakla iş bitmiyor, eğer çiftçinin malını satacak istikrarlı iç piyasa koşulları sağlanmazsa bu alınan kararlarından da bir önemi kalmamaktadır.
Oysa günümüzde damızlık hayvan, birçok hayvansal ürün yanında, mısır, pamuk ve soya gibi bitkisel ürünleri ithal etmekteyiz. Tarım ülkesi olmamıza rağmen nüfusun %35’i kırsalda %65’i kentlerde yaşamaktadır. Bu çelişki devam etmektedir. Bu da beraberinde büyük kent varoşlarında yoksul , mutsuz ve çare arayan yığınları her geçen gün artırmaktadır.
Kendi yağıyla kavrulan bir ülke konumundan çıkarak tohum ithal eden bir ülke konumuna da gelmiş bulunmaktayız. Son çıkan “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ” yönetmeliği de bu ithalat mekanizmasını daha da hızlandıracağa benziyor.GDO’lu ürünler arasında tohumlar da var. Özellikle insan sağlığına zararları ve/veya yararları henüz tam ortaya konmamış, hatta bazı zararlarından bahsedilirken GDO’ların çok tartışma götüreceği aşikardır. Bu ürünlerin ülkemize girmesinin daha da kolaylaşması anlamına gelen bu yönetmelik bile “İzmir İktisat Kongresi”nde alınan ilk karardan uzaklaştığımızı göstermektedir.
1980’den sonra hayvan varlığımızda ciddi bir azalma görülmektedir.
Çiftçimize verilen destek gittikçe azalmaktadır. Bize sadece nüfusun %8’i tarımla uğraşsın diyen AB tarımda kalkınmaya yönelik olarak “AB’ye girme öncesi” bize yapmış olduğu yardım milyon Euro’larla ifade edilmekte, bu yardımlar da ne yazık ki tüm çiftçileri kapsayacak şekilde adilane olmamaktadır.
Oysa aynı AB kendi çiftçisine ciddi destekler vermektedir. 2005 yılında verilen desteklere göz atacak olursak örneğin: Fransa çiftçisine yaklaşık 10 Milyar Euro, İspanya 6 milyar Euro, Yunanistan çiftçisine 3 milyar euro destek yaparken, AB’ye girme öncesi kalkındırma amaçlı olarak bize verilen sadece 150 milyon euro’dur. Bu ülkelerin hepsinin nüfusu ülkemizin nüfusundan çok azdır. İspanya neredeyse ülkemizin yarısına yakın, Yunanistan ise 7’de biri kadar olmasına rağmen verilen destekler 20-30 kat fazladır. Kısaca bizi bizden başka kimsenin düşünmesi imkansız gözüküyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milli ekonominin temeli ziraattir” sözü bir çok şeyi açıklarken aynı zamanda bize tarımımızın milli çıkarlarımız yönünde yeniden düzenlemelere ihtiyaç duyduğunu hatırlatmaktadır.
Cumhuriyetimizin her alanda olduğu gibi, tarım ve hayvancılık alanında da bizlere birçok nimetler sunduğunu görmekteyiz.
Sonuç olarak, gittikçe artan dünya nüfusu dengeyi güçlü ülkelerin lehine bozacağından küreselleşme rüzgarına aşırı bir kapılmak bizi gelecek yıllarda zor durumda bırakabilir. Bizden sonraki nesil sıkıntı çekebilir. Dünya ile entegrasyonumuzu ihmal etmeden milli tarım ve hayvancılık politikalarına ağırlık vermeliyiz.
Cumhuriyetimizin 86.Yılını kutlar, dünyada artan gıda krizinden etkilenmeksizin sağlıklı, mutlu ve onurlu nesiller yetiştirmek dileği ile bize bu cumhuriyeti armağan edenlere minnet duygularımı ve şükranlarımı sunarım. 29.10.2009
Kaynak: Siyasalbirikim.com