Doğu Anadolu Bölgesi’nde, dağların arasına sıkışıp kalmış küçük bir il Tunceli. Sarp bir coğrafyaya sahip ilde yaşayan insan sayısı, yaklaşık yetmiş bin civarında. Tunceli, dışarıya en çok göç veren iller sıralamasında ilk sıralarda yer alıyor. Kalanları orada tutan neden ise daha iyi bir yaşamdan ziyade köklerine bağlı oluşları. İlin insanları doğup büyüdükleri topraklara çok bağlı. Yaşayanların geneli Alevi inancına sahip ve yaşadıkları yerlerdeki büyük kayaların, yaşlı ağaçların ve su kaynaklarının dinsel bir değeri var onlar için. Neresine baksalar bir kutsallık görebilen ya da başka bir ifadeyle çevrelerindeki büyük kayalara, yaşlı ağaçlara ve su kaynaklarına bir kutsallık yükleyen bu insanların en büyük korkusu ise gelecekte bu değerlerin unutulması ve bu coğrafyanın insansız kalması. Bu korku onları yörenin zorlu doğa koşulları karşısında daha bir dirençli kılıyor. Sanayinin olmaması nedeniyle iş imkanlarının çok sınırlı olduğu bu yerde biraz da inatla sürdürüyorlar yaşamlarını.
Tunceli’de yaşayanlar geçimlerini tarım ve hayvancılık yaparak sağlamaya çalışıyor. Sağlamaya çalışıyorlar diyoruz, çünkü ülkenin diğer yerlerinde yaşayanlar gibi onlarda bu uğraşlarıyla ancak günü kurtarıyorlar. “Yaptığınız iş sizi geçindiriyor mu?” diye sorduğumuz da hemen hemen hepsinin cevabı, “Yaşıyoruz işte” oluyor.
Tunceli’de tarım yapılacak düz ve verimli araziler Pertek, Mazgirt ve Çemişgezek ilçelerinde bulunuyor. Buralarda ekilen ürün çeşitliliği de çok az. Pertek ilçe merkezinde ekilen şeker pancarı dışında genelde arpa ve buğday tarımı yapılıyor. Elde edilen bu ürünlerin geliri de daha çok eken kişinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyor. Tarım dışında diğer bir geçim kaynağı ise hayvancılık. Daha çok küçükbaş hayvancılık yapılıyor. İlde azımsanamayacak bir nüfusun neredeyse tek geçim kaynağı, sahip olduğu bu koyun ve keçiler. Bu hayvanlardan elde ettikleri sütten yaptıkları peynir yapıp satarak idame ediyorlar yaşamlarını.
YÜKSEKLERE YOLCULUK
Tunceli il merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıkta, eski adı Turuşmek olan Aktuluk Köyü’nde ilkbaharın gelişiyle birlikte yüksek yaylalara doğru zorlu bir yolculuk yapmaya hazırlanan yaylacılarla karşılaşıyoruz. Kışları, nispeten sıcak geçen ve az karın yağdığı ilin güneyindeki Keban Baraj Gölü kıyısında ya da gölün yakınlarında kışlık adını verdikleri yerlerde geçiren, ilkbaharın sonlarında havaların ısınmasıyla birlikte yüksekteki yaylaları mekan eyleyen bu yaylacıların kışlıklarına misafir oluyoruz.
OTU İLAÇ, SÜTÜ İLAÇ
Çemişgezek ilçesinin Doğan Köyü’nden olan Hayri Kurtuluş, 1992 yılından beri, yani on altı yıldır yaylacılık yapıyor. Tunceli’nin neredeyse tüm yaylalarına sürüsüyle misafir olmuş. “Tunceli yaylalarının otu ilaçtır, sütü ilaçtır” diyor.
Hayvancılığın zorlu bir uğraş olduğunu söyleyen Hayri Kurtuluş, harcadıkları emeğin karşılığını alamamaktan şikayet ediyor. “Bizler yaz kış demeden hayvanlarımızla ilgileniyoruz. Kış aylarında otlak olmadığı için hayvanları kapalı mekanlarda ve daha çok yem ile besliyoruz. Hayvanların süt verimi artsın diye, yaz gelince de yaylaya çıkıyoruz. Yaptığımız peyniri, kilosu 3 YTL’den tüccarlara satıyoruz. Onlar ise kilosunu 10 YTL’den marketlere satıyorlar. Tüketici ise marketten kilosunu 12-13 YTL’ye alıyor. Anlayacağın aracılar bizden daha çok kazanıyorlar bu işten” diyor.
Hayri Kurtuluş’un köylüsü ve akrabası olan ve onun gibi yaylacılık yapan İmam Erdoğan da yaylacılığın çok masraflı olduğunu söylüyor. Yaylaya gidebilmek için birçok yere para verdiklerini, yaylaya vardıklarında da koyunların her biri için 6 YTL ödediklerini söyleyen İmam Erdoğan, “Herkes para istiyor. Giderimiz gelirimizden fazla, geçinemiyoruz” diyor.
Pınar Aydın MİHA
25.07.2008- Birgün