Söyleşi: Abdullah Aysu, Aslı Öcal
Bu görüşme 28 Ekim 2014’de İtalya-Roma’da gerçekleştirilen “Toplumsal Hareketler Bulusmasi”nda yapılmıştır.
Kendinizden biraz bahseder misiniz?
Adım Dena Hoff. ABD Ulusal Aile TarımıKoalisyonu (National Family Farm Coalition) üyesiyim. Aynı zamanda Via Campesina Kuzey Amerika bölgesel koordinatörüyüm. Eşimle birlikte Doğu Montana’da çiftçilik yapıyoruz. Çiftliğimiz 450 akre(180 hektar) büyüklüğünde, bunun 250’si sulu geri kalanını ise mera olarak kullanıyoruz. Bu aslında bizim bölgemizde çok küçük ölçekli bir arazi olarak kabul edilir. Montana’da ortalama çiftlik boyutu 4.000 akre (1.600 hektar) civarında. Arazinin bir kısmında organik tarım yapıyoruz, diğer kısmı ise henüz geçiş sürecinde. Mısır, kuru fasülye, buğday, saman ve sebze yetiştiriyoruz. Ayrıca koyunlarımız ve süt ineklerimiz de var.
Sadece eşim ve ben ilgileniyoruz. Büyük oğlumuz ailesiyle çiftliğe geri döndü ama eşi “şehir kızı” olduğu için Boston’a geri dönmek istedi. Ama neyse ki dört yaşındaki torunum herkese “Babaannem ileride başına ben geçeceğim için çiftliğe şimdilik o bakıyor”diyor. Önümüzdeki sene de küçük oğlum geri dönmek istiyor. O da enerji mühendisi. Kolektif kullanım amaçlı rüzgar enerjisi ve güneş enerjisi üretmek istiyor. Tabii ilk işi, bunu önce bizim çiftlikte uygulamak…
Yaptığınız konuşmada, Monsanto’nun yeni ilaç geliştirme stratejileri geliştirdiğinden söz ettiniz, bunu biraz açar mısınız?
Roundup artık yabani otları öldürmüyor. Bu yüzden, 240 ve Dicamba uygulayınca ölmeyecek yeni bir takım genetiği değiştirilmiş türler için başvuruda bulundular. Çünkü Roundup yabani otları öldürmüyor artık. Bunu yapmadan önce ilk başta, Roundup’ın dozunu arttırdılar fakat otları öldürmek için yeteri kadar güçlü olmadığını fark ettiler. Birkaç yıl sonra, bu yeni iki ilaçta işe yaramayacak ve daha güçlü zehirlere dirençli ürünler için izin isteyecekler. Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar hiçbir şekilde daha iyi ürün vermiyor. Kuraklığa, hastalıklara, böcek salgınlarına dirençli değiller. Tek avantajları, tabii Monsanto’ya göre…sadece kimyasal ilaç ve tohum satışını arttırmaya yarıyorlar. Zaten Monsanto da bunu açıkça söylüyor, “satın aldığınız şey tohum değil, teknoloji” diyorlar.
Şu an Monsanto bütün tohum şirketlerini satın alıyor, tohum şirketlerinin çoğu Monsanto’nun eline geçmiş durumda. Dolayısıyla ABD’de genetiğiyle oynanmamış tohum bulmak çok zorlaştı. Biz Montana’da yaşıyoruz ve mısır tohumumuzuWisconsin’den almak zorunda kalıyoruz, orası da bize yaklaşık 1300 mil uzaklıkta. Monsanto sebze tohumları için tohum depolarını bile satın almaya başladı. Daha önce sebze tohumu satın aldığım birçok yerden bundan sonra almayacağım.
Kendi ürettiğiniz ürünlerden tohum alamıyor musunuz?
Hayır, alamıyorsunuz. Eğer alırsanız onların teknolojisini, kendilerine ait bir malı çalmış oluyrosunuz. Ve sizi mahkemeye veriyorlar. Ayrıca bazı tohumlar terminatör dediğimiz tohumlardan, yeniden döllenmiyorlar.
Peki Monsanto’nun tohumları dışında size ait yerel tohumlarınız yok mu hiç?
Şimdi tohumları saklamaya çalışıyoruz. ABD çapında büyük bir tohum bankası kurmaya çalışıyoruz sadece organik üreticiler için ama konvansiyonel tohumlar da var içinde. Konvansiyonel derken organik olmayan ama GDO’lu olmayan tohumları kastediyorum. ABD’li çoğu üretici bu tohumları kullanıyor zaten. İşte şimdi tohumlarını saklayan tüm üreticilerin listesini çıkarıyoruz, kimin elinde hangi tohumdan ne kadar var, onun listesini çıkarıp değiş tokuş yapmaya çalışacağız. Amacımız elimizdekiler yok olmadan tohumlarıüreterek çoğaltmak.
Ürettiğiniz ürünleri nasıl pazarlıyorsunuz?
Fiyatlar ancak dünyanın başka bir yerinde doğal bir felaket olduğu takdirde yani kıtlık olunca iyileşiyor. Başka türlü olmuyor maalesef…bu yıl mısırın fiyatı 2 dolardı. Birkaç yıl önce, kıtlık vardı fiyatlar 7 dolara kadar yükseldi. Sadece üretim maliyetimiz 2,5 dolar…Bu durumda herkes zarar ediyor. ABD Tarım Departmanı’nın bu yılki verilerine göre bir çiftliğin ortalama geliri 2014 yılı boyunca eksilerde seyrediyor.
Pazarlama meselesine gelince, tüketicilere satıyoruz. Ama mısırın neredeyse tamamı daha kurak olan ve suu tarım yapmayan komşu eyaletlere gidiyor. Bizim bölgemizde yılda ortalama yağış oranı 12 inç (30 cm) civarındadır ama bu yıl son 125 yılın en yağışlı yılını geçirdik. Maalesef tam buğdayı hasat edeceğimiz sırada yağmurlar bastırdı. Bu yüzden de mecburen tarım sigortası yaptırmanız gerekiyor. Bu da yeni bir strateji. Ürün sigortası yaptırmak zorunda kalıyorsunuz…
İklim değişimi nedeniyle…
Eskiden taban fiyat uygulaması vardı. Devlet, taban fiyatı ve bizim ürünümüzün karşılığı arasında oluşan farkı karşılıyordu. Ama şimdi hepsi tarım sigortasına bağlandı. Sigorta ise üründeki hasarın bir kısmını karşılıyor. Oysa bizim ürünümüz hâlâ duruyor, kalitesi düşük olduğu için satamadık. Sonuç olarak depoda satamadığımız tonlarca buğdayla kalakaldık.
Montana’da üretilen buğdayın büyük bir bölümü ihraç ediliyor. Üst düzey kalitesi nedeniyle çok talep var o nedenle buğdayın %85’i özellikle de Japonya ve Güney Kore’ye ihraç ediliyor. Buğdayla ilgili bir şey daha var…2004 yılında, Monsanto GDO’lu buğday (Roundup Ready Wheat) üretecekti. Ancak Japonya ve Güney Kore eğer kalıntı bulursak almayız diyince vazgeçmek zorunda kaldılar. Ama şimdi bu yeniden gündemde. Şimdi yeniden patentini almaya çalışıyorlar. Bu durumda biz de aynı mücadeleye sıfırdan tekrar başlamak zorunda kaldık. En son, bize yakın bir bölgede de GDO’lu buğday olduğu tespit edildi. Burada sertifikalandırılmış bazı buğday çeşitleri üretiliyordu, onlara da büyük ihtimalle GDO bulaşmıştır.
İklim uyumlu tarımdan (“climate smart agriculture”) söz ettiniz. Bu tam olarak ne anlama geliyor biraz anlatır mısınız?
Bu Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Bankası (DB) ve çokuluslu şirketler tarafından öne sürülen yeni bir program aslında. Tarımsal üretimi güvence altına almak ve iklim değişimine uyum sağlamak adına GDO’lu ürünlerin yetiştirildiği monokültür alanları oluşturmak istiyorlar. Bu aynı zamanda çalışanlar ve emekçiler için de felaket olacak. Özetle iklim değişimine yönelik hiçbir önerileri yok. Yeşil Devrim’in başka bir versiyonu anlayacağınız…
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Monsanto’yu topraklarınızdan uzak tutun yoksa tarımınızı mahveder, insanların sağlığını bozar, doğanızı tahrip eder… ABD’nin uyguladığı bir başka politika ise, gıda yardımları için GDO’lu ürünler satın almak. Ve bunları açlıktan kırılan yoksul ülkelere gıda yardımı olarak dağıtmak. Bazı Afrika ülkeleri buna karşı çıktığında ise “ne kadar akılsızlar, açlıktan ölsünler o zaman” deniyor maalesef. Mali’de bu gıda yardımı politikasına yerli halk “ye ve kapa çeneni” ismini vermiş. Ne veriyorlarsa sorgulamadan alıp yemenizi bekliyorlar. Bu yüzden Mali’de böyle bir isim takmışlar…