Teknoport TeknoBültenBu hafta TeknoBülten’in konusu “Su”. Yaşamın bu en kritik maddesi, 21. yüzyılda artık dünyanın en zor yönetilen doğal kaynaklardan biri olarak, küresel ekonomik ve siyasi tartışma konularının başında geliyor. Kim bilir, belki kısa bir süre sonra bu tartışmaların askeri alana da sıçradığına tanık olacağız. 1999 yılında gündemimize hiç çıkmamak üzere giren deprem konusundan sonra, küresel ısınma ve susuzluk da, günlük yaşantımıza doğrudan etkisi nedeniyle yerini aldı. Sıradan vatandaşlar olarak ilgimiz şimdilik barajların doluluk oranı ve su kesintisi programları ile sınırlı olsa da bir farkındalığın oluşmaya başlaması önemli. Çünkü (örneğin) su kaynaklarının yönetimi ve özelleştirilmesi gibi önemli konular, ağırlıklı olarak hükümet ve ilgili resmi kuruluşlar nezdinde ele alınıyor ve kararlar bu düzeyde oluşturuluyor. İlgili mesleki kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerimiz de bu tartışma ve kararlara katılmaya çalışıyorlar. Peki, bizler sıradan vatandaşlar olarak, sahip olduğumuz kaynakların yönetimi ve kullanımı ile ilgili ne düşünüyoruz ve ne yapılmasını istiyoruz? Bu kapsamda derlediğimiz bilgileri özetle sizlerle paylaşmak istedik.
Teknoport TeknoBültenDünya’nın %70’i suyla kaplı olsa da, bunun %97,5’i okyanus ve denizlerdeki tuzlu sudan oluşuyor. Kalan %2,5’lik tatlı suyun %1,5’i kutup bölgelerinde ve buzullarda bulunuyor. Yani insanoğlunun doğrudan yararlanabileceği yar üstü ve yer altı tatlı su rezervleri toplam dünya rezervinin yalnızca %1’i. (http://www.unesco.org/water/wwap/
wwdr2/table_contents.shtml). Tuzlu sudan ekonomik olarak tatlı su elde edebilecek bir teknoloji geliştirilene kadar bu durumun iki anlamı var: Birincisi, tatlı suya erişim ciddi bir problem olmaya devam edecek. İkincisi, aynı petrolde olduğu gibi, tatlı su kaynaklarının önemli bir ticari meta olması, bu kaynakların yönetimini, potansiyel çatışma alanı olma özelliğine sahip kritik bir konu haline getirecek.
Teknoport TeknoBültenSu varlıklarına göre ülkeler aşağıdaki şekilde sınıflandırılıyor:
Su fakiri: yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1000 m3 ten daha az
Su azlığı: yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2000 m3 ten daha az
Su zengini: yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8000-10000 m 3 ten daha fazla
Türkiye kişi başına düşen yıllık su miktarına göre (1500 m3) su azlığı yaşayan bir ülke konumunda. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörüyor. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1000 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisi ile ülkemizin su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkün. Ayrıca bütün bu tahminlerin mevcut kaynakların 25 yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecek. Dolayısıyla Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akılcı kullanılması gerekiyor. (http://www.dsi.gov.tr/topraksu.htm)
Teknoport TeknoBültenDünya’da 1,1 milyar (%18) insan temiz içme suyuna erişemiyor ve 2,6 milyar (%42) insan temel temizlik koşullarından yoksun yaşıyor. Her yıl yaklaşık 2,2 milyon kişi olumsuz su ve temizlik koşulları ile ilişkili hastalıklar nedeniyle yaşamını kaybediyor. Herhangi bir zamanda hastanelerde yatan insanların yarısı su kaynaklı hastalıklar nedeniyle orada. Olumsuz su ve temizlik koşulları kaynaklı ölümlerin %90’ı 5 yaşın altındaki çocuklarda gerçekleşiyor. Afrika’da ishal kaynaklı çocuk ölümlerinin oranı Amerika ve Avrupa’ya göre 500 kat yüksek. Birleşmiş Milletler’in Binyıl Gelişme Amaçları (Millenium Development Goals – http://www.un.org/millenniumgoals/) kapsamında ifade edilen 2015 hedefleri bu sayıları yarıya düşürmek. Hedeflere en temel düzeyde ulaşmak için gereken ek yatırım miktarı ise yaklaşık 13,6 milyar dolar olarak ifade ediliyor (http://www.who.int/water_sanitation_health/waterforlife.pdf).
Teknoport TeknoBültenDünyada toplam tatlı su tüketiminin %70’i tarımda sulamada gerçekleşiyor. Bu nedenle tarımda kullanılan sulama yöntemlerinin verimliliği çok önemli. Örneğin gelişmekte olan ülkelerde sulamada kullanılan suyun %60’ı yanlış kullanım sonucu buharlaşma ya da diğer şekillerde yer altı ve yer üstü kaynaklara geri dönüyor. Suyun kalan yüzde 22’si sanayi, yüzde 8’i içme ve kullanma amaçlı olarak tüketiliyor. Avrupa’da sektörler itibariyle su kullanımı yüzde 33 sulama, yüzde 51 sanayi, yüzde 16 içme ve kullanma amaçlı. Türkiye’de ise suyun yüzde 72’si tarım, yüzde 18’i evsel kullanımlarda ve yüzde 10’u da sanayide kullanılıyor. Bireysel bazda tüketime baktığımızda, 20. yüzyılda su tüketimindeki artışın nüfus artışının iki katından fazla olduğunu görüyoruz. Dünyada kişi başına su tüketimi yılda ortalama 800 m3 civarında. Kişi başı yıllık tüketim gelişmiş ülkelerde oldukça yüksek (ABD’de 380 litre, Almanya’da 129 litre) düzeyde iken, gelişmekte olan ülkelerde 20-30 litre temel bireysel ihtiyaçlar açısından yeterli kabul ediliyor. Türkiye’de ise kişi başına su tüketimi yılda 111 litre. Modern yaşamda bir insan için gereken kişi başı su gereksiniminin 150 litre olduğunu dikkate alırsak, Türkiye’nin durumu (yukarıda verilen toplam kullanılabilir su miktarı çerçevesinde) bir kez daha düşünülmeye değer.
Ülkemizin mevcut durumu Nazlı Topçuoğlu ve Feray Akşit’in 2008 ve sonrası için Referans Gazetesi’ndeki değerlendirmelerinde özetlenmiş:
Türkiye 2007’de son 10 yılın en kurak dönemini yaşadı. Ankara’da günler süren su kesintileri insanları plastik bidonlara muhtaç bırakırken, İstanbul barajların dibinde kalan son damlaların hesabını yapıyordu. Yağışsız geçen bir yılın ardından yaz boyunca sadece büyük şehirlerde değil tüm ülkede benzer sahneler yaşandı. Sonbaharla beraber panik dindi. Geçen yıl yüzünü göstermeyen yağmur bulutları daha sık uğradı. Geçen yıla oranla artan yağışlar umut verse de ortaya çıkan tabloda boş barajlar, kurumuş topraklar aynıyla duruyor. Özellikle yanlış sulama teknikleri yüzünden su kaynaklarının yüzde 70’e yakınını tüketen Türkiye geçen yıldan daha kurak bir yaza hazırlanıyor.
Rakamlar gösteriyor ki 2007’de son damlasına kadar tüketilen barajlar hala boş. İSKİ’nin verilerine göre geçen şubat ayında yüzde 54’ü dolu olan barajlar bu yıl yüzde 30’da takılı kaldı. Yine İstanbul’da barajlara yağmurlarla gelen su miktarı da kuraklığa işaret ediyor. 2005’te 1 milyon metreküp yağış alan İstanbul, 2006’da 742 milyona, 2007’de ise 428 milyon metreküpe indi. Bu yılın ilk iki ayında elde edilen 157 milyon metreküplük su ise yazı kurtarmayacak gibi duruyor. Henüz yerel yönetimler ve bakanlıklar cephesinde bir önlem alınmış değil.
Son 40 yıl içinde sulak alanlarının yarısını kaybeden Türkiye için artık Amik Gölü, Alval Gölü, Kestel, Gavur, Yarma, Aynaz, Hotamış, Eşmekaya sazlıkları geçmişte kaldı. Beyşehir gölü, Tuz gölü, Akşehir-Eber Gölleri, Bafa Gölü, Eğridir Gölü, Kulu Gölü ve Sultansazlığı ise son demlerinde. Sadece Konya Havzası’ndaki 50 bin kuyudan yarısının kaçak olması yer altı sularının seviyesini her yıl 1-2 metre düşürüyor. Bu hoyrat tüketim karşısında bir de küresel ısınmayla beraber 2025 yılında yağışların yüzde 25 azalacak olması tehlike çanlarını çalıyor. Ancak hali hazırda Konya Havzası’nda yağışların yüzde 40-60 oranında azalmış olması endişe yaratsa da beraberinde bir önlem programı getirmiyor. Vahşi sulama, kaçak kuyular, bilinçsiz tüketim hala tam gaz devam ediyor.
Türkiye’de tarımda suyun, yüzde 88’i “vahşi sulama” diye tabir edilen şekilde yani plansız sulama ile tüketiliyor. Dünyada salma sulama adı verilen bu tekniğe karşı geliştirilen yöntem damla sulama. Söz konusu yönteme göre tarlalara döşenen borularla bitkilerin köklerine ihtiyaçları olduğu kadar su damlatılıyor. Bu sayede bitki verilen suyun yüzde 98-99’unu kullanıyor ve salma sulamadaki yüzde 65’lik israftan kurtarıyor. Damla sulama kullanımı henüz Türkiye’de istenen seviyeye ulaşmadı. 2006’da 400 milyon metre döşenen sitemin en az yüzde 50 daha da artması için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı geçen yıl bir teşvik paketi çıkardı. Paket kapsamında faizsiz kredi seçeneği sunulmuş olsa da beklenen talep yakalanamadı.
Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği (YAYED) Genel Sekreteri Serhat Salihoğlu da “Yağışlar gittikçe azalıyor. Özellikle İç Anadolu bölgesinde kuraklık görülmeye başlandı. Kullandığımız suların yaklaşık yüzde 70-75’i tarımda kullanılıyor. Tarımsal sulamada önemli bir yer tutuyor. Ancak tarımsal sulama yöntemlerimiz çok ilkel. Vahşi sulama yapıyoruz. Az suyla daha verimli sulama yapılabilir. Bunun planlanması gerekiyor” diyor. Türkiye’de bulunan yaklaşık 26 ana su havzasının iyi korunmasına da işaret eden Serhat Salihoğlu, “Bu havzaların koruma mevzuatına uygun olarak korunması gerekli” diyor.
2006 Aralık ayında Kocaeli’nde baş gösteren susuzluk 4 bin işletmenin bulunduğu 13 organize sanayi bölgesini kasıp kavurdu. Bir hafta boyunca üretimi durdurmak zorunda kalan firmalar susuzluğun bedelini ağır ödedi. Bu yıl sorun çapını büyütse de sanayici yaşadığı sıkıntıdan ders almış görünmüyor. Sanayi Bölgeleri içinde afişlerle uyarılar yapılsa da somut bir önlem alınmış, tasarruf yatırımları yapılmış değil. Türkiye’nin su kaynaklarının yüzde 10’unu kullanan sanayiciler gelecekte sıkıntının önlenmesi için teknolojik yatırımlar gerektiğini ancak bunun için de desteğe ihtiyaçları olduğunu söylüyor.
Geçen yıl büyük sorun yaşadıklarını dile getiren İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Başkanı Hilmi Uğurtaş, “Bu yıl daha zorlu bir dönem bekliyor ancak özel bir kampanya yapmadık” diyor. OSB olarak kullandıkları suyun yalnızca yüzde 30’unu kendi kaynaklarından sağladıklarını anlatan Uğurtaş, geri kalanını Büyükşehir Belediyesi’nden karşıladıklarını, dolayısıyla da şehirde yaşanan kesintilerin doğrudan üretimi vurduğunu söylüyor. “Bizim gibi çok su kullanan firmaların, özellikle de tekstilcilerin önlem alması gerek” diyen Uğurtaş, yaza kalmadan çeşitli projeleri değerlendireceklerini ifade ediyor.
Tüm bu bilgiler su kaynaklarının yönetimi konusunu çok önemli hale getiriyor. Geçtiğimiz hafta yayınladığımız TeknoBülten’de değindiğimiz gibi, doğal kaynakların yönetimi için farklı görüşler var. Devlet kontrolu ve özelleştirme birbirine alternatif iki geleneksel yaklaşım. Buna karşılık kaynaktan fayda sağlayanlar tarafından ortaklaşa yönetim de diğer bir alternatif olarak ortaya çıkıyor. Özellikle su kaynaklarının özelleştirilmesi -siyasi açıdan da ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte- ekonomik yarar açısından da sorgulanan bir konu. “Inter-American” Kalkınma Bankası’nın Güney Amerika ülkelerindeki su kaynakları özelleştirmeleri kapsamında Kolombiya örneğini inceleyen raporunda, su özelleştirmelerinin kırsal kesimde suya erişim kalitesini artırdığı, buna karşılık şehirlerdeki fiyat artışlarının kullanıcıları olumsuz etkilediği yönünde tespitler mevcut. Bolivya’da su hizmetlerinin Hollandalı bir şirket tarafından satın alınmasından iki hafta sonra su ücretlerinin %200 artması, Güney Afrika’da da su kaynaklarının özelleştirilmesinden birkaç yıl sonra yüzbinlerce evin suyunun kesilmesi ve ülkede salgın hastalıkların başlaması, Londra ve Berlin’de su dağıtım sistemlerine özelleştirildikten sonra hiç yatırım yapılmaması gibi örnekler özelleştirme konusundaki soru işaretlerini artırıyor. ABD’deki örnekler (http://www.serconline.org/waterPrivatization/fact.html) de bu konunun derinlemesine tartışılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Teknoport TeknoBültenÜlkemizdeki durum Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından “su kaynaklarının özelleştirilmesi söz konusu değil; yapılan sulama yatırımlarının özel sektör eliyle (yap-işlet-devret modeli kullanılarak) hızlandırılması” şeklinde ifade ediliyor. Ancak sivil toplum ve meslek kuruluşları özelleştirmeye karşı çıkarak “özelleştirmek iyi yönetmek değildir” görüşünü savunuyorlar. Dünya Bankası verilerine göre su piyasasının 1 trilyon dolara ulaşması, buna paralel olarak dünyanın dört bir yanında su özelleştirmelerinin gündeme gelmesi nedeniyle suda özelleştirmenin büyük firmalar tarafından gündeme getirilen bir zorlama olduğu iddialarına neden oluyor. Bu nedenle 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumu (http://www.worldwaterforum5.org) düzenleyicilerine göre “Su İçin Farklılıkların Birleştirilmesi” teması çerçevesinde bir bilgi alış veriş platformu; buna karşılık 2006 yılında Mexico City’de gerçekleştirilen 4. forumun ardından Meksika’da başlayan özelleştirme furyası nedeniyle de bazıları için bir alarm saati.
TeknoBülten’in bu sayısından su kaynaklarının kullanımı ile ilgili özet bilgi vermeye çalıştık. Başta da belirttiğimiz gibi, konunun ve problemlerin yalnız uzmanları tarafından değil, bu vazgeçilmez doğal kaynağın sahibi tarafından da her yönüyle anlaşılması ve tartışılması gerekiyor. Aşağıdaki bağlantılardan konuyla ilgili ayrıntılı bilgilere erişebilirsiniz.
http://www.unwater.org/
http://www.unesco.org/water/wwap/
http://www.unesco.org/water/wwap/wwdr/
http://www.un.org/millenniumgoals/
http://www.un.org/waterforlifedecade/
http://www.worldwaterforum5.org
http://www.dsi.gov.tr/
Tekno Bülten
Yıl:2008 Sayı:87 – 14 Nisan 2008