“Aralık ayının başında BM çatısı altında Kopenhag’da gerçekleşecek 15. Taraflar Konferansı halkları bir gün dönümünün eşiğine, insan ve doğanın geleceğine dair önemli bir karar aşamasına taşıyacak bir süreci başlatacak. Yaşanan krizin faturasını yoksullara ve doğaya kesmeye hazırlanan egemenler”e karşı Çiftçi Sen, Ekoloji Kollektifi, Doğa Der ve Ekoder ortak çağrı yaptı.
DİPTEN GELEN DALGAYI BİRLİKTE ÖRGÜTLEYELİM…
Bugün küresel ısınma olgusunu inkâr etmekten daha vahim olan küresel ısınma sorununu ‘çözüyormuş’ gibi yapmaktır. G20, IMF-DB zirvesi ardından BM çatısı altında yolları ve kapıları halka kapalı bir buluşmayı bu kez de küresel iklim krizini konuşmak için yapıyorlar. Sihir gösterisinin ışıltısından sorumluları göremeyeceğimizi sananlar; kentlerden, tarım politikalarından, savaşlardan, yoksul ülkelerin borçlarının silinmesinden, emekçilerin terlerinin karşılığından, göçlerden, işsizlikten, kamusal sağlık ve eğitim politikalarından söz bile etmeden iklim değişikliğinden yakınanlar, vaat edilen dünyanın parıltısına davet edecekler bizi bir kez daha. Gelin, Dünya İklim Pazarına karşı dalgayı birlikte üretip, yönetelim…Küresel iklim değişikliği bildiğimiz havaları silip sürüyor. Tohumlarımızı yok ediyor, tarlalarımızı gdolara tutsak ediyor. Fosil yakıtlarla sular yok ediliyor. Sellerin, kuraklığın, soluduğumuz havadaki salgın hastalıkların sebebini biliyoruz. Kentleri boğan, insanları alışveriş merkezleriyle yok eden, bu pespaye hijyen kültürünü, bu dünyayı tanıyoruz. İşte bu iklim değişikliği dünyası karşısında biraz daha dişimizi sıkmamız isteniyor. Yeşile boyanmış dosyalarından yeni tüketim reçeteleri çıkarıp, bir kez daha krizi aşmaktan söz ediyorlar. İklim değişikliğini karbon pazarlığına indirgeyen devletler ve STK’lar Kyoto Protokolü ile vaat ettiklerini bile sağlayamamışken, sürece Kopenhag’da başka bir ivme vermek niyetiyle Aralık ayında buluşuyor. İklim krizini çözme iddiasındaki egemen siyasetçilerin bayatlamış vaatlerine kanmıyoruz. Petrol ve kömür madenciliğinden söz etmeksizin sera gazları “uçuculuğunda” egemenlerin sunduğu çerçeve, iklim değişikliği sorununu görünmez kılan ideolojik bir yönlendirmedir.
Bizler, küresel ekonomik krizi de kapsayıp aşan büyük dalgayı yani kapitalizmin yarattığı ekolojik krizi sistemin acınası can yeleklerine dolanarak beklemenin bir faydasının olmayacağının farkındayız. İklim değişikliği sorunu “verimlilik ve enerji kaynak çeşitliliği /dönüşümü” ile çözülebilecek tali bir sorun değildir. Kapitalizmin yapısal bir sorunudur. Bu nedenle sadece liberal ekonominin sınırları içinde bir öneriler kümesi ile bu sorun aşılamaz. Gündelik, yaşamsal alışkanlıklarımız, gerçeklik ve beklentilerimiz, tüketim toplumunun her boyutu ile sorgulanması, kapitalist üretim tarzının değiştirilmesi, devrilmesi gerektiği aşikârdır.
Şirketlerin kârlarını çoğaltmayı savunan ve sermayenin ‘büyümesini’ canlı yaşamının üstünde tutan egemen piyasacı yaklaşımın hegemonyasında şekillenecek bir ‘çözüm’ün şimdiye kadar olduğu gibi treni sallamaktan başka bir etkisinin olmayacağını biliyoruz. Sermayenin iklim krizinin maliyetini tüm krizlerde olduğu gibi yine doğaya, emekçilere, yoksullara, kadınlara, ezilenlere fatura etmeye çalışacağını biliyoruz. Konferansta soluduğumuz havanın dahi alınır-satılır-kirletilebilir bir metaya dönüşmesinden endişe ediyoruz. Bu nedenle borsalarında satılığa çıkmış vicdanlarına, tarihin acımasız sayfalarına mahkûm ettiğimiz egemenlere, çektiğimiz acıları unutmadığımızı haykırmalıyız.
Aralık ayının başında BM çatısı altında Kopenhag’da gerçekleşecek 15. Taraflar Konferansı halkları bir gün dönümünün eşiğine, insan ve doğanın geleceğine dair önemli bir karar aşamasına taşıyacak bir süreci başlatacak. Yaşanan krizin faturasını yoksullara ve doğaya kesmeye hazırlanan egemenler çağımızı sürükledikleri felâketin faturasını da kesmek için toplanadursunlar, bizler heyecanlarımızı ateşe verelim, ekolojik krize karşı yeni bir dünya kurmak için yollara düşelim.
Bu çağrı küresel egemenlerin iklim değişikliği senaryosuna karşı büyütülecek bir protestonun çağrısı değildir yalnızca. Bu adalete, eşitliğe, kır ve kent emekçilerine, ezilenlere yani yaşanan krizin tüm mağdurlarına yeni bir dünyanın kurulması için çalışmaya yapılan çağrıdır. Bu çağrı, iklim krizinin salt atmosferik bir değişimin değil, yaşatılan küresel bir yıkımın veçhesi olması nedeniyle enternasyonal bir çağrıdır. Bu çağrı kolektif çalışmanın derin nefeslerini ciğerlerinde hisseden, gücünü emekten, doğadan, tohumdan, topraktan, yaşamdan yana yapanlara yapılan çağrıdır. Aralık ayı boyunca güce güç katacaklara, kor ateşini harlayacaklara çağrıdır. Bu süreçte yeryüzündeki tüm ezilenler egemenlerin politikalarını desteklemek, egemenler arası bir kanada destek olmak ya da hükümet ve çokuluslu şirketleri ikna etmeye yönelik STÖ lobiciliği yapmak için değil iklim krizine karşı kendi çözümlerini seslendirmek için alanlara çıkacak.
Dünya İklim Pazarına karşı dalgayı birlikte üretmek ve yönetmek için bir çağrıdır bu.
İklim değişiminden en olumsuz etkilenecek coğrafyalardan birinde yaşamakta olan bizler tüm dünyada Aralık ayı boyunca gerçekleşecek bu muhalefet dalgasına sesimizi katmak, iklim krizinin çözümünün ancak toplumsal eşitlik ve adalet ilkeleri çerçevesinde olabileceğini haykırmak, dipten gelen bu dalgayı örgütlemek için sizleri yapabileceklerimizi tartışmaya çağırıyoruz. Dipten gelen dalga, Türkiye’yi enerji koridoruna çevirerek, HES’leri, Çimento Fabrikalarını, katı atık yakma tesislerini, termik santralleri bu ülkeye reva görenlere karşı direnecek ortak cephenin adıdır. Dipten gelen dalga, nükleer enerjiye karşı direnenlerin, gıdaları çalınan yoksulların, tohumları ve toprakları işgal edilen köylülerin, genetiği değiştirilmiş organizmalarla bedenleri ele geçirilen kentlilerin, baz istasyonlarına karşı sağlıklarını savunanların, otomobile boğulmuş şehirlerde uzayan kuyrukların, evsizlerin; altın madenciliğine karşı bu dünya bizim diyenlerin yaşamı yeniden kurmak için mücadele edenlerin ortak zeminidir.
Kentleri ve kırı birbirinden kopartarak yaşanmaz kılanlara karşı havayı, suyu, toprağı ve emeği özgürleştirmek için şimdi diptekileri bir araya gelmeye çağırıyoruz. Kendi dayanışma ağlarımızı kurmak, kendimizi besleyebilecek hale gelmemiz bir fantazi değil bir zorunluluktur. Otomobile dayalı tüketime karşı başka bir şehir mümkün demek için, suyu, tohumu ve gıdası ellerinden alınan bir yaşama mahkûm olmadığımızı, kendi enerjimizi yaratabileceğimizi göstermek için dipten gelen dalgayı örgütlemeye çağırıyoruz. Hes’lere, termik santrallere, nükleer enerjiye mahkûm olmadığımızı haykırmak için; Kentlerimizin eteklerini paketleme endüstrisi haline gelen TOKİ’lerden kurtulabileceğimizi, yaşamımızı otobanlardan geri talep edip kendi sebzemizi meyvemizi yetiştirebileceğimizi, yeme, içme, giyinme alışkanlıklarımızı değiştirebileceğimizi göstermek için bir araya gelmeye çağırıyoruz. Kapitalizmin üretim ve tüketim alışkanlıklarına karşı direnenleri bir araya gelmeye çağırıyoruz. İklim değişikliği sorununu tam da bu hattan inşa edebilmek, gdolara dur demek, yürünecek yolu yaratmak için bir araya gelmeye çağırıyoruz.
Ekoloji Kolektifi / Çiftçi sen / Doğader / Ekoder
ARALIK 2009