Ekoloji domino taşıdır. Dokunursan yıkılır, dağılır gider.
Çiftçi kadın anlatıyor. “Bu sene don olmadı, böceklerle nasıl baş edeceğiz? Bahçemizi ürünümüzü böceklerden nasıl koruyacağız” diyor.
Nedenini sordum. “Böceklerin yumurtalarının bir kısmının canlılığı donla birlikte telef olur, böcek az çıkar, onunla baş edilebilir.” Donun ekolojik dengedeki rolünü öğrendim.
Bu yıl yağış rejimi düzgün işlemedi. Buğday ekimi yapıldıktan sonra buğdayın ihtiyaç duyduğu yağmur yeterli yağmadı. Bu sıralar yağması gereken, toprağı kaplaması gereken kar henüz gökten toprağa, olması gereken yerlere inmedi. Toprağın gözeneklerinin gözü göğe çevrilmiş bekliyor. Nisan ve mayıs aylarında beklenen yağmur yağmazsa birçok bölgede tarlaya hasat için biçerdöver değil, traktör girer; toprağı gelecek sezonun üretimi için sürer, işler.
Yalancı bahara aldanan çiçek açan meyve ağaçlarını tanrı dondan korusun. Düşünmesi bile kötü, dillendirmek ise başlı başına bir azap. Yağış istikrarsız vesselam!
Bitkisel üretim yapan çiftçilerin gözü gökte, canı burnunda, eli böğründe…
Üzgünüm. Yağış istikrarsızlığını sürdürürse, çiftçiler karalar bağlar, gerçek bu. Bunca derdin, belanın, kasavetin içinde, şirketleri düşünüp onlar için kazanç alanları yaratmaya çalışırken, sizi düşünmez hükümet(!) Bilesiniz.
Yurttaşlar için gıda sorunu var mı, olacak mı? Endişeye gerek yok, olmaz!
Neden?
Üretimde başarısız olsa da Allah’tan ithalatta tecrübe kazanmış bir Tarım Bakanlığımız var, sorunu çözer(!). Endişeye mahal yok, tüketici yurttaş! Telaşa kapılmayın.
Nasılsa Tarım Bakanlığı gibi bir ithalat örgütümüz var. Dünyanın her yanına kol kanat salmış, sarmış sarmalamış dünyayı.
Bakın;
Armut, elma, kuru fasulye, nohut, kuru soğan, patates, kereviz, salatalık, kırmızıbiber, çay, yulaf, arpa, buğday, kavun, karpuz, kabak, havuç, nar, bezelye, sarımsak burada sayamayacağım daha bir dolu ürün alıyoruz dışarıdan.
Hayvanlarımız için saman ithal ediyoruz. Canlı hayvan, lop et, karkas et getiriyoruz dışarıdan.
İthal ettiğimiz ürünlerin bizim beslenme kültürümüzde yeri var mı? Elbette! Atadan, dededen, dedelerimizin dedelerinden bu yana.
Bunlar Türkiye’de yetişebiliyor mu? Alası üretiliyor(du).
Niye üretmiyoruz?
Çünkü üretme konusunda örgütlenmiş değiliz. İthalat konusunda örgütlüyüz. Hem de öyle böyle değil; esaslı örgütlenmiş durumdayız.
Bu konuda tüm ülkelerle güçlü ilişki ve bağlantılarımız var. İthalat konusunda ahtapotun kolları gibi bütün dünyayı sarıp sarmalamış durumdayız. Evelallah güçlüyüz!
Peki, üretmiyoruz ne olacak? Üretim için örgütlenemediğimiz zaman çiftçiler üretemez. Varsın çiftçiler üretmesin, onlar olmazsa da olur diyebilir miyiz? Hayır, diyemeyiz!
Neden?
Çiftçiler ekolojinin bekçisidir de ondan…
Onlar olmaz, yani çiftçiler üretmezse, onlara ürettirilmezse işte o zaman iklim de istikrarsızlaşır.
Merada hayvan yetiştirmezsen, merana hor bakarsan karbondioksiti nerede depolayacaksın?
Dünyayı fır dönüp ürün arar, getirirsen o ürünlerin geldiği yerden Türkiye’ye getiren araçlar getirene kadar oksijen mi üretir, yoksa havayı mı kirletir. İklimi istikrarsızlaştırmaz mı bütün bu ithalat politikaları…
Endüstriyel tarımda kullanılan kimyasallar, termik santraller, jeotermal santraller, nükleer santraller, rüzgâr enerji santralleri yağış rejimini aleyhte değiştirmez, istikrarsızlaştırmaz mı? Değiştirir, istikrarsızlaştırır!
Ne yapmalı o zaman?
İklim ile domino oyunundan vazgeçin, vazgeçelim ki; iklim güneşli yüzünü, sevinç gözyaşlarını ve kardan uyku tulumunu gerektiği anlarda ikram etsin bize.
Kaynak : Demokrasi – 16 Şubat 2018