Gıda krizi 2008 yılında dünyayı kavurdu ve sonra, 2009 yılında gıda fiyatları aniden düştü ve bir istikrarı yakaladı. Ancak çoğu gözlemci bu istikrarın geçici olduğu konusunda hemfikir. Kriz öteleniyor, geciktiriliyor. Geciktirilmiş gıda krizi, kısa ömürlü bir durum olmadığı için, kısa vadeli çözümlerle yatıştırılabilecek gibi de görünmüyor. Ulus-devletlerin müdahaleleri de yeterli değil, çünkü sorun sistemik ve küresel ölçekte birbirine bağlılık ilişkisiyle karakterize oluyor.2
Ekonomik kriz bir şekilde “yönetilebilir”. Faizlerle oynarsınız, finansal sistemde yeni düzenlemeler yaparsınız, yoksul ülkelerin boğazını sıkarsınız, tüketimi kışkırtırsınız, Dünya Ticaret Örgütü’nü ve diğer uluslararası kuruluşları yeni pazarlar açmaya memur edersiniz, vergi verenlerin parasıyla batıkları kurtarırsınız, kamu harcamalarını artırırsınız, daha da borçlanırsınız ve bir şekilde krizi boğarsınız. Bir sonraki krize kadar…
Oysa şimdi, aklımız cebimizdeyken düşünmediğimiz, yönetilmesi o kadar kolay olmayan, “kriz” sözcüğünün hakkını veren krizlerle karşı karşıyayız! Dünya Ekonomik Forumu’nun koridorlarında endişeyle konuşulan “reel kriz üçgeni” bunların başında geliyor: Küresel gıda, enerji ve çevre krizleri… Bunlar, reel meta üretimini, çevre gibi maddi koşullarla etkileyen alanlar ve hepsi birbirine bağlı…
Açıkçası gıda krizi, 2008ʼde biraz da doğanın yardımıyla bastırıldı. Havalar iyi gitti, üretim arttı, gıda stokları yeterli düzeye ulaştı. Ekonomik krizin de fiyatların inmesine bir miktar yardımı oldu. Ama asıl yapılan, endüstriyel tarım ile ilgili müdahalelerle gıda krizini geciktirmekten başka bir şey değildi. Kriz, küresel ölçekte sübvansiyonlarla, endüstriyel tarım teşvikleriyle, devlet alımlarıyla, fiyat düzenlemeleriyle, kısacası çeşitli müdahalelerle geciktirildi. Ama bu müdahale politikasına başvurulduğunda, ekonomik krizin reel ekonomi üzerinde bu kadar derin sonuçları olacağı tahmin edilmiyordu. Dolayısıyla gıda krizinin “yönetiminin” sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Nitekim son zamanlarda yeni bir krizin tetiklenebileceğine yönelik kuşkular arttı. Bu yaz bir çok bölgede oldukça kurak geçti. Dünya gıda rezervlerinde ciddi bir azalma var. ABD çok sıcak bir yaz yaşadı. Önemli tarım üreticileri, Rusya ve Brezilya dâhil, birçok ülkede kuraklık görüldü. Kanada ve Avrupa ağır yağış aldı ve mahsullerin çoğu telef oldu. Buna Rusyaʼyı mahveden yangınları ve Pakistan’daki sel felaketini de ekleyin. Gıda stokları dramatik bir seviyede. ABD Tarım Bakanlığı, ülkenin gıda stoklarının son 14 yılın en düşük seviyesinde olduğunu açıkladı. Küresel ölçekte, mısır, buğday ve pirinç başta olmak üzere gıda üretiminde büyük sorun var. Tahılda yaşanan sıkıntı, et üretimini de olumsuz etkiledi. Fiyatlar tüm borsalarda yükseliyor.
Gıda borsaları alarm vermeye başladı bile. 2007-2008 krizinin bir tekrarından korkuluyor. Morgan Stanleyʼden Tyson Foodʼa, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nden Dünya Bankası’na herkes krizin eşiğinde olduğumuz konusunda hemfikir. Böylesi bir kriz, 2008ʻden bu yana süren küresel ekonomik krizin verdiği hasarlarla birleştiğinde iki yıl öncekinden çok daha dramatik sonuçlar doğurabilir.3
Dünya Bankasıʼnın “Gıda Fiyat Endeksi” ve “Gıda Meta Göstergeleri”ne bir bakalım:
Görüldüğü gibi fiyatlar, Mayıs 2009’dan beri düzenli olarak, Mayıs 2010ʻdan beri ise üstel olarak artıyor. Gıda Fiyat Endeksi Ağustos – Kasım 2010 arasında %17 yükseldi ve şu anda Haziran 2008’de gördüğü zirvenin sadece %8 altında. Önde gelen tahıl üreticisi ülkelerde yaşanan kötü hava koşulları, buğday, mısır ve pirinç fiyatlarını daha da artıracak. Bunun sonuçları, her ülkede yerel tarım üretimi, subvansiyon politikaları, ekonomik dışsallıklar gibi etkenlere göre farklı olacak. Ama fiyatlarda küresel ölçekte iki haneli artışlar bekleyebiliriz.
Kısacası durum kötü. Daha da kötüsü bu krizi bastıracak ekonomik koşullar, 2008 küresel ekonomik krizinin etkileri hala sürdüğü için, ufukta görünmüyor. Daha önce de söylediğim gibi, fiyatlar zaten bastırılıyordu. Geciktirme politikasının sonuna geldik. Şimdiye kad
ar yapılan konjonktürü yönetmeye çalışmaktan başka bir şey değildi. Müdahaleler asla sistemik çürüme ile ilgili olmadı. Bunun nedeni ise basit: Endüstriyel tarım daha karlı ve artık devasa bir sektöre dönüşmüş bu alanda tahmin edilebileceği gibi çokuluslular hâkim. Bu çokuluslular güçlerini enerji, farmakoloji, finans gibi alanlardaki kardeşleriyle birleştirerek hiç bir ulus-devletin kafa tutamayacağı bir deve dönüşmüş durumda.
Ama işin ironik yanı, gıda fiyatlarındaki yükselme ve bunun tetikleyeceği gıda krizi bu dev için daha fazla karlılık anlamına gelmiyor. Tersine pazarları daralıyor ve kar oranları düşüyor. Gıda krizi bu devi de vuruyor; krizde en büyük sorumluluk onda olsa bile. (Devam edecek…)
FAO (2010), The State of Food Insecurity in the World 2010, Food and Agriculture Organization, Roma,
2010, http://www.fao.org/docrep/013/i1683e/i1683e.pdf 2
Meyer, Gregory (2010), “Soaring prices threaten new food crisis”, Financial Times, 08.10.2010, http://
www.ft.com/cms/s/0/12b06cee-d300-11df-9ae9-00144feabdc0.html#axzz16nyODbGK 3
World Bank, Food Price Watch (December 2010), http://siteresources.worldbank.org/INTPOVERTY/
Resources/FoodPriceWatchDec2010.pdf 4
Kaynak : Emek Dünyası – 23 Ocak 2011