Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (Çiftçi Sen) çay, tütün, hububat, fındık, ayçiçeği, zeytin, üzüm üreticileri ile hayvan yetiştiricilerinin kurduğu çiftçi sendikalarının üst kuruluşu olarak 21 Mayıs 2008’de Ankara Valiliği’ne kuruluş başvurusunu yapmıştı. Çiftçi-Sen, kendisini oluşturan sendikaların ve tüm üreticilerin hak ve özgürlüklerinin gerçekleşmesi, kadın ve erkek üreticileri örgütlemek, aynı amaç içinde toplamak, üreticilerin ve insanlığın özgürlük içinde mutlu ve uygar bir yaşama düzeyine kavuşması, sosyal güvenliğin ve sosyal eşitliğin bütün gerekliliği ile gerçekleşmesi, her türlü sömürücülüğün ortadan kalkması, ekonomik ve sosyal çıkarlarını savunmak, sosyal, ekonomik ve politik kültürlerini geliştirmek, sözleşmeli üreticilikte çiftçiden yana taraf olma hakkını güvence altında tutmak, işsizlik ve sağlık tehditlerini ortadan kaldırmak ve tüzüğünde belirtilen diğer çalışmaları yapmak amacıyla kuruldu.
Ancak örgütlülüğünün üzerinden dört yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, ulusal ve uluslararası hukuktan doğan haklarını bugüne dek kullanamamış, sürekli ve sistemli bir biçimde baskı altında tutulmuştu. Çiftçi-Sen hakkında 2009 yılında kapatılma davası açılmış, bu davada, davanın görüldüğü iş mahkemesi, işçi ve işveren statüsünde bulunmayan üretici niteliğindeki çiftçilerin sendika veya üst birlik kuramayacağına hükmetmişti. Ancak dava Yargıtay’a temyiz edilince iş mahkemesi yerine Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmeye başlanmıştı.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’nun kapatılması istemiyle Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada yerel mahkeme, Çiftçi Sen’in, işçi işveren sendikası niteliği bulunmadığı ve çiftçilerin sendika kurmasının mümkün olmadığı yönünde karar vermişti. Yargıtay’a Çiftçi–Sen tarafından yapılan temyiz başvurusu sonrasında, 11 Ocak 2013 günü açıkladığı kararında, çiftçilerin konfederasyon olarak örgütlenmesini engelleyecek bir iç hukuk kuralı bulunmadığını ve uluslararası sözleşmelerle de çiftçilerin örgütlenme haklarının güvence altına alındığını belirterek mahkemenin kapatma kararını bozdu. Dört yılı aşkın bir zamandır kır emekçilerinin sendikal /siyasal örgütlenmesi adına verdikleri mücadele önündeki yasal engeller böylece kalkmış oldu.
Çiftçi-Sen’in bunca yıllık mücadelesinin başlangıcında, onunla aynı kaderi paylaşan başka sendikalar da oldu. Spor-Sen, Emekli-Sen, Umut-Sen, Genç-Sen gibi sendikalar tıpkı Çiftçi-Sen gibi örgütlenme maceralarına engellerle başladılar. İş Kanunu’nun “işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçiler” arasındaki ilişkileri düzenleyen ve formel istihdam mantığına dayanan yapısı bu sendikaların kurulmasına izin vermiyordu. Alınan kararla bu çerçevenin en azından esnetilmiş olması son derece önemli.1 Bu kararla işkolu tanımlanmamış ya da işçi olarak görülmeyen milyonların sendika kurma hakkından mahrum bırakılması sorunu en azından çiftçiler açısından ortadan kaldırılmış oldu. Böylece belki de yüzyılın başından beri süregiden çiftçilerin bir sınıf olup olmadığı tartışmasına da Yargıtay son noktayı koydu.
Gerçi insanın aklına bin bir türlü soru gelmiyor değil. Ne oldu da Çiftçi-Sen, siyasi iktidar tarafından açılan ve yıllarca süren davalar sonucunda şimdi yasallaştı? Komplo teorilerinden öteye, gündelik pratikler ortada. Bir yandan, hükümetin yargının üzerindeki etkisi kanıta ihtiyaç duyulmayacak ölçüde kamuoyunca bilinen bir gerçek halini amış durumda. Diğer taraftan da varolan sendikalara karşı bile alternatiflerini üretmek konusunda son derece maharetliler. Bu tespiti yaptıktan sonra, bugün karşımıza çıkan yasallaşmanın, Çiftçi-Sen’in ve Çiftçi-Sen’i oluşturan sendikaların ulusal ve küresel çaptaki örgütlenme inadı ve iradesi ile kır-kent dayanışmasının mücadelemize bütünden bakabilmekle mümkün olduğunu gören militanların çabası ile mümkün kılındığının altını çizerek, ülkedeki sendikal örgütlenme konusuna bir göz atmak yerinde olacak. Elbette sorumuz baki; kanunun yürürlüğe girmesinin hemen öncesinde hızla kurulmaya başlayan işveren ve hükümet yanlısı güdümlü sendikalar, yanıta giden yolun taşları mıdır?
Güdümlü sendikacılığın en güncel örneklerinden biri 25-26 Ağustos 2012 tarihlerinde gerçekleştirilen 1. Olağan Genel Kurulu’nda delegelerin oybirliği ile HAK-İŞ’e katılma kararı aldığı Medya İşçileri Sendikası (Medya-İş) oldu. Sendika, ilk kutlama mesajını Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk’ten şu sözlerle aldı: ‘Umuyorum ki herkese örnek olabilecek bir sendika-işveren ilişkisini AA’da gerçekleştireceğiz. Bizim bu konuda ellerimiz açık. Tokalaşmaya, sarılmaya her zaman hazırız. Buradaki insanlarımız haberin kavgasını verirken, siz bizim arkamızdan ideolojik sendikacılık yaparsanız bizim yollarımız sizle ayrılır. Biz bu işte yokuz deriz. Bizim işimiz var çünkü. Büyük bir hayalimiz ve hedefimiz var. Bu hedef ve hayal peşinde koşarken biz, sizden ayağımıza bağ olmanızı istemeyiz. Biz, sizden destek istiyoruz.’
Sorumuza geri dönelim: 2008’den bu yana tarım, gıda ve ecza şirketlerine karşı çiftçiyi şirketlere bağımlı kılmayacak, ekolojinin prensiplerine uygun tarımı destekleyen, meraların gelişimi ve hayvancılığın sürmesi için meraların, otlakların, ormanların imara açılmasını engellemeye, tarım topraklarının amaç dışı kullanımının önünde durmaya çalışan, enerji yatırımı adı altında derelerin, yer altı sularının ticarileşmesini, üretici ve tüketici arasında eşitlikçi, katılımcı ve şeffaf alışveriş bağı kurmak üzere tüccar ve aracılar yerine doğrudan alışveriş sistemlerini, semt pazarlarını destekleyen, Büyükşehir Yasası, Su yasa tasarısı gibi kanunların getireceği zararları halkla paylaşan ve kır nüfusunun yüzde 7’ye düşürüleceği resmi olarak açıklanmış bir kırsal sosyo-politik düzlemde Çiftçi-Sen’in önündeki yasal engellerin kaldırılması ne anlama gelecektir?
Başbakan’ın bir zamanlar Fındık-Sen eylemi sırasında söylediği gibi ‘darbeci çetelerin yapamadığını köylüleri galeyana getirerek yapmaya çalışıyorlar’dan öteye bir anlayış geçerli olacak mı hükümet tarafında? Ya da son on, on beş yılda yoğun olarak gördüğümüz gibi yasaklı olan çiftçi örgütlenmesinin önü yasal olarak açıldıktan hemen sonra hükümet ve şirket güdümlü başka bir ‘ÖZ Çiftçi – Sen’ mi kurulacak?
Geleneksel mücadelenin her alanda ve düzeyde kapandığının açıkça görüldüğü günümüzde, çiftçilerin, köylülerin ve kırdan kente zorunlu olarak göç etmek durumunda kalmış veya kendi toprağında işçi haline gelmiş tüm kadın ve erkeklerin, kadın ve erkek, formal ve informal sektör emekçileriyle birlikte güvencesizliğe, esnek çalışmaya, görünmez emeğe karşı kendi öz örgütlerinin yönlendirmesiyle demokratik, ekolojik, eşitlikçi, sosyal ve küresel dayanışma içeren bir mücadele zemini yaratmaları zamanı geldi de geçiyor bile. O yüzden, Çiftçi-Sen’i desteklemek ve büyütmek, hepimizin sorumluluğu. Anlam dünyalarımız ve gündelik pratiklerimiz ile birlikte mücadele araçlarımızı da hükmedenlerin ellerine bırakmaya hiç niyetimiz yok.
Globalizamos La Lucha, Globalizamos La Esperanza2
Kaynak: antikapitalisteylem.org- 28 Ocak 2013