“Doğanın mantığı kapitalizmin mantığıyla uyuşmamaktadır.”
“Yediğimiz şey nedir? Nereden gelir? Soframıza nasıl ulaşır? Ve gerçek maliyeti nedir? Bu soruları sorduktan sonra başka konulardan bahsetmeye başlayabiliriz. Bu durumda kimsenin bize endüstrinin değil doğanın nimetlerini yediğimizi ve yediğimiz şeyin doğanın bedeninden başka bir şey olmadığını hatırlatmasına gerek kalmayacaktır.” diyor Michael Pollan, “Etobur Otobur İkilemi” adlı kitabında.
“Belki de duygusal komünizmin gıda konusunda dayanması bir tesadüf değildi. Sovyetler milyonlarca küçük çiftçiyi ve çiftliği saf dışı bırakacak kollektif endüstriyel tarım uygulamasına geçmişti. Ancak bu sistem bir gıda sisteminin yapması gereken şeyi (ulusun beslenmesi) hiçbir zaman başaramadı. Yıkılış sürecinde tüketilen gıdaların yarısı küçük çiftliklerden ve ev bahçelerinden geliyordu; Sovyet monolitinin yıkılmakta olan köşelerinde ve arsalarında, yasa dışı bir biçimde üretilmeye devam ediliyordu. Amerikan monolitinin derinlerinden seslenen George Naylor endüstriyel tarım konusunda konuşurken Amerika’da yükselen alternatif gıda sistemleri ‘Sovyet tarımının son günlerine’ benzetmişti. Monokültürleştirilmiş gıda sistemi insanların ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. “ sy 305
Diye yazan Pollan sosyalist değil, sağcı birisi, hem de New York Times’de yemek yazıları yazan türden.
Sistemin içinden sisteme son derece yıkıcı bir eleştiri getiriyor Pollan.
Yeyip içtiklerimizin peşine düşüyor. Hem güncel olarak hem de tarihsel olarak insan-yiyecek ilişkisini araştırıyor.
Avcı-toplayıcılık, tarım toplumu, sanayi devrimi, endüstriyel tarım, organik tarım ve nihayet permakültür. Bütün bunları karşılaştırmalarla, popüler bir dille anlatıyor. Kitap bir ziyafetle bitiyor. Bir sosyalist ütopyayla, bir çevreci ütopyayla, dostlarla masa başında yenen bir akşam yemeğiyle.
Hepimizin hakkı aslında bu değil mi? Hep berber yiyebilmek incirleri !!
Pollan kendi muhafazakar kimliğinden beklenmeyen bir davranışla mesela Jose Bove’ye övgüler yağdırıyor.
“Berry, Polyface’de gördüğüm manzaranın, dünya çapında kendisinin ‘toplu ekonomi’ olarak adlandırdığı ekonomik sisteme karşı yürütülen bir isyanın yerel görüntüsü olduğunu söyleyecektir. Peki neden bu isyanın anahtar taşı gıdadır? Çünkü birçok insan açısından küreselleşme tehdidinin karşısında bulunan değerleri gıda temsil etmektedir.”Sy. 303
“Gerçekten yerel olan bir tarımın sürdürülebilir bir tarım olacağı ortadadır. Yerel tarım en azından gıda sistemimizde yer alan birçok günahın kaynağı olan monokültüre dayanmayacaktır. “Sy. 307
“Tüketim eylemi tenzilden çok bir katkıya dönüştürülebilir.”Sy.309
“Organiğin ortaya çıkış nedeni, kendimizi doğanın mantığına uygun bir biçimde beslemek; ekosisteme daha çok benzeyen bir gıda zinciri oluşturmak ve verimliliği güneşten elde etmekti. Öteki türlü beslenme ‘sürdürülemez’ bir beslenme şekliydi. Bu kelime o kadar yanlış anlamlarda kullanıldı ki, ne olduğunu unutma eğilimine girdik. Sürdürülemez er ya da geç çökecek bir sistemin ifadesidir. Çiftçiler belirli bir noktaya kadar yeni bir gıda zinciri oluşturmayı başardılar; sorun süpermarketlerin beklentileriyle karşılaştıkları noktada ortaya çıkmaya başladı. Diğer bir çok alan gibi doğanın mantığı da kapitalizmin mantığıyla uyuşmamaktadır. “Sy.222
“Çiftçilik çok basit bir iştir. Gerçekten zor olan tarafı basit kalmasını sağlamaktadır.”Sy.227
“Bir avuç çimenlikle endüstriyel sistemden çok daha karmaşık bir yapı söz konusuydu. Bu çimenliğin karmaşıklığını algılayamama nedenimiz, bu karmaşıklığı bizim yapmamış olmamızdır.” 234
“Günümüzde toplumumuzun yarısından fazlasının satın almak durumunda kaldığı ama daha öncesinde bedava olan bir başka gıda da sudur.”290
“New York gibi bir yerin yerel gıda ekonomisi anlayışına nasıl adapte olabileceği kendisine soruduğumda bana verdiği cevap korkutucuydu : ‘Neden bir New York şehrimiz olsun ki? Bunun yararı ne?’ ”
Kitap Pegasus Yayınlarından çıkmış 500 sayfa kadar. Pek iyi bir çeviri değil. Çevirenler bir de yanlarına tarımdan anlayan birini alsalardı iyi olurdu.