Çiftçi-Sen gerek son dönemdeki doğal afetler nedeniyle, gerekse hükümetlerin politikaları nedeniyle yaşanan gelişmeleri değerlendiren bir basın açıklaması yayınladı. Et itahlinin yapıldığı bu günlerde hayvancılık konusuna da değinilen açıklamada bu temel konulardaki sounlar bir kez daha dile getirildi.
Açıklama şöyle:
Çiftçiler yağışlar nedeniyle tarlalarını saran hastalıklarla cebelleşiyor. Çiftçiler zor günler yaşıyor. Uygulanan tarım politikalarıyla yoksullaştırılmış, borç alarak ancak ekimini yapabilmiş çiftçiler kara kara düşünüyor. Hükümet yaşananları ne görüyor, ne duyuyor
Yağmur öncesinde devlet televizyon ve radyoları ile özel medyanın meteorolojik bilgileri dışında ne gibi önlem(ler) alınması gerektiği konusunda hükümet çiftçiye teknik bir bilgi desteği sunmadı/sunmuyor.
Seçimler geldiğinde oyunu veren, ürününü borsaya getirdiğinde brütün üzerinden vergisi ürünün parasından kesilen, üretim girdilerine yüksek özel tüketim vergileri koyan hükümet çiftçilerin yaşadığı bu konuda sessizliğini koruyor; kılını kıpırdatmıyor. Çiftçiler ürününü yüzde 40 düşük fiyatına satarken telafi edici destek vererek soruna neden çözüm olmuyor?
Her fırsatı politik kazanca dönüştüren hükümet G-20 toplantı sonrasında da aynı tutum içine girdi. Ekranlarda gözünü gözümüzün içine dikerek 20 gelişmiş ülke içinde 17. sırada olduğuyla böbürlenen Başbakan çaresiz duruma düşmüş çiftçisini hiç ama hiç görmüyor. Gelişmiş 20 ülke içinde 17. büyük ekonomiye sahip olduğu söylenen Türkiye’de çiftçilerin durumu perişan.
Buğdayı ele alalım. Zamansız yağan yağmur buğdayın kalitesini bozdu. Buğdaylar başta pas hastalığı olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalandı; çiftçinin insan besini (un) olsun diye ektiği buğday yerine şimdi hayvan yemi oldu. Çiftçiler kalitesi bozulan buğdaylarını yaklaşık yüzde 40 daha düşük fiyata satmak zorunda kalıyor.
Buğday taban fiyatı diye açıklanan fiyat neden tavan fiyat oluyor? Buğday fiyatı neden taban fiyatın altında satılıyor da hükümet seyrediyor? TMO önünde kuyruklar kilometrelerle ifade ediliyor, buğday taban fiyatı tavan fiyat olmuş bunu çözemeyen bir devletin başındaki hükümet nasıl gelişmiş 20 ülke içindeyiz diye şişinebiliyor?
Ya,tütüncülerin hali! TEKEL özelleştirildi. Tütün destekleme alımları yapacak piyasayı düzenleyecek (regüle edecek) bir kurum artık yok. Tütün üreticisi çiftçiler şirketlere sözleşmeli üreticilik yapmak zorunda bırakıldı. Eğer TEKEL destekleme alımlarında olsaydı bir kilo tütünün fiyatı 30 lira olacaktı. Şimdi çiftçiler bir kilo tütünü şirketlere 8 liradan satmak zorunda kalıyor. Ardaki fark olan 22 lirayı şirketler cebine atıyor. Çiftçinin bu sözleşmeli üretimle yoksullaşmasında 20 gelişmiş ülke içindeki devletin hükümeti nerde?
Onu da biz; Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak söyleyelim: Çiftçilerin haklarını aramak için Anayasal hak olarak kurdukları sendikalarının elini kolunu bağlamak için onlara dava açmakla meşguller.
Şimdi tütünlerde mavi küf-mavi benek hastalığı çıktı. Bu süreçte şirketlerin elemanları tütün üreticisi çiftçileri uyarmadılar. Bilgi desteği vermediler. Tarım Bakanlığı da elemanları aracılığıyla uyarmadı, bilgi desteği sunmadı. Şimdi sözleşmenin alıcı tarafı olan şirket ben bu hastalıklı tütünü almam diyor. Peki, tütüncünün hali ne olacak? Bilgi desteğinde, üretim girdisi temininde, ürününün pazarlamasında devleti çeken hükümetler; her derde devadır diye sunduğunuz serbest piyasa niye çiftçinin sorununu çözmüyor şimdi? Hani çözecekti!
Domates üretici çiftçiler, feryat figan içinde. Çiftçinin domateslerini domates güvesi (Tuta absolata) sarmış. Perişan haldeki domatesçilerin yanında da gelişmiş 20 ülke içinde 17. sıradaki devletin hükümeti ve onun Tarım ve Köyişleri Bakanı yok!
TEKEL’e bağlı suma fabrikaları kapatıldığından bu yana üzüm üreticisi çiftçiler, kan kusup kızılcık şerbeti içiyorlar. Üzümlerde mantar hastalığı almış başını yürümüş. Bu aşamaları takip edip bilgi desteği sunması gereken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı görevini yapmamış, görev kusuru işlemiş, hükümet hiçbir şey yokmuş gibi sessizliğini koruyor. Bakan da “dokunul(a)maz bakan” muamelesi görmeye devam ediyor.
Mersin’de üzüm fiyatı 30 kuruşa düşmüş, ortada sorunu çözecek Tarım ve Köyişleri Bakanı adeta yok. Biyogüvenlik Yasası’na şirketlerin GDO’lu ürünlerini koydurtmak için çırpınan Tarım Bakanlığı söz konusu çiftçi olunca ortadan kayboluyor, kendini unutturuyor. Unutulduktan sonra Türkiye tarımı gelişiyor diye doğru olmayan sözleriyle, yanılsama yaratan rakamlarıyla ortaya çıkıyor.
Buna halkımız “mal sahibi mülk sahibi nerde bunu ilk sahibi?” diyor. Bu nedenle Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak diyoruz ki; bu ülkenin ilk sahibi olan köylüler, çiftçiler yoktur; yok ediliyorlar. Türkiye yerli ve yabancı büyük tarım, ecza ve gıda şirketleri tarafından yönetiliyor artık!
1983’lerde 83 milyon 400 hayvan varlığına sahip olan Türkiye’de hükümetlerin uyguladığı çiftçi karşıtı, şirket yanlısı politikalarla şimdilerde 37 milyon hayvan varlığına kadar geriletildi. Bu yıl Türkiye vatandaşına et yedirmek, bu amaçla et satın almak için ülke ülke dolaşıyor.
Evet, Çiftçi Sendikaları olarak tüm halkımızı ve hükümeti uyarıyoruz. Türkiye elbette büyük potansiyeli ile büyük devlet olmaya layık bir ülkedir. Çiftçilerini her türlü eza, cefa ve sömürüyle yüzüstü bırakan, bu küçük sorunları çözemeyen, işlenen görev kusurlarını gideremeyen, hep şirketlerden yana olan, gıdada ülkeyi kendine yeterlilikten çıkaran hükümetler sonun başlangıcını yaparlar. Yıkılan medeniyetler incelediğinde nedenin gıdada kendine yetersizlikten kaynaklandığı kolaylıkla görülebilir.
Saygılarımızla
Abdullah AYSU
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
(ÇİFTÇİ-SEN)
Genel Başkanı
Ali Bülent ERDEM
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
(ÇİFTÇİ-SEN)
Genel Sekreteri