Kendini bağımlı GDO’lu tohum/ürün pazarına çevirmek için çırpınıp duran Türkiye, önce ağustos ayında 648 sayılı KHK ile meralarını yapılaşmaya açtı.
Ve mera, yaylak, kışlak ve otlak gibi bedava yem kaynağı doğal alanlarda gözünü toprak bürümüş yapı sektörüne izin çıkartıldı. İlginçtir Türkiye Yem Sanayiciler Birliği de elini hızlı tutarak Biyogüvenlik Kurulu’na ‘biz GDO’lu yem ithal etmek istiyoruz’ diye başvurmuştu…
Canlı hayvan ve et ithalatı her yıl misliyle artan Türkiye, meralarını çimentoyla doldururken şimdi GDO’lu hayvan yemi ithalatının peşine düşmüştü…
Biyogüvenlik Kurulu da hemen süratle 100 bini aşkın ‘GDO’lu ürüne hayır’ itiraz dilekçesine rağmen GDO’lu 13 mısır çeşidine onay verdi…
Şeffaf yönetişim ya da kamunun karar süreçlerine katılımı retoriği ülkenin emperyal liberalizasyonu söz konusuysa yüz bin değil beş yüz bin dilekçe falan dinlemezdi…
Ekonomik müstemleke misali kendinizi GDO’lu pazar haline getirmek için önce yasal mevzuatınızı oluşturur, sonra GDO tekeli ABD, ‘ülkenizde GDO’lu ürün satana çok ağır ceza veriyorsunuz’ diye sizi uyarıyorsa cezalarınızı bile yeniden gözden geçirirdiniz…
Biyogüvenlik Kurulu’nun bu kararının dramatikliği küresel GDO firmalarının aralanan ithalat kapısından girişleri ve ülkede önlenemez GDO işgalini başlatmalarında yatıyor…
Böylelikle Türkiye’deki bütün canlı sistemin yani toprak-su-hayvan-bitki- tarım ve hayvansal üretim, insan vücudunun da hücreleri dahil GDO’yla doldurulması ve topyekun GDO taşıyıcısı olacağı sürece geçiliyor.
GDO’ya Hayır Platformu ülkemizde yetiştirilen mısır üretimine verilen desteğin son dört yıldır geriletilerek ‘ihtiyaç’ hasılı üzerine dünyada %71’i GDO’suz üretilen mısır yerine neden gidip %29’u GDO’lu üretilen mısırın ithal edildiğini çok haklı olarak sorguluyor…
Nişasta Bazlı Şeker üreticisi tekeller ise GDO’lu mısır ithalatına verilen izinle aşılan stratejik eşiği kutluyor olmalılar…
Ne de olsa gıda sektörünün bu insan sağlığına zararlı ama çok ucuz şekeri GDO’lu mısırdan elde ediliyor ve yapılan yatırımların hakkını vermek icap ediyor…
Öte yandan GDO’lu yemle beslenen hayvanların et, süt, peynir, tereyağı, yumurta dahil bütün ürünlerine GDO DNA’larının geçtiği bilimsel araştırmalarla ispat edilmiş olmasına rağmen bizim hangi ürünlerle GDO aldığımızı bilme hakkımız bulunmuyor…
Bu yetmezmiş gibi Radikal’de Hacer Boyacıoğlu’nun haberinde Biyogüvenlik Kurulu Başkanı önümüzdeki dönemlerde ‘gıda amaçlı GDO’lu ürünlerin’ ithalinin gündemlerinde olduğunu söylüyordu…
Yine aynı haberde ithaline izin verilen mısır çeşidiyle ilgili hazırlanan sosyo-ekonomik raporda besinler yoluyla alınan GDO’ların insan hücrelerine kadar taşınabildiği başka bir araştırmada hamile kadınlarda GDO parçacıklarına rastlandığı ve fetüslerinin kanına geçtiği belirtiliyordu…
Öyle ya emperyalist biyoteknoloji ürünü GDO’nun yayılmacılığı kadar yapıştığı ortamın hayatiyetini yok etmeden bırakmayacağını bilmek de artık bizim görevimiz değil mi?
Kaynak : Akşam – 3 Ocak 2011