GDO’lu ürünlerin sağlığa zararını kanıtlayan bilimsel deneylere her gün yenisi ekleniyor. GDO’lar bağışıklık sistemini etkiliyor, enfeksiyonlara ve alerjilere yol açıyor. Dr. Verkerk’e göre, erken ölüme de neden oluyor
GDO’lu ürünlerin temel sakıncası, insan sağlığına karşı olumsuz etkileri. Uzmanlara göre, GDO’ların yaratığı sağlık risklerinin başında antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşturmaları geliyor. GDO’lu ürünler, gıda olarak kullanıldığında insanlarda ve hayvanlarda toksik ya da alerjik etkiler oluşturuyor Genetiği deiştirilmiş genlerin, insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali de bulunuyor.
GDO’lu ürünlerin oluşturduğu sağlık risklerini doğrulayan bilimsel araştırmalara her gün bir yenisi ekleniyor. Örneğin, Brezilya fındığının bir geni, aşılanan transgenik soya fasulyesi, fındığa alerjisi bulunanlarda alerjiye neden oluyor. Rowett Enstitüsü’nde çalışan Arpad Pusztaria’nın deneyleri de, GDO’larla ilgili yeni kuşkular doğurdu. Pusztaria, çalışmasında genetik yapısı değiştirilmiş patateslerin fareler için toksik olduğunu, bağışıklık sisteminde bozukluklar, viral enfeksiyonlar gibi birçok etkileri bulunduğunu ortaya çıkardı. Genetiği değiştirilmemiş patateslerle beslenen fareler gayet sağlıklıydı. Sonraki deneyler, ortaya çıkan toksikliğin gen transferi yöntemiyle ilgili olduğunu kanıtladı.
Bir başka deney, besinler yoluyla aldığımız yabancı DNA’nın hücrelerimize taşınabileceğini ortaya çıkardı. Oysa yakın zamana kadar bu DNA’ların bağırsaklarımızda sindirilebileceği düşünülüyordu. Ancak deneyler aksini kanıtladı. Yabancı DNA’lara, dalak ve karaciğer hücrelerinde rastlandı ve virüs DNA’sının fare genomuna yerleştiği kanıtlandı. Hamile farelere yedirilen virüs DNA’sının, ceninin ve yeni doğmuş yavruların hücrelerine geçtiği belirlendi.
“GEN DEĞİŞİKLİĞİNİN NASIL YAPILDIĞI MUAMMA”
“GDO’ları üreten şirketlerin gen değişikliğini nasıl yaptığını bilmiyoruz” diyen Dr. Robert Verkerk, şöyle devam ediyor: “GDO’lu tarım ürünleri konusunda yapılan çalışmalar, insanoğlunun tarih boyunca gerçekleştirdiği ‘en kontrolsüz deneyler’ olarak kabul edilmeli. Bu tür üretim yapan firmaların reklam birimlerinin yaydığı havanın tersine, alakasız cinslerin genleriyle gıda maddelerinin genetik yapısının nasıl değiştirildiği bir muamma. Ama genleri değiştirilmiş yiyecekler ve genetik yapısı değiştirilmiş yemlerle beslenen hayvanlardan üretilen gıdalar insan sağlığı ve çevre için büyük tehlike. Bu konuda mücadele eden bilim adamları ve sivil toplum kuruluşları, tehlikenin gerçek ve ne kadar büyük olduğunun farkında. Fakat devletlerin ilgili organları bu gerçeği göz ardı ediyor.”
“SİVİL TOPLUMUN YARATACAĞI BASKI EN BÜYÜK KOZUMUZ”
Dr. Verkerk’in başkanlığı yaptığı Londra’daki Doğal Sağlık İttifakı (Alliance for Natural Health) tüketicinin GDO’lu ürünleri satın almama kararlılığını artırmak için mücadele ediyor. Verkerk, sivil toplum tarafından yaratılacak politik baskının, vücudumuzun ve çevremizin GDO’lu ürünlerin istilasına uğramasına karşı en büyük koz olduğuna inanıyor. İttifak yöneticileri, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde yaşayanlara, kanunları hatırlatarak şu uyarıyı yapıyorlar: “Satın aldığınız yiyeceklerin GDO’lu ürün içerip içermediğini anlamak için paket üzerindeki içerik bölümünü dikkatlice okuyun ve bu tür ürün içeren gıda maddelerini satın almayın.”
“AVRUPA UYANDI TÜRKİYE DE UYANSIN”
Dr. Robert Verkerk, son zamanlarda Avrupa’da rastlanan mor domateslerin çoğunun genetik değişikliğe uğramadığını söylüyor. “Genetik değişikliğe uğramış sebzeler de yaptılar. Ama bunlar sadece şov amaçlıydı” diyen Verkerk, şu yorumu yapıyor: “Genetik müdahale, sadece renk değişikliğine yönelik de olsa, biz bunun başka zararlı sonuçlar yaratabileceğinden endişe duyuyoruz. Asıl önemli olan, Türkiye’deki ve Avrupa’daki insanların, hayvancılık alanında kullanılan yemlerdeki GDO’lu ürünlerin varlığına uyanması gereğidir. Sadece organik olarak beslendiği sertifikaya bağlanmış etin tüketilmesi gerekir. Organik beslenen ve hormonlu iğneye tabi olmamış hayvanların eti ve ürünlerinin tüketilmesi sağlık için çok önemli. Avrupa bu konuda uyandı. Türkiye de uyanmalı. Organik hayvan ürünleri tüketmelisiniz. Avrupa’da sorun yok. Ürünlerin üzerine mutlaka organik olduğu ya da olmadığı belirtiliyor.
“GDO’LAR ORTALAMA ÖMRÜ KISALTIYOR”
Doğal Sağlık İttifakı Başkanı Dr. Robert Verkerk, GDO’lu ürünlerin içerdiği yabancı genlerin, beklenmedik metobolik değişimlere uğrayabileceklerini söylüyor. Yabancı proteinlerin, vücutta toksin üretebileceklerini belirten Verkerk, GDO’ların enfeksiyona, alerjiye, kansere, sakat doğumlara ve ortalama ömrün kısalmasına yol açtığını söylüyor.
Satın aldığımız gıdaların, GDO’lu ürünler içerip içermediğini nasıl anlayabiliriz?
Avrupalıların sadece paketlerdeki etiketleri okumaları yetiyor. Çünkü bu etiketlerin üzerinde ne kadar genetik değişikliğe uğramış olduklarının gösterilmesi mecburi. Eğer oran, 0.9’un üzerindeyse mutlaka pakette belirtilmesi gerekiyor. Bunun altındaki oran, organik oluyor. Amerika’da bu kadar açık uyarılar yok.
Avrupa’da bu bilinç nasıl oluştu?
Bunun sebebi, sayıları az da olsa bir grup gazetecinin konuya çabuk uyanmalarıdır. Kamuoyu bilincini erken uyandırdılar. Amerika’da bunu yapacak bir gazeteci çıkmadı.
GDO’lu ürünlerin yol açtığı sağlık riskleri neler sizce?
Bilim adamları bu tür tarımsal ürünlerle üretilen gıda maddelerinin pek çok yan etkisinin bulunduğunu düşünüyor. Organların ağırlık kaybı, büyüme güçlüğü, üremede azalma, bağışıklık sistemindeki zayıflama, enfeksiyonların mutasyona uğraması, alerjik ve toksik reaksiyonlar, besinlerin besleyici özelliklerindeki azalma ve erken ölümlerin bunların bazılarını oluşturduğuna inanılıyor.
‘Codex Alimenterius’ nedir?
Latince ‘gıda kodu’ anlamındadır. Uluslararası gıda standartlarına verilen genel addır. Codex sistemi, dünya ticaretinin geliştirilmek, kolaylaştırılmak, tüketicinin sağlığını korumak amacıyla 1963’te Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ortak kurulan bir komisyondur. 170 ülke Codex üyesidir. Codex tarafından belirlenen standartların yasal bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen, önemi gün geçtikçe artıyor. Gerekli durumlarda Dünya Ticaret Organizasyonu, gıda ve gıda ürünlerini kapsayan tartışmaları karara bağlamak için Codex standartlarına başvurur. Hükümetler arası bir birimdir.
Komisyona üye her ülkenin oy hakkı vardır. Örneğin Avrupa’nın hormonlu hayvan ürünlerini almadığı için ödediği cezalar bu yüzden. Codex’in sağlığa zararlı bazı ürünleri tasdiklemesi soru işaretlerine neden oluyor. Bu yüzden insanlar kendi sağlıkları için “Hayır” demeyi öğrenmeliler. Codex yönteminin tümü sorgulanıyor. Ama şimdi konuşulan en önemli nokta risk değerlendirmesi. Biz bu konu üzerinde çalışıyoruz. Teklif edilecek yeni standartları destekleyecek önemli bilim adamlarına ve mesajımıza sıcak bakacak ülkelere ihtiyacımız var. Az doz ilaçları tercih eden ülkelerin illa büyük ilaç üreticileriyle ticari ilişkileri olması gerekmiyor. Risk değerlendirmesini anlayabilen ülkelerin, dev ilaç şirketleriyle ticari çıkarları olanlar olabileceğini gözledik. Bunların arasında gelişmekte olan ülkeler de var. Çığ etkisi yaratabilmek için bazı anahtar ülkelerle ortak çalışmalarımız var.
Neredeyse 20 yıldır pazarın en verimli süt üreten hayvanları olan Hollanda ineklerinin, genetiği değiştirilmiş olabilir mi?
Hayır, onların bu özelliği genetik olarak değiştirilmelerinden değil. Yine Monsanta firması tarafından üretilen rBGH hormonunu almalarından kaynaklanıyor. Bu bir büyüme hormonu. Bu sayede benzerlerinden yüzde 30 oranında daha fazla süt üretiyorlar.
Bu ineklerin ürettiği sütün insana zararı var mı?
Bir teoriye göre, Teksas’ta üretilen sığırlarda kullanılan büyüme hormonu, Teksas halkının obez olmasına yol açan en önemli etken. Avrupa Birliği, on yıldır hormonlu etlerin ithalini engellemeye çalışıyor. Tabii bunu halk için değil, Avrupa’daki hayvancılığın korunması için yapıyor.
Codex Alimenterius, komisyonu hayvanlarda kullanılan büyüme hormonunun zararsız olduğunu savunuyor. Avrupa Birliği, hormonlu hayvan etlerinin ithalatını yapmadığı için ABD’ye yılda 116 milyon dolar, Kanada’ya 11 milyon dolar ceza ödüyor.
GDO’lar mı, hormonlular mı daha zararlı?
Bu elmayla armutu mukayese etmek gibi. Tabii ki GDO’lu ürünler daha zararlı. Zaten bazı hormonlar genetik değişime uğradı.
Mesela sığırlarda kullanılan büyüme hormonu. Bu hormonu taşıyan sığırı yediğinizde siz de hormonu almış oluyorsunuz. Sığırlar sadece hormon iğneleri almıyor, aynı zamanda genetik değişime uğramış gıda da alıyor. Ve bu sağlığa çok zararlı
Sebzeler konusunda ne diyorsunuz?
GDO’yla üretilmiş çok az sebze var. Biyoteknoloji firmaları çok akıllıca davranıyor ve temel yiyecek maddeleri konusundaki faaliyetlerini gizliyor. Özetleyecek olursak, GDO’lu ürünler yüzünden hayat kalitemiz düştü. Çevrenin durumu giderek kötüleşiyor. Daha çok insan genç yaşta hastalanıyor.
GDO’lu tohumlar toprağı bozuyor mu?
Bunu doğrulayan direkt bir delile rastlamadım. Ancak bu tür ürünlerde sık kullanılan kimyasalların toprağa zarar vermesi, yani dolaylı bir etki yaratması mümkün.
milliyet-cadde