“Dünya Gıda Yardımı” gibi paketlerin bir önceki gıda krizinde hemen hemen hiç bir işe yaramadığını da gördük. Bu sistemde radikal bir değişiklik yapmak zenginlerin işine gelmiyor. Ama, tıpkı iklim krizi gibi, gıda krizi de sadece yoksulları değil, onları da vuracak.
2011ʼin ilk gününde, bu yılın ilk yazısını “gıda krizi” üzerine yazmak, inanın benim seçimim değil. Kötü haber için kusura bakmayın. Ama iki yıl önce yaşadığımıza benzer ve muhtemelen daha derin bir küresel gıda krizi yaklaşıyor. Kriz aslında başladı bile, ama henüz hepiniz hissetmediniz. Bunun nedeni dünyada kronik açlık çeken bir milyar insandan biri olmamanız olabilir. Bir başka nedeni ise, panik içindeki hükümetinizin konjonktürü yönetmek adına yaptığı geçici ayarlar da olabilir. Ya da dünya gıda devlerinin borsalar üzerindeki spekülasyonlarıyla bombanın saatini sürekli geriye almaları da olabilir.
G20, uluslararası kuruluşlar ve Birleşmiş Milletlerʼin sonuç vermeyecek çabaları da krizin etkilerini henüz hissetmemenizde bir nebze etkili olmuştur.
GIDA FİYATLARI ARTACAK
Mesela burada, Türkiyeʼde, Ak Parti hükümeti krizin etkilerini seçim sonrasına bırakmak için elinden geleni yapacak; bir yerlerden fon bulacak; bu arada tarım ve ilişkili sektörlerde yeni zenginler göreceğiz; fiyat artışı kontrollü ama yine de hızlı olacak… Ama er ya da geç biz de otuz yıldır bir tarım politikamızın olmamasının, küresel endüstriyel tarıma teslim olmamızın, kendine yeterlik kriterlerinden uzaklaşmanın bedelini ödeyeceğiz.
Yeni gıda krizi büyük bir olasılıkla 2011ʻin Mart ayında, bir önceki kriz sırasında vurduğu yoksul bölgelerde baş gösterecek. Sonra da her bir bölge ve ülkenin özgül koşuluna göre küreye yayılacak. Adına “küresel gıda güvenliği” denilen yeni bir “küresel polis devleti”nin doğduğunu göreceğiz. 2008ʻde BM Barış Gücü Haitiʼye sadece “barış” için müdahale etmemişti. G7 ülkeleri on yıldır bu alanı harıl harıl fonluyor. Obama Hükümeti sadece geçen yıl 3,5 Milyar Doları bu işe ayırdı. Çin, Rusya, Fransa, Almanya, İngiltere de onu izliyor. Çokuluslu gıda devleri de bu fona katkıda bulunuyor. Bu “güvenlik”, kriz patladıktan sonra, dünyanın zirvesini korumak için devreye girecek. Ama işe yarayacak mı, göreceğiz…
2007 – 2008 gıda krizi, küresel ölçekte bir reel kriz patlak verdiğinde neler yaşanabileceğinin önizlemesini sunmuştu. Bu dönemde yıllık fiyat artışı mısırda %31, prinçte %74, soyada %87, buğdayda %130 olmuştu.
2008 baharında bir çok ülkede kanlı isyanlar baş gösterdi. Mısır’da, gıda fiyatlarındaki artışı ve ücretlerin düşüklüğünü protesto eden kitleler polisle çatıştı ve olaylar bir genel grev niteliğine büründü. Gıda fiyatlarının %50 yükselmesi sonucunda çıkan olaylarda Haiti’nin Les Cayes şehrinde en az dört kişi öldü; Port-au-Prince sokakları günlerce yandı; BM Barış Gücü müdahale etti. Fildişi Sahilleri’nde çıkan olaylarda çok sayıda kişi yaralandı. Yüksek petrol ve gıda fiyatlarını protesto eden halk Kamerun’da son 15 yılın en kanlı isyanına kalkıştı; dört günde kırk kişi öldü. Mozambik’deki olaylarda dört kişi öldü, yüzden fazla kişi yaralandı. Tüm gıda ihtiyacını ithal eden Senegal’in Dakar şehrinde şiddetli protesto gösterileri yaşandı. Yemen’de yüzlerce kişinin tutuklanmasıyla sonuçlanan olaylar beş gün sürdü. Moritanya, Bolivya, Endonezya, Meksika, Hindistan, Burika Faso ve Özbekistan’da da benzeri isyanlar patlak verdi. Dünya Bankası, gıda fiyatlarındaki artışın en az 33 ülkede istikrarsızlık yarattığı uyarısında bulundu.1
KRİZİN NEDENLERİ TARTIŞILIYOR
2007 – 2008 gıda krizinin nedenleri hala tartışılıyor. Ama en geniş kesimlerin üzerinde uzlaştığı bir dizi neden sayabiliriz: 2006 sonunda tohum üretici ülkelerde görülen sezon dışı kuraklık ve petrol fiyatlarındaki ani yükseliş krizin tetikleyicisi oldu. Petrol fiyatları, gübre, gıda taşımacılığı ve endüstriyel tarım maliyetlerini artırdı. Gelişmiş ülkelerde tarımsal yakıt kullanımındaki hızlı artış bir başka sebep olarak sayılabilir. Tarım üreticisi ülkeler tarımsal yakıt üretimine ağırlık verince gıda arzında küresel bir azalma oldu ve, mısır, şeker kamışı ve bitkisel yağ üretiminde tarımsal yakıt payı hızla arttı. Bu da gıda fiyatlarının yükselmesine neden oldu. Asya orta sınıf nüfusunun beslenme alışkanlıklarının daha çeşitli bir ürün yelpazesine doğru yönelmesi de gıda fiyatlarının yükselmesinde etkili oldu. Örneğin Çinʼde kişi başına yıllık et tüketimi 1980ʻde 20 kg. iken, bu miktar 2007ʻde 50 kg.a yükseldi. 1 kg. buğday üretimi için 1000-2000 lt. su kullanılırken, aynı miktarda etin üretimi için 10.000-13.000 lt. su kullanılıyor. Bu değişim tarım üretimi üzerinde ciddi etkilere sahip.
Nedenler bunlardan ibaret değil. Asıl üzerinde durulması gereken sistemik nedenler…
Çünkü gidişatta bir değişiklik yok. Tersine durum daha da kötüleşiyor. Bu sistemik nedenler arasında, özellikle, dünya nüfusu hızla artarken tarıma elverişli arazinin aynı hızla azalması; iklim değişikliklerinin tarım arazilerini kuraklık, sel baskınları, fırtınalar ve erozyonla tehdit etmesi; gelişmekte olan ülkelerde teşvik edilen pazar reformlarının tarım üzerindeki koruma önlemlerini zayıflatarak yerel tarıma zarar vermesi ve; küresel ölçekte endüstriyel tarımın yükselişi; ham madde fiyatlarındaki spekülasyonlarla tarımsal üretimin enerjiye doğru kayması; iç savaşların kışkırttığı göç dalgalarının bu kitlesel nüfusu gıda üretiminden alıkoyması gibi etkenleri saymak gerek. Bu alanların her birinde şu anda 2008ʼde olduğundan daha kötü durumdayız.
AFRİKA’DA İKİNCİ KOLONİLEŞME DÖNEMİ
GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) ve biyoteknoloji araştırmalarında tam bir opaklık hakim. Bu, tarım, farmakoloji, enerji ve ileri teknoloji sektörlerinin birlikte oynadığı bir alan ve bunların büyük kısmı çokuluslular… Mesela, yaklaşık on yıldır, Afrika ikinci kolonileştirilme sürecini yaşıyor. Çin, Suudi Arabistan, Rusya, ABD, İsrail gibi ülkeler ve çokuluslular, birçok Afrika ülkesinin hükümetlerine bir şekilde “yaklaşarak” devasa araziler kapatıyor. Bunlar tarıma elverişli araziler. Özel orduların etrafını çevirdiği bu alanlarda GDOʼdan organik tarıma, biyo yakıttan farmakolojik tarıma çok geniş bir yelpazede araştırma ve üretim yapılıyor. Bu odaklar, yaklaşan gıda krizine hazırlanıyor ve “küresel gıda güvenliklerini” sağlıyorlar. Bu “önlem”in “herkes” için olmadığı apaçık. Dikenli tellerin hemen ardında çocuklar yetersiz beslenmeden ölüyor.
“Dünya Gıda Yardımı” gibi paketlerin bir önceki gıda krizinde hemen hemen hiç bir işe yaramadığını da gördük. Son ekonomik krizle birlikte “Binyıl Hedefleri” de yalan oldu. Sistemik sorunları çözmenin tek yolu sistemik değişikliklere gitmek. Gıda krizlerinin küresel ölçekte daha önce bu kadar etkili olmamalarının sebebi, her ülkenin bir ölçüde kendine yeterlik sistemleri geliştirmiş olmaları; yerel tarımın desteklenmesi; biyo çeşitliliğin korunması; tarımın asli hacminin gıda odaklı olması; beslenme alışkanlıklarının daha sürdürülebilir bir durum arzetmesi idi. Ama gerek yüz yıldır yaşanan kaynak savurganlığı ve karbon temelli sanayileşmenin etkileri, gerekse endüstriyel tarımın yükselişi bu durumu tersine çevirdi.
Bu sistemde radikal bir değişiklik yapmak zenginlerin işine gelmiyor. Ama, tıpkı iklim krizi gibi, gıda krizi de sadece yoksulları değil, onları da vuracak. Aslında 2008 krizinde bu etkileri düşük yoğunluklu da olsa tecrübe ettiler. O yüzden Afrikaʼda yaptıkları türden adaletsiz, soyguncu önlemlere başvuruyorlar. Ama işler o kadar basit değil.
Devam edecek…
1 Falksohn, R. et al (2008). “Global food crisis. The Fury of the Poor”, SPIEGEL Online International. http://
www.spiegel.de/international/world/0,1518,547198-2,00.html
Kaynak : Emek Dünyası – 17 Ocak 2011