Kapitalizmin doğasında var olan sermayenin birleşmesi ve merkezileşmesi tarım ve gıda alanında da kaçınılmaz olarak etkisini göstermektedir. Uygulanan liberal politikalarla devlet müdahaleleri en aza indirilmiş, dünya ölçeğinde çok uluslu şirketlerin önündeki engeller kaldırılmıştır. Tarım ve gıdanın her aşamasında faaliyet gösteren şirketlerin yıllar süren birleşmeleri ve el değiştirmeleri sonucu tarım ve gıda sisteminin kontrolü çok az sayıda küresel şirketin eline geçmiştir, geçmektedir.
Çiftçiler sözleşmeli üreticilikle, üretim sürecindeki kararları, tohum ve girdi kullanım tercihlerini sözleşme yaptıkları firmalara bırakarak bağımsızlıklarını yitirmektedir. Çiftçilikle ilgili bilgileri değersizleşmektedir.
Ortak varlıklarımız sermayenin hizmetine sunularak metalaştırılmakta, tüm canlıların yaşam alanları yok edilmektedir. Enerji ve maden şirketleri adına topraklarına el konulan çiftçiler üretim yapma haklarını kaybetmektedir. İnsanlar köklerinden, kültürlerinden koparılmaktadır.
Liberal tarım politikalarıyla, özellikle de son yirmi yılda tarımsal yapı tahrip edildi, devlet tarımdan çekildi. Şimdilerde Türkiye tarımını şirketlere tam anlamıyla teslim edecek Tarımda Milli Birlik Projesi tartışılıyor.
Yaşanan ekonomik krizle beraber gıda fiyatlarının artması, ihraç edilen gıda ürünlerinin geri dönmesinin sıklaşması, gıda ürünlerinin sağlığımız üzerindeki olumsuz etkisinin daha çok konuşulur olması üzerine tarım daha çok tartışılır hale geldi. Siyasi yapılar, kuruluşlar, toplum örgütleri, hatta bireyler tarımın kurtuluşu için projeler sunup tartışıyorlar. Bu tartışmalarda farkında olmayarak veya olarak üç kavram birbirine karıştırılıyor: Gıda Güvenliği, Gıda Güvencesi ve Gıda Egemenliği.
Gıda Güvenliği
Endüstriyel bitkisel üretim ve hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan yöntemler, bütün bir üretim sürecinin izlenebilirliğinin kır ile kent arasındaki bağlantının kopmasıyla ortadan kalkması, standartlaştırılmış ürün çeşitleri gibi gıdanın üzerinde oluşan kuşkuları ortadan kaldırmak için devreye giren bir kavramdır Gıda Güvenliği. Gıda Güvenliği, gıdaların hasadından başlayarak sofralarımıza gelinceye kadar taşınması, işlenmesi, hazırlanması, depolanması gibi aşamalarında oluşabilecek, sağlık riski taşıyan fiziksel, biyolojik ve kimyasal nitelikteki etkenlerin olumsuzluğunun engellenmesine yönelik kullanılan bir kavramdır.
Gıdanın kontrolü aşamasının da şirketlerin denetiminde olduğu günümüzde, kendi belirledikleri, kabul edilebilir kalıntı ve katkı maddeleri ve hijyenik koşullar Gıda Güvenliği için yeterlidir. Üretim süreci içinde kullanılan yöntemler, bu sürecin yarattığı doğa tahribatı, genetik çeşitliliğin azalması, gıdaların besin değerlerinin düşmesi Gıda Güvenliğinin ilgi alanına girmez.
Gıda Güvencesi
Herkesin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için besleyici gıdalara, düzenli olarak, yeterli ve güvenilir bir şekilde erişebilmeleri demektir.
Şirketlerin gıda sistemi içerisinde Gıda güvenliği teknik bir mesele olarak düşünülmüş, gıda güvencesi bir hak olarak kabul edilse de bu hakkın nasıl güvence altına alınacağı tanımlanmamıştır.
Gıda Egemenliği
Gıda güvenliği ve Gıda güvencesini gerçek temellerine nasıl oturtulacağını tanımlayan ve BM tarafından kabul edilmiş “Gıda Hakkı”nı güvence altına alan, bunun toplumsal mekanizmalarının yaratılmasını öneren politik bir kavramdır .
Milyonlarca çiftçiyi temsil eden La Via Campesina tarafından şöyle tanımlanıyor; “İnsanların ekolojik olarak sağlıklı ve sürdürebilir yöntemlerle üretilen sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıdalara erişim hakkı ve halkın kendi gıda ve tarım sistemlerini belirleme hakkı. Gıda Egemenliği, tarım sistemlerimizin merkezine, pazarın ve uluslararası şirketlerin taleplerini değil, sağlıklı ve yerel gıdaları üreten işleyen ve tüketen kişileri yerleştirir.”
Küçük çiftçiler, köylüler halkın gıda sisteminin güvencesidir. Onlar atalarından kalan tohumlarla ve bilgilerle kendi kültürlerine uygun, doğayla uyumlu agroekolojik üretimlerini sürdürebilmeli ve bu bilgi ve deneyimlerini gelecek nesillere aktarılabilmelilerdir. Toprağın, suyun temizliği, ekolojik yapının bozulmaması sağlıklı gıda üretmenin ön koşuludur. Gıdanın yerel olarak sunulması, kısa tedarik zincirleri sağlıklı gıdaya ulaşmak için önemlidir.
2018 Aralık ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda zehirsiz ve sağlıklı gıdaları üretme ve ulaşma hakkının güvenceye alındığı, biyoçeşitliliğin ve ortak varlıkların korunmasının ve ekolojik köylü tarımının kabul edildiği Köylü Hakları’nın uygulanmasını iktidardan talep ederek, yürütülecek mücadele gıda egemenliği hareketinin oluşturulmasının ilk adımı olabilir.
Gıda Egemenliği köylüleri, küçük çiftçileri, topraksızları, kır işçilerini, gıda işçilerini, balıkçıları, hayvan yetiştiricilerini, çevre ve kent hareketlerini, gıda ile uğraşanları, ve gıdaya ihtiyaç duyanları gıda sisteminin merkezine koyan, onların gıda ile ilgili politikaları oluşturulmasını, oluşturulan politikaların uygulanmasının katılımcıları olmasıyla mümkündür.