Gazetelerin bankaların 2010 yılında aktif büyüklükleri 1 trilyonu aşıp, karlarının 22 milyara ulaştığı başlıklarının altında ‘bankaların el koyduğu köy’ haberi de göze çarpıyordu.
Antalya Elmalı’ya 7 km uzaklıkta 340 haneli Düdenköy’ün ‘8 milyon’ TL’ye varan banka kredi borcu nedeniyle toptan icralık olmuştu.
Köyde sadece 3 hanenin bankalara borcu yoktu, geri kalan hanelerin borçları katlanarak büyümeye devam ediyordu…
Muhtar birkaç yıl önce bankacıların ziyaret akınına uğrayan köye şimdilerde her hafta iki icra memurunun geldiğini söylemişti.
Bu haber Türkiye’nin dört bir yanında kredi borcunu ödeyemediği için bankaların toprağına el koymak için haciz işlemi başlattığı binlerce çiftçinin durumunu da özetliyordu.
Ardahan’da 350 çiftçinin borcu 3.5 milyonu geçerken İzmir Kiraz’da 31 köyün toprakları yabancı ortaklı özel banka tarafından haczedilmişti.
BDDK verilerine göre tarım sektöründeki batık borç miktarı son sekiz yılda yüzde 447 artarak rekor kırdı.
Devletin bütçeden ayırdığı tarım destek tutarı 5 milyar TL iken bankacılık sektörünün verdiği tarımsal kredi miktarı 4 katına varmıştı.
Ve geri ödemelerde ciddi sıkıntı vardı, Kasım 2010 yılında tarım sektörüne ait takibe düşen krediler bir önceki yıla göre yüzde 18.4 artışla 962 milyon TL olmuştu.
Küçük tarım üreticisine düşük faizle tarımsal kredi veren Ziraat Bankası’na devlet sübvansiyonu ‘zarar’ gerekçesiyle kaldırılmıştı…
Ziraat Bankası’nın geriye çekilmesiyle ülke nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan çiftçiler özel bankaların kredi ağlarına ‘müşteri’ olarak düşürüldüler…
Yani bankacılık sektörü çiftçilere onlara uygun tüketimi kamçılayan ‘finansal ürünleri’ piyasalara sürmekte gecikmemişti.
Yalnızca tarımsal krediler değil, bireysel ihtiyaç kredileri, birkaç kredi kartıyla ‘şimdilik çok uygun faizle’ sloganıyla pazarlanmaya başlamıştı.
Otobüslere doldurulup bankalara götürülen çiftçiler ya da köyleri mükerrer ziyaret eden ‘müşteri hizmetlerinin’ etkileyici sunumları, cicili kartlarla ipoteklenen tarlalar aşamasında hiç sorun yoktu.
Hasattan hasada eline para geçen çiftçilerin yaşam tarzına kredi kartı girişi de 1-2 bin 500 TL’lik kredilere ödeme gecikince yılda yüzde 40-45 faiz işletilmesi de yeni bir durumdu…
Gübre yüzde 180, ÖTV’li mazot yüzde 50’lere varırken, elektrik ve su faturalarını ödemek için bile kredi çekmek gerekiyordu.
Yani çiftçi için üretim, zarar üretmek demekti ayrıca ürünleri düşük fiyata alan şirketlerin bu ürünleri fahiş fiyata satışının üreticiye bir kuruş getirisi yoktu.
Karlarını gözeten bankalar ödeme vadeleri uzayınca yükselttikleri faizlerin sonucunda paralarının peşine düşüyorlardı.
Şimdi borç batağına saplanan küçük tarım üreticisinin köyleri, toprakları, hayvanları, traktörlerini 3-5 misli borçlarına karşılık bankalara devrediyor.
Yüz binlerce çiftçinin malvarlıkları hacizle bankalara geçmesiyle sermayeye ‘ucuz maliyetli’ mülkiyet transferi gerçekleştiriliyor.
Şeker-İş Sendikası Başkanı, ortaklıkları yüzde 60 yabancı sermayeli özel bankaların çiftçilerin borçlarını ödeyememesi durumunda acımasızca tarla ve gayrimenkullerine el koyduğunu söyledi.
Özellikle Karadeniz’de köy ve yaylaları dolaşan bankacıların küçük üreticiye cazip tekliflerinin sonucu borçlanarak topraklarını geriye dönüşsüz kaybettiğini açıkladı.
Halen takipteki 470 milyon dolarlık kredi miktarı, köylerdeki verimli tarla ve arazilerin yabancı sermayeye devir bedeli olmasın sakın.
Kaynak : Gerçek Gündem – 12 Şubat 2011