Enerji Bakanı geldi geçen hafta bölgemize.
Manisa’ya.
Gördes’e.
Hani şu “Cehennem Tankeri” var ya, işte tam oraya.
Halkın “Cehennem Tankeri” diye adlandırdığı, 738 tonluk, Çin’de imal edilip Aliağa Limanı’ndan Gördes’e 45 günde varan tankerden söz ediyorum.
Bereketli Ege topraklarına tonlarca sülfürik asit akıtacak olan tankerden.
Vestel’in patronu Ahmet Nazif Zorlu’nun milyonlarına milyonlar katacak olan tankerden.
Bilim insanlarının “Ege Ovası biter” dediği…
Çevre, orman, su mühendislerinin karşı çıktığı…
Halkın itiraz ettiği…
Köylünün, çiftçinin, üreticinin isyan ettiği…
4 milyon İzmirlinin içme suyunu sağladığı Gördes Barajı’nı, dolayısıyla İzmir’i ve İzmirliyi de tehdit eden tankerden söz ediyorum.
***
Geldi Bakan.
Bakıp gitti.
Tankere övgüler düzdü.
Dünyanın en bereketli yedi ovasından biri olan Gediz’e tonlarca sülfürik asit boca edecek olan tankere “çevreci” dedi Bakan.
Böyle bunlar.
Bunların sözlüğünde…
Ağaç katliamcıları “çevreci.”
Yasa çıkarılırken ulemaya soranlar “laik.”
Üniversiteleri medreseye çevirenler “bilim insanı.”
Okullar ile hastaneleri ticarethane olarak görenler “halkçı.”
Ülkeyi dinsel referanslarla yönetip fiili bir islam cumhuriyeti yaratanlar “demokrat.”
Lügati böyle bunların.
Günlerce, haftalarca, aylarca “Gördes’te nikel madeni istemiyoruz”, “Topraklarımızda sülfürik asit istemiyoruz” diyen binlerce köylü-kasabalı, genç-yaşlı, kadın-erkek, üretici-çiftçi, öğrenci-öğretmen, hukukçu-bilim insanı ise “elit” bunların kafasında.
On yıldır böyle yönettiler memleketi.
Hegemonya kurarak.
Kavramların içini boşaltarak.
Sözcükleri ve kavramları anlam kaymasına uğratarak, biçimsizleştirerek.
Kendi lügatlerini yarattılar.
Kitlelere o ucube sözlükle seslendiler.
İnsanların aklına saldırdılar.
***
Toprakları sülfürik asitle yıkayıp “çevreciyiz” dediler.
Biber gazı kapsülüyle insanların canını alıp gözünü çıkardılar, “demokratız” dediler.
Madımak katliamı cânilerini koruyup kolladılar, katillerin avukatlarını milletvekili, bakan yaptılar, “mağduruz” dediler.
Tüm kavramları ve olguları altüst ettiler, amorflaştırdılar, biçimsizleştirdiler, bulandırdılar.
İnsanların ve insanlığın aklına saldırdılar.
Postmodernizmin tüm eklektik, sığlaştırıcı, derinliksizleştirici, tarihsizleştirici, geleceksizleştirici argümanlarını kullanarak insanı bozdular.
Algıyı bozdular.
Şimdi de “dağlarından yağ, ovalarından bal akan” Ege’ye tonlarca sülfürik asit akıtacak olan tankere “çevreci” nişanını taktılar.
Utanıp sıkılmadan.
Arsızca ve küstahça.
Uzmanlar, madenciler, çevreciler uyarıyor: 25 yılda 8,75 milyon ton sülfürik asit, bereketli Ege coğrafyasına boca edilecek!
Ayrıca bölgede yaklaşık 700 bin ağaç kesilecek!
***
Gördes…
Atina Kralı Kadüz’ün oğlu tarafından kurulmuş, sırasıyla Pers, Makedon, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı medeniyetlerinin egemenliğinde kalmış kadim bir yerleşim.
Ege’nin kalbinde…
Manisa’nın orta yerinde. Balıkesir’in bereketli topraklarına komşu bir ilçe.
Akarsu vadileriyle yarılmış bir yayla görünümünde.
Kurtuluş Savaşı sırasında sürekli savaş alanı olmuş bir belde: 14 ay kadar Yunan işgalinde kalmış ve 5 Eylül 1922’de kurtarılmış bir ilçe.
Ve Gördes’te son ayların en önemli konusu şu: 91 yıl önce emperyalist işgalden kurtarılan Gördes, sülfürik asitten ve yok edici bir terminatör gibi üzerinden geçtiği her yaşam belirtisini kurutup yok eden madencilerden nasıl kurtarılacak?
***
Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı, Vestel’in de sahibi olan ünlü işadamı Ahmet Nazif Zorlu’nun yürüttüğü Meta Nikel Kobalt AŞ, Gördes’in nikelini çıkarmaya hazırlanıyor.
2011’de başlanan nikel madeni projesi 25 yıl sürecek. Manisa’nın Gördes ve Akhisar, Balıkesir’in Sındırgı İlçelerine bağlı 2 belde ve 5 köyün sınırları içinde uygulanacak. Toplam 7 bin 800 kişinin yaşadığı bir coğrafyada.
Projenin ruhsat alanı 216 kilometrekare, faaliyet alanı 39 kilometrekare. Faaliyet alanı içerisinde açık ocaklar, üretim tesisleri, pasa ve atık depolama alanları, kireç taşı ve kil ocakları bulunacak.
Ve işin ilginç yanı bu vahşi madencilik projesinin uygulanacağı arazinin yüzde 35.72’si orman, yüzde 7.46’sı fundalık, yüzde 49.77’si tarım ve yüzde 6.972’si mera olarak sınıflandırılıyor.
Üretim aşamasında toplam 20 değişik kimyasal kullanılacak.
Kimyasallar içerisinde günde bin ton, yılda 350 bin ton ve 25 yıllık sürede 8,75 milyon ton sülfürik asit ile 8 milyon ton kireç taşı kullanılacak. Kurulacak ısı santralinde ise yılda 70 bin ton linyit kömürü yakılacak, ayrıca yörede kurulacak göletten yılda 1,5 milyon ton su, borularla tesis alanına nakledilecek.
Proje için “Yüksek Basınçta Asit Liçi Metodu” adı verilen yöntemin uygulanması öngörülmekte. Bu yöntem, ocaklardan çıkarılan cevherin 600 metrekare hacimli bir otoklav içerisinde sülfürik asit ve diğer kimyasallarla karıştırılıp 270 dereceye kadar ısıtılarak çökeltilmesini sağlamak, asitli atıkların kireç taşıyla karıştırılarak nötralize edilmesi ve yüzde 35 katı madde ihtiva eden karışımın, hazırlanacak 800 dönümlük Atık Depolama Tesisine pompalanmasıdır.
Peki doğal dokuya verilecek bunca zararın karşılığında ne elde edilecek?
Ona da bakalım.
Doğadan çıkarılan gerecin yalnızca yüzde 0,36’sı işe yarayacak, yüzde 99,64’ü ise doğaya zarar verecek şekilde ve yerlerinden edilerek geride bırakılacak. Atık Depolama Tesisi’ne ayda 124 bin 560 ton, haftada 29 bin 64 ton, günde 4 bin 152 ton katı atık gelecek. Proje bitiminde depo alanında toplanacak katı atık miktarı 37,2 milyon tona ulaşacak.
Kısaca, geride yaşam belirtisi kalmayacak.
Çölleşmiş, kuraklaşmış, ölü bir coğrafya kalacak!
***
PEKİ KİM KAZANACAK?
İşte yukarda anlattığımız bu katliamı gerçekleştirecek olan şirket kazanacak.
Ne kadar kazanacak, şimdi de ona bir bakalım.
Proje için 225 milyon dolar yatırım gerçekleştirilecek, yılda 96 milyon dolar gider karşılığında 10 bin ton nikel, 800 ton kobalt tuzu üretilecek. Üretici firma işletmede 250’si idari ve teknik personel olmak üzere toplam 300 kişi istihdam edecek. Ve 25 yıl sonunda 4,5 milyar dolar döviz geliri elde edilecek, şirket 2.4 milyar dolar kâr edecek.
Üretim için milyonlarca ton toprak ve kaya kazılarak yer değiştirecek, ekosistem yok olacak. Ortama salınacak gazlar, yoğun asit kullanımı, atık ve ağır metallerin olumsuz etkileri ile doğal çevrede ciddi kirlenmeler meydana gelecek.
Gelişmeler sonunda ekonomik kayıplar oluşacak; toprakları, meraları ve ormanları yok olmuş yöre insanı göç olgusuyla karşı karşıya kalacak.
***
4 MİLYON İZMİRLİNİN İÇME SUYU TEHDİT ALTINDA
Şimdi de işin bir başka önemli boyutuna gelelim.
Söz konusu bölgede bir baraj var: Gördes Barajı.
Bu baraj, 4 milyon İzmirlinin içme suyunun sağlandığı baraj.
İzmir’e yılda 60 milyon metreküp içme suyu sağlayan baraj.
17 Ocak 2009’da su tutulmaya başlanan baraj.
İzmir’in içme suyunun yaklaşık yüzde 50’sini karşılayacak olan Gördes Barajı, işte tam da vahşi madencilik projesinin alanında yer alıyor.
Dolayısıyla bu projeye Gördeslilerin, Akhisarlıların, Manisalıların, Balıkesirlilerin yanı sıra İzmirlilerin itiraz etmesi gerekiyor.
***
AKP’nin Bakan’ı gelmiş.
Halkın ve bilim insanlarının “Cehennem Tankeri” dediği ucubeye “çevreci” diyor!
Hadi ordan!
Tankerinizi de alın gidin burdan!
Kaynak : Ege’de SonSöz-17 Temmuz 2013