Şehirde yaşayanlarımızın çoğunda köy hayatına bir özlem vardır. Bu özlem yabancı filmlerdeki karelerle imgemize yerleştirilir. Kütük evler, parlayan güneş ,uçsuz bucaksız buğday tarlalarında batan akşam güneşi altında kurulan sofralar, sohbetlerimize konu, hayallerimize mekan olur.
Köyde hayatın nasıl aktığı çok ilgimizi çekmez. Zaten pek dikkatlerimize de sunulmaz. Oralarda gün neyle biter, gelen mevsime nasıl hazırlanılır? Ahırda biriken gübre tarlaya atılmalı; elma, erik, armut, ağaçlarının arası açılmalı; kışın ayazı, yazın sıcağı, mahsul derlenip satılmalı ..geçim sürmelidir.
Çiftçi emeğinin karşılığını alamıyormuş; pirinç, buğday, damızlık düve ithalatına bu sene de izin veriliyormuş, tarım yapamadığı için şehirlere göç eden köylüler çokmuş .. Tarım krediye olan, borçlarını ödeyemeyen köylülerin, tarlaları banka fısıltılarıyla büyük şirketlere geçiyormuş, yasa-kanun adı altında, rant kokusu alanlar, sürekli eski köye yeni adetler getiriyorlarmış
Bu meselelere genellikle biz şehirde yaşayanların değil, uzmanların ve yasa koyucuların sorunu gibi bakarız. Ne umurumuzadır..geleneksel üretim modellerinin yiyecek türlerinin değerleriyle birlikte kaybolması..
Tam tersine, oralardaki her köyün sorunu, biz şehirde yaşayanların da sorunudur. İster maaşlı, ister öğrenci, ister patron hayatın neresinde olursak olalım, hepimiz için B planıdır köyler.
Hepimizin bir B planı olmalıdır. Nüfus artışı, enerji maliyetleri, 8 milyara yaklaşan dünya nüfusu hepimiz için yeterince alarm vermiyor mu? Tahmin ettiğimizden de yakın zamanlarda, bu alarmın izlerini günlük yaşantımızda er geç hissedeceğiz.
Dolayısı ile, kendine yetebilen, kendi kaynağını üretebilen çiftçilere, köylere, köylülüğe, hepimizin ihtiyacı vardır. B planlarımızı gözden geçirerek, köyler romantik duygularımızın mekanları, yazlıklarımızın coğrafyalarından ibaret olmasın. Oralardan gelen ürünlere şans tanıyalım. Köylerimiz hepimizin B planlarıdır…