Artvin Hopa ilçesine bağlı Çavuşlu ve Koyuncular köyülerinde çay üreterek geçimini sağlayan köylüler, 1 TL olarak açıklanan çay fiyatlarından sonra günlük uygulanan 180 kilo kontenjanına tepkili
Üreticiler, fabrikaların kapasitesinin düşük olmasına bağlı olarak günlük uygulanan 180 kilo kontenjandan dolayı çaylarının bahçede dalında yanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyorlar. Köylüler bu sorunun çözülmesi için Çaykur’un fabrikalarındaki günlük üretim kapasitesini arttıracak yönde girişimde bulunmasının önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Bunun olmaması durumunda özele ucuza çay vermek yerine çay üreticiliğinden vazgeçeceklerini söylüyorlar. Kendilerinin adeta üretim yapmamaya zorlandıklarını belirten köylüler, ithal etten sonra ithal çayında bu gidişle gelebileceğine dikkat çekiyorlar.
Hükümetin çaya verdiği 1 liralık fiyatın ardından fabrikaların üreticiden günde 180 kg kontenjan uygulayarak çay alması, üreticiyi canından bezdirdi. Yağmur çamur demeden, bahçelerinde çay toplayıp alın teri döken Karadenizli çay üreticileri, kontenjan uygulamasının kalkmasını istiyor. Çaykur’un fabrikalarının kapasitesinin düşük olduğunu ve kontenjan uygulamasının birazda buna bağlı olduğunu öne süren üreticiler, bu sorunun çözülmesi için günlük üretim kapasitesini arttırıcı yönde çalışma yapılması gerektiğini söylüyor. Devletin yanı sıra özel firmalarından çay aldığını ancak özelde fiyatların düşük olduğunu belirten çay üreticisi köylüler, özelin ödemeleri yaklaşık bir yıl gibi uzun sürede yaptığını söylüyorlar. Çay üreticileri, kendilerinin özele ucuzu çay vermeye kontenjan uygulamasıyla adeta zorlandıklarını da belirtiyorlar. Son 7 yıldır kontenjan uygulaması nedeniyle sıkıntı yaşadıklarını belirten köylüler, hükümetin IMF politikalarını uygulayarak, Karadeniz bölgesinde yaşayan insanların yegane geçim kaynağı olan çay ve fındık üretimini bitirme noktasına getirdiğine dikkat çekiyorlar.
Hopa’nın Çavuşlu Köyü’nde çay üreticisi olan Gül Kibar’da çaya uygulanan günlük 180 kilo kontenjanından rahatsız olduklarını bu şekilde kendilerine eziyet edildiğini söylüyor. Kibar, “Bizler artık çayın fiyatının ne olduğuna bakmıyoruz. Biz istiyoruz ki elimizde çayımız kalmasın. Biz günlük kota olayının kaldırılmasını istiyoruz. Biran önce çayımızı toplamak, fabrikaya teslim etmek ve evimize gidip çilimize çocuğumuza yemek yapmak ev işlerimize geri dönmek istiyoruz. Günde 180 kilo çay alımı yapıyorlar bu da şu anlama geliyor bir hafta da fabrikaya teslim edeceğimiz çay için biz bir ay bahçede her gün 180 kg çay toplamak zorunda kalıyoruz. Vaktimizi boşa harcatıyorlar. Evimizde eşimize çocuklarımıza yemek bile yapamıyoruz. Biz bu durumdan çok yorulduk. Son 10 yıldır bu uygulama var. Benim 12 ton çayım var. Bunu günde 180 kilo kota ile fabrikaya teslim ederek nasıl bitireceğim. Teslim edemiyoruz çayımız dalında kuruyor ya da alım yerinde yanıyor kuruyor. Biz buna çözüm istiyoruz. 180 kilo kontenjan ile cüzdandaki bu 12 tonluk çay kaç güne biter? Bitmez!
Çay bahçelerinde alin teri döken kadinlar perişan
Bizi perişan ettiler. Ürettiğimiz çayı özele vereceğim desem, cüzdanım boş kalıyor. Özelin fiyatları çok düşük. Ben de cüzdanımı doldurmak istiyorum. Devletimiz ne yapıyor niye böyle yapıyor benim aklım fikrim yetmiyor çözmeye. Bu nasıl bir iştir anlamış değilim. Bizler yıllardır çay üretir satar geçimimiz sağlardık, ülkemizde son 7-8 yılda ne değişti de çaya kota geldi anlamış değiliz. Biz emekçi insanlarız, her şeyden önce Karadeniz’e bakarsanız çay bahçelerinde kadınları kızları görürsünüz. Kadınların alın teri vardır yudumladığınız her çayda öyle kolay toplanıp demliklere bardaklara konmuyor. Sırtımızla kiloluk yaş çay çuvallarını yamaç bahçelerimizden taşıyoruz.
Hakkımızı yemesinler
Bizim hakkımızı yemesinler, bize zulmetmesinler. Bizler kadın olarak ailemize katkı sunabilmek için emek harcıyoruz. Yağmurlu havalarda herkes evinde otururken ya da kavurucu sıcakta herkes parklarda otururken biz çay topluyoruz. Bunun karşılığı bu değil. Geçmişte biz Karadeniz’de çay üretip geçimini sağlayan insanlar olarak çok mutluyduk, huzurluyduk. Ama son 7 yıla bakıyoruz, birden bir şeyler değişmeye başladı. Çayımıza fındığımıza kota uygulanıyor. Niye uygulanıyor geçmişte öyle bir şey yoktu. Birileri bu işten faydalanıyor gibi geliyor bize. Ama biz hakkımızı helal etmiyoruz, emek veriyoruz bedenimizi harcıyoruz bu bahçelerde.
Masa başında kota uygulamak kolay
Onlar gibi masa başında oturup ahkâm kesmiyoruz. Masa başından kota uygulatmak talimat vermek kolaydır. Başbakan sesleniyorum Rizeli’dir çayın diyarındandır. Bu kota olayını çözsün. O koltuk geçicidir ona kalmaz, biz çay üreticileri için bir şeyler yapsın. Mesela geçen sene özel arabası alım kapısına geliyordu, hiç çuvallarımızı boşaltmadan özele veriyorduk çayımızı. Ama bu sene adeta işkence çekiyoruz ne olduysa, ne düşünüyorlarsa. Çaylarımız elimizde kalacak bu gidişle. 12 ton çay günde 180 kg kontenjan ile bitmez dalında çürür. Bir haftadır bahçedeyiz, günde 180 -180 veriyoruz. Bu gidişle 1 aya evime gidemem. Daha girmediğim 4 bahçem daha var. Nasıl olacak ne yapacağım bilmiyorum.
Herkes tatilde onlar bahçede
Herkes şuan tatil yapıyor geziyor, eğleniyor, bizim ürettiğimiz çaylarını lüks otellerinde tatil yaparken yudumluyorlar. Deniz kenarlarında eğleniyorlar. Akşam evlerinde çil çocukları yemek beklemiyor. Ben gün boyu bahçede çalışıp evime gideceğim ve çocuklarıma yemek yapacağım bu yorgun durgun halimle. İnanın Allah’a gece saat 9’da evime ancak gidebiliyorum. İşçide çalıştırıyorum. Ama işçinin topladığı çayı temizlemekte çok zor. Alım yeri ya da özel alsaydı devlete muhtaç olmadan çok rahat edecektik” dedi.
Çay dalinda kalıyor
Hopa’nın Koyuncular Köyü’nde uzun yıllar çay üreticiliği yapmış Muhittin Ustabaş ise: “Alım yeri açıldıktan bir hafta sonra kontenjan uygulaması başladı. Örneğin bir üretici alım yerine 3 ton çay verecek, dönüm başına kontenjanı 10 ya da 15 kilo o kadar verecek, 40 kilo ise 40 kilo verecek. Ondan fazlasını veremiyor. Özel çay alıcıları bazen geliyor bazen gelmiyor. Çaylar üreticinin elinde kaldı bu yıl. Kalan çayı elimizde tutuyoruz böyle ya yanıyor çöpe döküyoruz, ya da kuruyor verip ateşi yakıyoruz. Çaykur ile özelin fiyatları aynı değil, bununla da kalmıyor özel çayın parasını 1 yıl sonra veriyor. Çaykur 2-3 ay içinde üreticinin parasını veriyor. Bu yıl özel firmalar ilk mubayaa açıldığı zaman, ilk 4 gün devletin verdiği fiyattan peşin parayla alım yaptı. Ondan sonra kontenjan oldu onlarda alımı kesti” dedi.
30 yıldır çay üretiyor
30 yıldır çay ürettiğini söyleyen Muhittin Ustabaş, bundan 7 yıl önceye kadar Karadenizli çay ürecisinin altın çağı yaşadığını ve yüzünün daime güldüğünü söyledi. Ancak son yıllarda izlenen hükümet politikalarının neticesinde çaya uygulanan kotanın her sektörü olduğu bu sektörü de bitirdiğini söyledi. Ustabaş: “Devlet kota koymadan önce durumuz çok iyi. Hakkımızı alın terimizin karşılığını alıyorduk. Bizler kadınlarımızla birlikte bahçede çay toplayıp emek veriyoruz, ancak maalesef son yıllarda karşılığını alamıyoruz. Böyle giderse bahçelerimizden çayımızı sökeriz. Devlet üreticisini desteklemek yerine üretmesin diye kota koyuyor, engel koyuyor. Bu böyle olmaz, üreten toplum olmalıyız. Karadeniz çay ve fındıkta Türkiye’de tek. Fındıkta dünya tekeliyiz. Ama hükümet fındığa bile kota uyguluyor. Bu iş böyle gitmez. Bu insanlara yazıktır. Kendi kendimizi bitiriyoruz.
IMF emrediyor hükümet uyguluyor
IMF ne emrediyorsa hükümet istisnasız yerine getiriyor. Bu uygulamalara hep dış güçlerin oyunladır. Ama biz de onlara yandaşlık yapıyor onları oyunları oynasın diye çanak tutuyoruz. IMF değil kendi halkımızın yanında olalım ki, kalkınalım. Üreten değil tüketen dışa bağlı bir toplum yaratırsak, o gün ülke olarak bittiğimiz andır. Süreç oraya doğru gidiyor, aklımızı başımıza almalı, çok çalışmalı üretmeliyiz, çiftçiye engel olmamalıyız, önünü açmalıyız. Daha çok üretmesini sağlamalıyız. Ben 70 yaşında bir insanım. Neler gördüm bu ülkede, neler yaşadım. Açlık, yoksulluk sefalet gördük, ama üretiyorduk, şimdi üretmiyoruz üretene de engel oluyoruz. Yanlış yapıyoruz beyler! Çayda fındıkta kotayı kaldırın. Bu böyle olmaz. Bu ülke kendi çayını fındığını üretirken böyle uygulamalara devam ederseniz bu ülke çayı fındığı ithal etmek zorunda kalır.
İthal etten sonra ithal çay ve fındık gelebilir
Buna en iyi örnek ithal et meselesidir. Ben ithal et konusuna fazla girmeyeceğim, biz çay üreticisiyiz. Ama bakıldığında aynı işi yapıyoruz diyebilirim. Türkiye’de meralar, bağlar bahçeler ovalar boş duruyor insanlar işsiz aç ekmek bekliyor. Türkiye et ithal ediyor canlı hayvan ithal ediyor. Ne olacak biliyor musunuz yerli üretici zaten az vardı hayvancılıkla uğraşan onlarda hayvanları para etmediği için bırakmak zorunda kalacaklar. Biz tamamen et konusunda dışa bağımlı hale geleceğiz. Ondan bugün et fiyatı 20 lira diye bağırıp çağırıyoruz ya etin fiyatın 3 yıl sonra 70-80 lira olduğunu görmeyeceğimizi sanmayın. Ben 70 yaşında bir insanım tecrübelerimi söylüyorum. Az çok geleceği de gören bir insanım. Bugün çaya kota, çay üretimi biter, yarın fındığa kota fındık üretimi biter, sonra ithal et ile hayvancılık biter. Ben şimdi soruyorum, teknoloji ülkesi değiliz, tarım ülkesi değiliz, biz neyiz? Ne iş yaparız? Üretmeden olmaz.
Üretmeyen ülke fakirleşir
Üretmeyen ülke fakirleşir. Gün geçtikçe fakirleşiyoruz. Kimse kimseyi kandırmasın. Ben Hopa’ya gidiyorum sokakta işsiz güçsüz onlarca insan. Ceplerinde kuruş para yok. Bu gençlerimize yazık. Onlar iş aş vermeliyiz. Üretimin önüne IMF politikaları uygulayalım diye kota koyarak yanlış yapıyoruz.” dedi.
Köylülerden Kemal Ustabaş ve Faik Karabacak ise uygulamadan rahatsız olduklarını belirtirken onlarda devletin bu uygulamadan bir an önce vazgeçmesini söylüyorlar. Faik Karabacak: “ Fabrika günde 160 ton çay işliyor. Üretici topluyor 500 ton çay. Bu fabrikalara ait alım yerleri, 500 ton çay topluyor. Çözüm fabrika üretim kapasitesini arttıracak. Günlük üretimi en kötü şartlarda 300 ton olarak yapacak.” dedi.
Kaynak: Sendika.org