Meyvelitepe Blogu, hem internet hem de tarımla ilgilenenlerin bildiği bir site. Şirketlerin denetiminde yapılan “Organik tarım” eleştirdiğimiz bir konu. GDO karşıtliğinda ise birlikteyiz. Yazılarını olduğu gibi aktarıyoz.
Yine hurma zamanı geldi. Geçen yıl hurma kurutmayı tanıtmamızdan sonra bu yıl pek çok kişi hurma kurutma faaliyetine girişti. Çevremizden ya da köyden olanlar tadına bakma fırsatı bularak bu yıl hurmalarını kurutma kararı vermişti. Pek çok kişi de henüz tadına bakmadığı halde mantıklı bulduğu için hurma kurutuyor.
Çok güzel bir meyvenin sadece kısa bir dönem değerlendirilmesi yerine tüm yıl tüketilebilecek bir lezzet olarak yaygınlaşması sevindirici, keyif verici bir şey.
Hurma1
Hafta sonu yaklaşık 600 kadar hurmayı soyduk, saplarından dörderli beşerli iplere bağladık, kaynar suya batırıp çıkardık ve sundurmanın altında özel olarak hazırladığımız çıtalara bağladık.
Hurma2
Ağaçta hala bir bu kadar daha hurma var. Bir kısmını olgunlaşmaya bırakacağız. Kalanını da soyup kurutmaya devam edeceğiz. Olgunlaşmış hurmalar için de ayrıca başka bir muhafaza ve değerlendirme şeklimiz var. Tabii ki o da çok leziz. Ondan sonraki bir yazıda bahsederiz.
Bu yazıyı yazarken bir yandan da TV’deki GDO tartışmasını izliyorum. Sabancı Üniversitesinden bir genetikçi, bir de toksikoloji uzmanı biribiriyle paslaşarak GDO’lu ürünlerin ne kadar iyi, ne kadar sağlıklı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.
Neymiş, mısıra Bacillus Thuringiensis geni koyulduğunda zehirsiz mısır üretilmesi mümkün oluyormuş, bu sebeple de çevreye ve sağlığa çok yararlıymış. Diyor ki sn.genetikçi prof, mısır da doğadan Bacillus Thuringiensis de doğadan, bundan daha doğal ne olabilir ki(ymiş). Toksikçi hemen atlıyor, GDO’lu ürünlerin sağlığa zararlı olduğuna dair bir kanıt da yokmuş zaten. Hem Bacillus Thuringiensis’i “organikçiler” kullanırmış (buradan GDO’ya bir pay biçiyor).
İkidebir de “bilimsel” lafını cümlelerinin arasına sokup söylediklerine saygınlık ve inanılırlık kazandırmaya çalışıyorlar. Açıkçası onlar adına utandım.
“Organikçi” olmaya çalışan bizler de Bacillus Thuringiensis bakterisi içeren, organik sertifikalı bir ürünü kelebek larvalarına karşı doğal düşman olarak gerektiğinde kullanıyoruz. Fakat, Bacillus Thuringiensis’in bir geninin mısırın DNA’sının içine konması, dolayısıyla da görünüşü mısıra benzeyen ama artık başka bir DNA’ya sahip bir bitkinin yaratılması başka bir şey. Genetik uzmanı bir profesöre GDO’yu böyle anlattıran nasıl bir motivasyon olabilir ki?
Mısır çok eski bir bitki. DNA’sında tırtıl öldüren bir gen olması gerekiyorduysa olurdu zaten. Mısırın DNA’sını değiştirerek çevreye yararlı olunacağı iddiası için ise ne diyeceğimi bilemedim artık.
Anladığım bunlara kısırlık geni de konmuyormuş. Yani çapraz tozlanma ile normal ırkları da kirletebilecek. ABD ve Kanada’da bu kirlenmenin oldukça yaygın olduğunu da biliyoruz.
Bitki DNA’larının değiştirilmesi, kimyasal gübre sanayileri ve binlerce değişik zehirden sonra tarımın bir sanayi şeklinde yürütülmesinin kaçınılmaz bir noktası. Çevre filan kimsenin umurunda değil. “Çevre”, fikri satmak için satır aralarında kullanılan bir malzemeden ibaret. “İnsan” ise cebinden parası alınması gereken tüketici. Maksat maliyetler düşsün, kar artsın, transgenik tohumlar vasıtasıyla insanın yiyeceğine de hakim olunsun.
Profesörler hala konuşuyor. Karşı tezi savunan sağlıkçı profesöre her yönden saldırıyorlar. Bu arada Koruma Kontrol Müdürü de telefon ile katıldı. Özrü kabahatinden büyük bir açıklamayı kamu oyuna sunmakla meşgul. Diyor ki, etiketlere GDO yoktur ibaresinin yazılması yasakmış, haksız rekabet olurmuş, zaten %09’a kadar GDO’lu katkı GDO’suz sayılırmış. Olmayan bir şeyin de yazılmasına gerek yokmuş. Bir takım bilim kurulları sağlığa zararlı olmadığı şeklinde rapor verirlerse sorun yokmuş vs. Ne yazık. İster istemez çernobil olayından sonra ilgili bakanın ekranlarda çay içmesini hatırladım. Burada tek söz konusu edilmeyen “insanlar”. Birileri onların adına karar veriyor zaten. “Ben binde bir bile içinde GDO’lu bir şey olan istemiyorum” deme hakkımız yok anlaşılan.
Konuşmalar devam ediyor. GDO’nun ne olduğu çok konuşuldu, yazıldı çizildi. Fakat görünen o ki bundan sonra yapılabilir olanları hep birlikte çok tartışacağız.
Hurmalara dönersek, nasılsa satmıyoruz, etiketimiz de yok. Göğsümüzü gere gere söyleyebiliriz, bunlarda GDO yok, binde bir bile yok. Kurutuldukları için kışın da yenirler, yazın da. Üstelik bu hurmaları yaz aylarında yemenin de hiç bir mahzuru yok :)
Tam da GDO tartışmalarının üzerine geldi. Kurutulmuş hurma çok iyi bir çikolata alternatifi. Şimdi tam hurma zamanı. Herkese hurma kurutmayı tavsiye ediyoruz. Manavdaki karpitlenmiş hurmalar kurutmak için işe yaramaz. Büyük şehirlerde yaşayanlar, bu hafta sonu şehir dışına çıkın. Bir hurma ağacı bulun, sahibiyle konuşup meyvelerini satın alın. Pişman olmazsınız.
Bize yakın hurma bahçesi olan bir dostumuz bu hafta sonu hurmalarını toplayıp İstanbula götürdü. Kurutacak olanlara verecek. İlgilenen olursa bize mesaj yazın irtibat sağlayalım.
Kaynak : http://meyvelitepe.typepad.com
Bir Yorum
Meyvelitepe
“Organik tarım her ne kadar bizim de eleştirdiğimiz bir konu olsa da” demişsiniz. Sitenizi yeni keşfettim ama organik tarımı niye eleştirdiğinizi daha doğrusu hangi yönden eleştirdiğinizi henüz anlayamadım. Konvansiyonel ya da endüstriyel tarımı mı uygun buluyorsunuz? Öyle değil de, sürdürülebilir doğal tarım yönünden bakıyorsanız sizinle birlikteyiz. Sürdürülebilir doğal tarım, organik tarımı kavramsal olarak kapsar zaten.
Umarım konvansiyonel tarımcı değilsinizdir. Öyle olsanız GDO karşıtı olmazdınız zaten diye düşünüyorum.