Havaların durumu malumunuz. Kâh zemheride balta kesmez buz, kâh ocak ayında temmuzun sarı sıcağı… Bazen kasıyor, yıkıyor bazen kavuruyor, yok ediyor. Uslanmıyor bir türlü!
Havaların bu uslanmaz durumu elbette sebepsiz değil. Endüstride varılan nokta havanın iyice azgınlaşmasına neden oldu. Sanayide kullanılan kömür ve petrol ile sanayinin ihtiyacı olan elektrik enerjisi için yağmalanan doğal varlıklar iklimin değişmesindeki ana etkeni oluşturuyor. İklimin değişiminde endüstriyel tarım da enerjinin hemen ardından gelip yerini alıyor, iklimin istikrarsızlaşmasına çanak tutuyor.
Bitkisel üretimde kullanılan kimyasallar, akaryakıtlar bir başka koldan iklimin değişimini besliyor! Bir de, özgür mera hayvancılığı ve gezgin köy tavukçuluğu yerine endüstriyel hayvancılığın neden olduğu iklim değişikliği var. Bugün gelin bunu konuşalım.
Önce bazı rakamlar vermek istiyorum. Sonra kaldığımız yerden konuşmaya devam ederiz.
Bakın bütün tedarik zincirleri dahil hayvancılık endüstrisi, yılda 7,1 gigaton CO2 salıyor. Bu da insan kaynaklı salınımın yüzde 14,5’ine denk geliyor. Yani hayvancılık endüstrisi bütün arabalar, kamyonlar, otobüsler ve gemilerin yol açtığı emisyondan daha fazla CO2 salıyor.
Hayvancılık endüstrisinin saldığı 7,1 gigaton CO2’in 606 milyon tonu tavukçuluk endüstrisine ait. Tavukçuluk endüstrisinin saldığı 606 milyon tonun ise yüzde 57’si yem ürerimi ve tedarikinden kaynaklanıyor.
Türkiye, hayvan yemi sanayisinde kullandığı soya ithalatının büyük kısmını Güney Amerika ülkelerinden gerçekleştiriyor. Örneğin Arjantin’in Rosario Limanından soya yüklenen bir gemi Bandırma limanına gelene kadar 13.351 km yol kat ediyor. Bu mesafe dünya çevresinin üçte birine tekabül ediyor. Gemiler bu mesafeyi kat ederken dünyaya tabii ki oksijen salmıyor, karbondioksit salıyor.
Bu işin bir de ekonomik yanı var. Türkiye’nin soya ithalatına TUİK verilerini baz alarak baktığımızda, 2011 yılından 2015 Ağustos sonuna kadarki zaman diliminde 7,1 milyon ton soya ithal edildiğini görüyoruz. Bu ithalat için 2 milyar 697 milyon 119 bin dolar ödemiş. Bu rakama bir de soya küspesini eklemek lazım: Aynı tarihler arasında 1 milyon 424 bin 89 ton soya küspesi ithalatı yapılmış. Bu soya küspesi ithalatının da toplamına 1 milyar 883 milyon dolar döviz akıtılmış. Üstelik bu ithalatın GDO’lu ürünlerden yapılıyor olması da işin cabası!
Bütün bu veriler/rakamlar
* Hayvancılık sektöründe maliyetin yüzde 70’ini oluşturan yemin iç dinamikleri harekete geçirerek sağlamayı,
* Hayvanların beslenmesini meralardan bedava sağlayacakları koşulları oluşturacak politikaları geliştirerek, hem hayvansal proteinlerin halka ucuza ulaştırmayı, hem de hayvansal ürünlerdeki endüstriyel hayvancılığın neden olduğu sağlık sorunlarını bertaraf etmeyi,
Siyasilerin önüne görev olarak koyuyor.
Evet, başka ülkeler üretiyor, satıyor. Biz ise endüstriyel üretimde ısrar ediyor, kendi mera ve otlak imkânlarımızı devreye sokmuyor, meralarımızı ıslah da etmiyor, elâlemden satın alıyoruz. Bu yanlış hayvancılık politikalarımızla iklimin istikrarsızlaşmasına destek veriyor, insan ve hayvan sağlığını hiçe sayıyoruz.
Kaynak : ÖzgürGündem – 30 Ekim 2015