Dr. Necdet Oral
Tekelci sermaye, 1980’lerden bu yana IMF ve Dünya Bankası öncülüğünde Türkiye’yi metropol ülkelerin ve uluslararası sermayenin hegemonik çıkarları doğrultusunda şekillendiriyor.
Türkiye tarımının açık ve belirgin bir biçimde İstikrar Programlarına girmesi 24 Ocak–12 Eylül süreci ile başladı. 24 Ocak Kararları, içerdiği yapısal dönüşüm programıyla kapitalist küreselleşme sürecine eklemlenme modeliydi. 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubuyla içeriği belirlenen istikrar programı ise, bu modelin gerçekleştirilmesi yolundaki son halkayı oluşturuyordu.
Türkiye tarımına ilişkin Dünya Bankası Uzmanı John Nash tarafından 1998 yılında hazırlanan raporda yer alan sözde reform önerileri, 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubu ve 10 Mart 2000’de Dünya Bankası’na verilen kalkınma politikası mektuplarında aynen yer aldı. Böylelikle Türkiye’de tarım ve hayvancılığı çökerterek, küresel gıda şirketlerinin pazarı haline getirmek için IMF ve Dünya Bankası’nca dayatılan program adım adım uygulamaya konuldu.
Avrupa, Amerika ve Japonya gibi metropoller, kendi aralarında ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) içinde çekişerek tarımlarını desteklemeyi sürdürmekte; son yıllarda IMF ve Dünya Bankası’nın reçetelerini kabul eden Türkiye’de ise çiftçi, dünya piyasalarındaki eşitsiz ve istikrarsız koşullara adım adım teslim edilmektedir.
ABD, AB gibi metropollerin, Türkiye tarımını denetim altında tutmak ve kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek amacıyla IMF ve Dünya Bankası gibi örgütleri aracılığıyla dayattıkları Tarım Reformu Projesi (ARIP), 2000 yılından beri uygulanıyor. Geçen beş yılda varılan nokta tam anlamıyla “TARIMIN DEVLET ELİYLE ÇÖKERTİLMESİ” olmuştur. Bu sonuçları şöyle özetlemek mümkün:
►Ekonomide özellikle son yıllarda gözlenen hızlı büyüme temposu tarımda yaşanmadı. 2001 krizini izleyen 5 yılda ekonominin genelinde ortalama yıllık büyüme yüzde 7,5’i bulurken tarımdaki büyüme yüzde 3,1’de kaldı. Tarımda yaratılan katma değer 2002’de yüzde 13,6’lık paya sahip iken bu pay 2006’da yüzde 11,1’e kadar düşmüş durumda (Tablo –I).
Tablo I – GSMH’de Tarım Sektörünün Payı
(Sabit Fiyatlarla)
►Tarımdan geçinen ya da tarımda çalışan nüfus 2002’de toplam istihdamın yüzde 34,9’unu oluşturan 7.458 milyon kişiydi. 2002–06 döneminde tarımda çalışan nüfus 1.370 bin kişi azalarak toplam istihdamın yüzde 27,3’üne geriledi (Tablo –II).
Tablo II – Toplam ve Tarımsal İstihdam (Bin Kişi)
►Kimyasal gübre üretiminin yaklaşık yüzde 40’ını karşılayan kamuya ait gübre fabrikalarının tümü 2004–05 döneminde özelleştirilerek kamu gübre üretim ve dağıtımından çekildi. Sonuç, gübre fiyatlarının yalnızca 2004 yılında yüzde 40 artması oldu. Tablo III’te görüldüğü gibi, 2002 yılında 3,5 milyon ton olan kimyasal gübre üretimi, 2006 yılında yüzde 9,7 dolayında bir gerileme ile 3,1 milyon tona düştü. 2002 yılında ithalat miktarı 1,7 milyon ton iken 2006 yılında 2,7 milyon tona yükseldi.
Tablo III – Kimyasal Gübre Üretim ve İthalatı (Ton)
►2002–06 döneminde birçok bitkisel üründe önemli üretim düşüşleri yaşandı. Örneğin Şeker pancarı üretimi 16,5 milyon tondan 14,5 milyon tona; saf pamuk üretimi 979 bin tondan 924 bin tona; tütün üretimi 153 bin tondan 118 bin tona, kuru fasulye üretimi 250 bin tondan 200 bin tona, nohut üretimi 650 bin tondan 600 bin tona, patates üretimi 5,2 milyon tondan 4,2 milyon tona geriledi (Tablo –IV).
Tablo IV – Başlıca Bitkisel Ürünlerde Üretim
►Son beş yıllık dönemde (2002–2006 yıları arasında) tarımsal ürün fiyatları sürekli olarak enflasyonun altında tutulmuştur. Toptan eşya fiyatlarındaki (TEFE) 12 aylık ortalama yüzde değişme 2005 yılında 5,9; 2006 yılında ise 9,3 olmasına karşılık tarımsal ürün fiyatları 2005 yılında ortalama yüzde 2,6; 2006 yılında da ortalama yüzde 7,6 oranında azalmıştır (Tablo –V).
Tablo V – Tarımsal Ürün Fiyatları–Enflasyon İlişkisi
►Türkiye’nin üretimi azaldıkça bundan ithalat ve ihracatı da etkilenmektedir. Tarımsal dış ticaret dengesi 1980–89 döneminde yıllık ortalama 1,5 milyar dolar fazla verirken; IMF politikalarının izlendiği 2002–06 döneminde yalnızca 105 milyon dolar olmuştur. 2007 yılında yaşanan gelişmeler ise çok dramatiktir. Tarım ürünleri ithalatı Ocak-Eylül döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 60 artarak 3,5 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye tarımda giderek net ithalatçı konumuna gelmektedir (Çizelge VI).
Tablo VI – Ekonomik Faaliyetlere (ISIC, Rev.3) Göre
Tarımsal Dış Ticaret(Milyon Dolar)
►Tarımda yaşanan yoksullaşma ve mülksüzleşme, fonksiyonel gelir dağılımı göstergelerinden de izlenebiliyor. Nüfustaki payı üçte birin üstünde olan küçük üreticiliğe dayalı tarım kesiminin (işgücü hariç) 2002–06 döneminde gelir pastasından daha az pay aldığı görülüyor.
TÜİK’in gelire göre milli gelir verilerine göre, tarım kesiminin 2003’te yüzde 13’e yakın olan payı 2006 sonunda yüzde 9,5’e kadar düşmüş; böylece tarım, 2003’ten 2006’ya gelir pastasından yaklaşık 3 puan kayba uğramıştır.
Tablo VII – Fonksiyonel Gelir Bölüşümü: 2003–2006
Ülkemiz tarımının girdiği bu sarmaldan kurtulabilmesi için; çokuluslu tarım-gıda şirketlerinin ihtiyaç ve yönelimlerine göre hazırlanan sözde “reform programı”nın terk edilerek, kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkemizin özgül -iklim ve toprak- koşullarına göre oluşturulacak üretim odaklı bir tarım programı hayata geçirilmelidir.