29 Mayıs perşembe günü VINOLİVE fuarına avdet ettim. İzmir fuarının dört kapısından 9 Eylül kapısından girince sağdaki binalar kapalı fuar alanı olarak düzenlenmiş. Sürekli birtakım fuarlar yapılıyor. Nitekim yan binada ne olduğunu anlayamadığım bir fuar daha vardı.
Kapalı mekan oldukça büyük 4 futbol sahası kadar var.
Üzüm-Sen’den Genel Başkan Adnan Çobanoğlu, Tayyar ve diğer arkadaşlar bir gün önce gelip Üzüm-Sen’le ilgili malzemeyi yerleştirmişler.
Ben de Zeytin-Sen’le ilgili mütevazi sergi malzemesini yerleştirdim.
Yüzü geçik firma yerlerini almışlar. Çoğunu Ayvalık’tan tanıyorum. Çoğunu da siz en azından mutfaklarınızdan tanıyorsunuz. Zeytin ve şarap üreten tüm yörelerin ticaret odaları birer yer açmışlar. Ayrıca TARİŞ, MARMARABİRLİK gibi birlikler, Ziraat Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası gibi meslek örgütleri birer yer açmışlardı.
Bizim yer ekolojik sertifika veren bir şirket ve Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün karşısına düşüyordu.
Araştırma Enstitüsü’nün çalışanları (yaklaşık 10) kişi 4 gün boyunca sürekli tıkındılar.
Gerçi fuarın başlıca eylemi “tıkınmak” ve “içmek” üzerineydi. Özellikle ilk gün ortalıkta ayık kimse yoktu.
Fuar girişi 20 TL’ydi. Böyle olunca belirli bir kesim dışında kimse gelmedi. Aslına bakarsak ben özellikle bizim stant’ın çok ilgi görmeyeceğini düşünüyordum. Ne de olsa fuar için İzmir’e gelip 20 TL verecek bir üretici tanımıyordum. Ama yanılmışım. Bir takım ikramlar verenler dışında en çok biz ilgi gördük.
Özellikle televizyonda sürekli oynattığımız dünya ve Türkiye’deki çiftçi eylemlerine ilişkin videolar pek dikkat çekti.
Önce sanayi ürünü satan stantların çalışanlarından bazı insanlar gelip ziyaret ettiler bizi.
Ortak soru “çiftçiler sendika kurabilir mi?”, ikinci soru “neden kooperatif değil de sendika ?” son olarak ve tabii en önemlisi “başarı şansımız nedir?”. Doğrusu böyle “sıkı” sorular beklemiyordum. Daha çok “aa böyle bir şey de mi varmış?” türü bir yaklaşım bekliyordum.
Daha sonraki ziyaretçi grubu elbette küçük üreticiler oldular. Bunlar daha çok civar kasabaların ticaret ya da ziraat odası tarafından yollanan ya da bir üretici birliği (TARİŞ vs) ortağı olan insanlardı. Bazıları gelip bize Köy-Koop’un başarıları üzerine uzun nutuklar çektiler. Birliklerin durumundan yakındılar. Tarımın bittiğinden dem vurdular.
Ziraat Mühendisleri başka bir “müşteri” grubumuzdu. Tarımın içinde bulunduğu durumun farkındaydılar. Ama umutsuzdular. Gelen felaketi biliyorlardı. Karşımızdaki sertifikacı ziraat mühendisi olduğunu mücadele etmek istediğini ve bizim duruşumuzdan çok etkilendiğini filan söyledi. Bulunduğu konumdan utanırcasına “ne yaparsın geçim derdi !!!”.
Bazı ziraat mühendisleri ve çiftçiler ise muhabbeti önce bizi sıkı bir imtihana çekerek açıyorlardı. “Zeytin ihracı”, “Zeytin zararlıları”, “zeytin çeşitleri”, “üzüm çeşitleri”, “kuru üzüm fiyatları”, “şarap yapım teknikleri”… uzun karşılıklı konferans ve bilgi aktarımları, karşımızdakilerin bu işle “gerçekten” ilgili olup olmadığının anlaşılması için tuzak sorular filan.
Ondan sonra konunun özüne giriliyor “küresel sermaye”, “spekülatörler”, “GDO”, “su kaynakları”, “üretici birlikleri yasası”, “TEKEL’in özelleştirilmesi”, “doğal kaynakların tahribi”, “küresel ısınma” türü entelektüellere taş çıkartan küçük açık oturumlar yapıyorduk.
Fuar bünyesinde bir takım konferans ve paneller de düzenlenmişti. Bunlardan TARİŞ Zeytin Birliği Başkanı Cahit Çetin’in de bulunduğu bir tanesini izlemek bahtsızlığına eriştim. Cahit Çetin, çok konuşup hiçbir şey söylemeyerek “Zeytin ve Zeytinyağı” konusundaki sırasını savdı. Elbette ben de parlak bir performans beklemiyordum.
Bu konudaki tuhaf deneyim ise Üzüm-Sen’den Tayyar arkadaşla birlikte “şarap tadım kursu” zannedip “zeytinyağı tadım kursu”na gitmemiz oldu (!) Kurs 15 dakika sürdü, az daha sertifika bile alacaktık. Kursu veren bir Fransız’dı (yoksa İtalyan mı?) Uzmanın dedikleri ne kadar doğruysa bile damak zevki konusunda faklı düşündüğümü, en azından kibarlık düzeyimi koruyarak belirteyim.
Konuştuğumuz insanlardan telefon vs. şeklinde bağlantı kurmayı kararlaştırdıklarımız yaklaşık 40 kişi kadar oldu. Bunlar daha çok İzmir’de ve civarında oturan zeytin ve üzüm yetiştiren çiftçilerdi. Hemen hepsi İzmir’de irtibat kurabilecekleri bir adres istediler.
Gelip geçenlerden bir ev kadınının televizyondaki tanıtım görüntülerine bakıp “Bu MST değil mi?” diye sorması da benim için unutulmaz bir an. Bir takım çok bilmiş, keskin arkadaşlarımızın dünyadan nasıl da uzak olduklarının daha iyi bir göstergesi olamazdı.
Bir kısım politikacı, idareci filan fuarın ilk günü bizim masanın önüne geldiler ve tabii derhal adımlarını sıklaştırdılar.
Fransız, Yunanlı ve başka ülkelerden gelen bir grup konuk bizim stantda ve özellikle Via Campesina bayrağına ürküntüyle baktıklarından 15 dakika sonra fuar görevlisi kadın bizim Üzüm-Sen Genel Başkanı Adnan Çobanoğlu’na şöyle sordu “eylem yapmayacaksınız değil mi? Öyle diyorlar da!”.
Bu tür fuarlar hep gelmek gerek, hem de o aptal sempozyumlarda söz almak gerek. Korkularını yersiz bırakmamak gerek.
Yaptığım en iştah açıcı eylemdi. Afiyet olsun !
Bir Yorum
Türkün Öte
Hasan arkadaşımız olayı tam dozunda bir mizah üslubu ile özetlemiş.Kendisini tebrik ediyorum. Ne demişler: Bundan alası Şamda Kayısı!…