Bahadır Özgür
Türkiye neredeyse bir nesil sonra gıda kuyruklarına tanık oluyor. Ama belki de asıl çarpıcı olan göz göre göre gelen kuraklığa karşı hiç bir ciddi tedbirin alınmaması. Oysa bundan bir asır önce Osmanlı’nın gördüğü en büyük kuraklığı yokluklar içinde ustaca yöneten Konya Valisi Sait Paşa’nın yaptıkları, bugün vatandaşa bulgur yemeyi önerenler için ibretlik derslerle dolu.
2. Abdülhamit döneminde yaşanan ve tarihe “1303 Kahtı” olarak geçen kuraklık, 1886’da tüm ülkeyi kuşatmıştı. Dönemin halk ozanları bile bu büyük trajediyi gelecek nesillerin asla unutmaması için destanlar kaleme alırlar. Konyalı şair Matlubi, “Tuzcular pazardan tuzu kaldırdı/ekmekçiler akçesini çaldırdı/Sipahi pazarı malı doldurdu/fukara yerlerde kaldı bu sene” dizeleriyle başlayan 32 kıtalık bir “Kıtlık Destanı” yayımlar örneğin. Devlet erkanının bereket dualarına başvurmak dışında çareriz kaldığı bir dönemde Sait Paşa, bugün bile nadir görülen bir kriz yönetimine imza atar.
İlk tedbir spekülatöre karşı
Halkı paniğe sürükleyen kuraklığa karşı Sait Paşa’nın aldığı ilk tedbir
spekülatörlerin önünü kesmek için kuraklığın nisbeten daha az görüldüğü Teke, Burdur ve Hamid sancaklarından dışarıya zahire (depolanmış tahıl) çıkarılmasını kati suretle yasaklamak olur. Zira Osmanlı, önceki kuraklık dönemlerinde vurguncuların fahiş fiyata gıda ticaretinden bir hayli çekmiştir. Sorunu yakından izlemek ve bir kriz planı hazırlamak üzere Konya’nın ileri gelenlerinden bir “Kıtlık Komisyonu” kuran Sait Paşa, her yana memur göndererek, hasar sonuçlarının anında kriz masasına, oradan da Dahiliye Nezareti’ne iletilmesini sağlar. Ayrıca güz mevsiminde yağması beklenen muhtemel yağmurlarla birlikte, ekin ekmeye başlayacak çiftçinin tohumluk sıkıntısı çekmemesi için önceden tedbirlerin alınması uygun görülür. Böylece ahalinin bilinçsiz hareket etmesi engellenir.
4 maddelik şifreli plan
3 Temmuz 1887 günü şehir eşrafının katılımıyla, Meclis-i Umumi toplanıp kuraklığa karşı eylem planını çıkarır. Plan özetle şu maddelerden oluşur:
1- Pek düşkün olan vatandaşların hisseleri, servet sahibi olanların fazladan verecekleri paralardan borçlandırılmak şartıyla, Konya sancağından hâne başına ikişer mecidiye toplanılarak, bir kıtlık fonunun oluşturulması,
2- Şehirdeki menafi sandıkları ile Maarif sermayesi olarak Osmanlı Bankası’nın Teke ve Konya şubelerinde tutulan paranın da bu fona dahil edilmesi,
3- Kıtlık Komisyonu’na teslim edilecek olan bu fon ile dahilden veya hariçten zahire ve un satın alınması.
4- Konya Meclis-i Umumisi tarafından alınan bu kararların, diğer sancaklarda da emsal kabul edilerek uygulanabilmesi için mutasarrıflara bilgi vermesi.
Kararlar fırsatçılara mahal vermemek amacıyla 5 Temmuz tarihinde şifreli şekilde Dahiliye Nezareti’ne bildirilir. Abdülhamit bile bu kararlara riayet eder ve ahaliye örnek olması amacıyla Yıldız Sarayı’ndaki gıda ve su tüketimini yarı yarıya indirir.
En önemli adım ithalat
Sıra ülkenin ihtiyaç duyacağı tahılı ithal etmeye gelir. En kritik mevzu budur. Sait Paşa önceki kuraklıklarda yaşanan spekülasyon ve vurgun hadiselerinden dolayı bu konuda hayli titizdir. Hazinede yeterli para olmadığından ithalat için de bir eylem planı hazırlar. Nereye başvursa eli boş dönen Sait Paşa, sonunda halkın yardımına başvurmaktan başka çare bulamaz. İstanbul’da bastırılacak iane biletlerinin memleket sathında satılmasıyla gelir elde edilmesini sağlar.
Kıtlık Komisyonu tohumluk ve yemeklik için 500 bin kile (yaklaşık 12 bin 500 ton) zahireye ihtiyaç duyulduğu tespit eder. Ardından piyasa araştırması yapılarak ihtiyaç duyulan zahirenin en ucuz Suriye’den satın alınabileceği belirlenir. Bu kez de engel gümrük mevzuatıdır. Nihayet Dahiliye Nezareti aracılığıyla yapılan yazışmalar sonunda, Meclis-i Vükela ithal edilecek zahireden geçici olarak gümrük alınmamasını kararlaştırır. Fakat sorunların arkası kesilmez. İthal edilecek zahire için peşin olarak 90 bin lira ödenmesi gerekmektedir. Sait Paşa, Yıldız Sarayı’nın kapısını çalar, Abdülhamit’in kişisel servetinden 10 bin lira bağış alır. 18 bin lira iane biletlerinden, geri kalan ise askeriye için hazinede saklı tutulan paradan borç olarak temin edilir.
Tek kuruş yolsuzluk olmadı
Zahire ve unlar gelmiştir lakin sırada bunun ihtiyaç dahilinde vurgunculara kaptırmadan dağıtılması sorunu vardır. Sait Paşa bizzat her aileye ne kadar verildiğini tek tek kayda geçirir. Dağıtılan zahirenin 4 yıl içinde 4 eşit taksitle devlete geri ödeneceğine dair senetler hazırlar. Sait Paşa’nın bu titiz kuraklık yönetimi sayesinde bekledikleri vurgunu yapamayan spekülatörler Abdülhamit’e “yolsuzluk” ihbarlarında bulunurlar. Ne var ki, bekledikleri sonucu alamazlar. Konya’ya gönderdiği Maliye Müfettişi Hıfzı Bey’in soruşturması sonucunda hazırlanan raporda Sait Paşa’nın rüşvetin kol gezdiği bir dönemde devletin tek kuruşunu boşa harcamadan kuraklığı başarıyla yönettiği vurgulanır.
Kuraklık başladığında kıtlık destanları yazan Matlubi, kıtlık atlatıldıktan sonra bu başarıyı bir methiyeyle gelecek kuşaklara aktarma görevini üstlenir: “Mevlam ömür versin Vali Paşa’ya, dükkanlar açtırdı her bir köşeye/Toplattı develeri saldı taşraya, yollar beller perişandı bu sene/Esat Paşa gibi gelmedi vali, 5 vakit duacı ona ahali/Eğer olmasaydı Konya Valisi, birbirini yerdi hep ahalisi.”
19.04.2008 | referans gazetesi