Kadıköy Kooperatifi, Beşiktaş Kooperatifi Girişimi ve Çiftçi-Sen olarak bir araya gelerek 3-4 Şubat 2018 tarihlerinde üretici ziyareti düzenledik. Devrek Güneşi Kooperatifi ziyaretinden sonra yaklaşık 1,5 saat süren bir yolculuktan sonra ZAYBİR’in (Zonguldak İli Arı Yetiştiricileri Birliği) Ereğli’deki tesislerine geliyoruz.
2004 yılında kurulan ZAYBİR’in bugün itibarıyla 700 asıl 300 yedek olmak üzere toplamda 1000 üyesi var. Özellikle Filyos çayı ve civarında yüksek kaliteli kestane balı üretimi yapıyor arıcılar. ZAYBİR 2014 yılında çiçekten sofraya izlenebilir bal projesini hayata geçiriyor ve 2014 yılında Ereğli’de bulunan bal dolum tesisleri açılıyor. Dolum tesislerine 2017 yılında açılan temel petek üretimi ve arılar için kışlık şurup üretimi ekleniyor. ZAYBİR, bünyesindeki arıcıların üretim süreçlerini standardize etmek ve doğal bal üretiminin sürekliliğini sağlamak amacıyla bu sisteme geçmiş.
Arıcılığın en temel maddesi olan bal mumu, işçi arıların salgıladıkları tere benzer bir maddeden meydana geliyor. Saf balmumu, daima beyaz renklidir. Arılar balmumunu yavrularını yetiştirmek, bal ve polen depolamak üzere gerekli petek gözlerini örmek için salgılarlar. Arılar 1 kg bal mumu yapmak için 15 kg bal tüketmek zorundalar.
Beraber çalıştığımız Abdurrahman Canlı, başlarda beyaz olan temel peteğin zamanla kullandıkça renginin sarıya ve uzun süreli kullanım sonrası kahverengiye dönüştüğünü belirtiyor. “Balmumu petek tüm maddeleri içine çeken ve bırakmayan bir yapıya sahip” diyen Abdurrahman bey, “Eğer kovanlar yol kenarında ise egzost dumanını içine çeker, eğer kovanlar kirli ise kirliliği içine çeker” diyor. Bu sebeple özellikle kahverengiye dönüşen peteklerin kullanılmaması gerektiğini belirtiyor. Rengi kahverengiye dönmüş eski balmumu petekler toplanarak ZAYBİR tesislerinde balmumu levhalara dönüştürülüyor. Daha sonra bu levhalar otomatik ayarlı bıçaklarla istenen boyutlarda kesilip ve temel petek olarak çerçevelere takılıyor. Çerçevelenmiş balmumu arıya verilerek arının petek oluşturması sağlanıyor.
Abdurrahman Canlı, insanların doğal bal diye petekli bal yediklerini, bal mumu peteğin vücuda hiçbir faydası olmadığını üstelik zor sindirildiğini söylüyor. Temel petek üretiminde parafin kullanılmamalı diyen Abdurrahman bey yavru çürüğüne karşı da petekleri korumak gerektiğini, kendisinin petekleri saklarken araya bir de Kraft kağıt koyduğunu söylüyor.
Tesiste ayrıca arılara kış beslemesi sırasında verilecek olan şurup üretimine de başlanmış. Kış dönemi için arı pancar şekeri ile besleniyor. Arı şeker şurubunu sıvı formda daha çabuk tüketirken bu krem halinde ki yapıyı daha uzun sürede tüketmiş oluyor. Şeker pancarı şekeri glikoz içerdiğinden, arı kovan içinde dışkı üretmez, bu yüzden tercih ediliyor.
Dolum tesisini elektriklerin kesilmesi üzerine gezemedik. Abdurrahman bey tesiste paslanmaz tankların bulunduğunu, öncelikle üreticiden 2 cam kavanoz numune alındığını birinin teste gönderildiğini, diğerinin ise itiraz halinde incelenmek üzere 2 yıl süreyle saklandığını belirtiyor. Barkodlanan numunelerin test raporlarına bakarak dolum yaptıklarını söylüyor. Laboratuvar sonuçlarında nem oranının çok önemli olduğunu, yüzde 17’den büyük ise o balın dolumunun yapılmadığını belirtiyor. Bal 2 defa sağılıyor, balın özgül ağırlığı 1.4 gr/cm3 tür. İçerisinde balmumu vs. var ise yüzeye çıkar baldan ayrılır. Dolumu yapılan ballar burada üretici ismi de yazılarak etiketleniyor ve nihayetinde satışa sunuluyor.
Kısaca bu bilgileri aldıktan sonra akşam yemeği yemek ve dinlenmek için TTK (Türkiye Taş Kömürü) tesislerine doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra TTK’nın Kandilli’de bulunan tesislerine ulaşıyoruz. Burada Abdurrahman beyin, oğlu Ulaş’ın ve muhtarın evlerinden gelen yemeklerle bir sofra kuruyoruz ve hep birlikte yemeğimizi yiyoruz. Yemek sonrası erkek arkadaşlar bulaşık yıkarken bizlerde kadınlar olarak teras keyfi yapıyoruz. Ardından çaylarımız geliyor, TTK üzerine, Zonguldak üzerine, özelleştirmeler üzerine sohbet ediyoruz… Tesisler 30 sene evvel yapılmış, madencilikle birlikte bölgeye yerleşenlerin kaldığı büyük bir misafirhane. Yanı başında işçi, misafir lojmanları da var. Ne yazık ki özelleştirmek için tesislere yatırım yapılmamış. Lojmanların haraç mezat satıldığını ve bu misafirhanenin de büyük bir otel yapılmak üzere özelleştirileceğini Abdurrahman beyden öğreniyoruz.
Çaylar bittikten sonra Abdurrahman beye bu işe nasıl başladığını soruyoruz. Abdurrahman bey halen TTK’da çalışan bir memur. Bölgede arıcılık kursu açılınca aklında olmasa da kursa katılıp sertifika alıyor. Sonradan düşündükçe kendisini bu kursa yönlendiren sebepler olduğunu fark ediyor. Bu sebeplerden biri maden ocağında işçi olarak çalışan babası. Babası 28 yaşında 300 mt derinde bir kaza geçiriyor. Bir süre ocakta çalışamaz oluyor aradan birkaç yıl geçince yeniden iniyor ocağa. Kömür çıkarma işinde maske olmadan çalışıyor ve ciğerleri üzün süreli kömür tozuna maruz kalıyor. Madende çalışan pek çok insan bir süre sonra nefes darlığı, astım, koah gibi hastalıklarla başetmeye çalışıyor. Babası da koah hastası oluyor ve hastalara kestane balı ve süt veriliyor en çok. O dönem fakirdik ben babama sadece süt alabildim bal alamadım diyor Abdurrahman bey.
Abdurrahman beye ZAYBİR’in nasıl işlediğini soruyoruz birlik üyelerine eğitim veriliyor mu diyoruz. 70 Kişiye arıcılık eğitici eğitimi aldırdıklarını, eğitim alanların farklı köylere gidip üreticilerle konuşarak iç eğitim gerçekleştirebileceğini düşündüklerini ama bunu beceremediklerini belirtiyor. Gerçekten 70 tane eğitici yetiştirebilseydik bugün arıcılıkta başka şeyleri konuşuyor olurduk diyor Abdurrahman bey. ZAYBİR aynı zamanda Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA)’dan destek almış. İhtiyaçlar konusunda vali ile görüşmüşler ve yarım istemişler. Vali tesislerindeki makinaları alarak destek olmuş Birliğe. Birliğe bağlı üye sayısı çok olsa da aktif olarak katılım sağlayan sayıca çok az.
Ertesi gün sabah saat 09.00 da lobide buluşuyoruz. İkiye ayrılarak Abdurrahman bey ve Ziraat Mühendisi oğlu Ulaş’ın evinde kahvaltı ediyoruz. Sonra yine bir araya gelerek TTK dinlenme tesislerine çok yakın olan arı kovanlarının yanına gidiyoruz. Kovanları ziyaret ederken Abdurrahman beyin oğlu Ulaş’ta bize eşlik ediyor. Şansımıza bugün hava ılık ve yağmur yağmıyor. Arıları görebileceğiz. Kovanlar ormanlık alanın içinde yan yana dizilmişler. Her bir kovanda bir arı kolonisi yaşıyor. Başlarında bir kraliçe arı var ve belli olsun diye kraliçe arıya işaret konuyor. 0 – 6 yıllık kraliçe arılara sarı renk işaret veriliyor.
Kovanlara yaklaşmadan önce Abdurrahman bey körükle arıları sakinleştirecek bir duman sıkıyor etrafa. Sonra bizler kovanlara yaklaşıyoruz. Hava sıcaklığı normallerin üzerinde seyrettiğinden ve etrafta çiçekler olduğundan arılar pek bir hareketli. Dışarıdan polen getiren arıları görüyoruz. Kimi arıların bacaklarındaki sepetler sarı polenle kimilerinin ki ise kırmızı polenle dolu. Arı poleni yavrularını beslemek için kullanıyor. Besin değeri bakımından 1 kg polen 100 kg bala eşdeğer. Kuru polen ticari bir ürün. Polen yaş tüketilmelidir ve buzlukta saklanmalıdır. Abdurrahman beyin oğlu Ulaş, kırmızı polenlerin sıvı olanlarının propolis, katı olanlarının polen olduğunu söylüyor.
Kovanların ortasında bir kapta su var, arılar su içine düşüp kanatlarını ıslatmasın diye içine bir strafor atılmış. Arılar strafor üzerinde sularını içiyor veya kovana su taşıyorlar. Kestane balı için sezon 25 Mayıs – 25 Haziran dönemi.
Abdurrahman bey bir kovanı açıyor, kovan içinden bir petek çıkarıyor, temel peteğin balmumu petek olmuş hali. Peteğin en dış kenarındaki iri gözlü kısımlara erkek gözleri deniliyor. Sonra başka bir petek çıkarıyor üzeri arı kaynıyor. Şansımıza kraliçe arı da orada işaretinden tanıyoruz kraliçe arıyı. Arıların ömrü yaklaşık 40 gün. Kraliçe arı larvaları üretiyor, sonra işçi arılar larvaları besliyor ve ömrünü tamamlayan arı ölüyor. Yeni gelen genç arılar onların yerini alıyorlar. Arılar baharla birlikte dışarı çıkıp polen toplayarak bal üretiyorlar, bu dönemde şekerle besleme yapılmıyor.
Varua zararlısı bir nevi kene gibi bir haşere, arıların yavrularını yiyerek besleniyor. Bu sebeple bu zararlı ile mücadele sürekli olmalı ve arıların yavruladığı oğul döneminde yapılmalı. Bu hastalıkla mücadelede doğal yöntemler, gürültü çıkarmak, defne, kekik, nane gibi kokulu bitkileri yakmak veya bu kokulu bitkilerden yapılan kurabiye adı verilen ürünleri kovan içine koymak haşereyi kovandan uzak tutuyor. Ayrıca etkin maddesi formik asit veya oksalik asit olan (doğal asitler) organik ilaçlar kullanılabiliyor.
Alanda bulunan kovanlar birbirinden farklılar. Kimisi büyük eski tip, kimisi yeni tipte. Ulaş eski tip kovanların çerçevelerinin büyük olduğunu ve çalışmanın zor olduğunu söylüyor.
Kovanlarla ilgili bilgileri aldıktan sonra Abdurrahman bey bizi kömür taşımakta kullanılan halatlı teleferik sistemini görmeye götürüyor. Biraz bakımla yeniden işler hale gelebilecek bu sistem ve yanı başındaki yarı yıkık dökük misafirhanelere bakıyoruz. Nispeten bakımlı durumdaki misafirhaneyi uzun yıllar eski TTK emeklisi bir işçi kullanmış. Yıllar sonra devlet işgalcisin sen deyip elektriğini kesene kadar binaya gözü gibi bakmış. Bu mekanları gezdikçe özelleştirme adı altında kamusal varlıkların yok edildiğini ve bölgenin çürümeye ve yoksullaşmaya terkedildiğini görüyoruz. Bir zamanların şaşalı binaları şimdilerde kırık dökük boynu bükük… Dik yamaçtan aşağıya inen bir patika var süre sınırlaması nedeniyle aşağıya inmeden yükseklerden denizi ve rüzgarı içimize çekiyoruz. Saat 12.00 sularında Abdurrahman bey ve ailesine veda ederek Ereğli merkeze doğru yola çıkıyoruz.
İki günlük gezi boyunca bizleri yalnız bırakmayan, destek olan ve başka bir dünyayı mümkün kılmak için çabalayan Abdurrahman beye çok teşekkür ediyoruz…
Bu yazı Kadıköy Kooperatifi, Beşiktaş Kooperatifi Girişimi ve Çiftçi-Sen’in Ereğli ziyareti sırasındaki izlenimleriyle ortaklaşa kaleme alınmıştır…