Çevre ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanan “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı” TBMM’ne sunuldu. Tasarıda korunan tabiat ve biyoçeşitlilik değil.
Tasarıyı hızlı biçimde incelemem sonucundaki ön değerlendirmelerim şöyle:
Doğal sit kavramından vazgeçiliyor, “Tabiat Varlıkları”nın tespiti, tescili, korunması görev yetkileri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan alınıp Çevre ve Orman Bakanlığı’na devrediliyor. Bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları, Kültür Varlıklarını Koruma Kuruluna dönüştürülüyor.
Korunan alanlar, bakanlık ya da bakanlar kurulu tarafından belirlenecek, yani siyasi iktidarın ekonomik politikaları bir yerin korunması gerekip gerekmediğini belirleyecek.
Tabiatın ve Biyolojik çeşitliliğin korunmasına ilişkin kararları alması için 16’sı bürokrattan oluşan 20 kişilik Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu Kuruluyor. Kurulun bürokrat olmayan üyelerin dışında kalan 4 akademisyen ile 2 STK temsilcisi Bakanlık tarafından belirleneceğinden, siyasi iktadara bağlı bir kurul olacağı ortada. Mahalli biyolojik çeşitlilik kurulları da aynı şekilde idarenin kontrolü altında olacaktır. Bu kurullarda DSİ ve Maden İşleri Genel Md. temsilcilerinin yer alacak olması, korunacak değerin tabiat varlıkları değil yatırımcıların çıkarı olacağını gösteriyor.
Şu andaki tescilli doğal sitler ve tabiat varlıkları Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu tarafından yeniden değerlendirilecek, ya bu kanundaki koruma statüsüne göre tescillenecek ya da mecut statüleri kaldırılacaktır. Bunun anlamı pek çok doğal varlığın sitten çıkartılacağıdır. Örneğin İkizdere için yeni verilen doğal sit kararına ilişkin Çevre Bakanının tavrı göz önüne alındığında bu statüsünü koruma şansı görünmüyor.
Yasanın amacını “koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği” sözcükleri anlatmaktadır. Burada öncelikli olan doğal varlıkları korumak değil, kullanmaktır, koruma, yararlanmanın sürekliliğini sağlamak içindir. Allianoi’nin ‘koruma kullanma dengesi gözetilerek’ kumla örtülüp, suya gömülmesine karar verildiği unutulmamalıdır.
Kısacası, Yasanın amacı doğal varlıkları sermayenin yağmasına, talananına açmaktır. Tasarı yasalaşırsa, barajlar, HES’ler, madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önü alınamayacak, yaşam alanlarını korumak daha da zorlaşacaktır.
Çevre sağlığını, canlı yaşamını yakından ilgilendiren bu tasarının yasalaşmasının önüne geçmeliyiz.
Önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlere girecek partilerin ve adayların bu tasarıya ilişkin görüşleri ekolojiye bakışlarını ve politikalarını belirleyecektir.
Tasarı şimdi yasalaşmasın seçim döneminde tartışılsın.
Kaynak : Turnusol – 28 Ekim 2010