Uzun bir geçmişi olan, yerel tohumlarla üretim yapan, hayvansal üretimle bitkisel uretimi bir arda götüren tüm aile fertlerinin üretime katïldığı, yerelde üret yerelde tüket ilkesine dayalı küçük aile tarımı 50’li yılların sonlarına doğru şekil değiştirmeye başladı. Karasabanla işlenen toprak derin sürüm yapan traktörlerle işlenmeye başlandı. Her köye 3- 5 traktör girdi ( şimdilerde her evde bir traktör var artık). Bu traktörler para karşılığı tüm köylülerin topraklarınıı işlemeye başladı. Derin işlenen topraklar verimden düştü Önce köylülerin ” gavur boku” dediği nitratlı ve azotlu kimyasal gübreler imdada yetişti.
“Gavur boku” verilen ekin tarlaları ile verilmeyen tarlalar arasıdaki fark gösterildi köylülere. Elbette “gavur boku” verilen yerler daha verimliydi. Derin sürümle verimli toprak alta verimsiz toprak da üste çıkmıştı . Toprağın, dışardan gübreye ihtiyacı vardı. Bu arada dönüm başı rekolteyi arttırdığı söylenen hibrit tohumlar görücüye çıktı. Her yeni girişim tarımda devrim diye tanıtıldı. Hibrit tohum kullanımı ile birlikte, kimyasal gübre ve tarım zehirleri gündeme geldi. DDT mucize bir tarım ilacı olarak kullanılmaya başlandı. DDT yi bulana ödüller verildi. Kimyasal gübre kullanımı ile birlikte tarlalar otlanmaya başladı. Bu sefer de yine mucize bir çözüm olarak, “ot ilacı” adı altında glifosat içeren herbisitler gündeme geldi. Ulaşım olanakları arttırılarak ve ürünlerin yola dayanıklılık kapasitesinin de arttırılmasıyla birlikte, tek tip ürün üretimi teşvik edildi.
Çoklu üretim yerine, mono kültür üretim egemen olmaya başladı . Bu durum da biyo çeşitliliğin azalmasına ve aynı zamanda hayvansal üretimle bitkisel üretimin birbirinden ayrılmasïna neden oldu . Artık “tarlanın otuyla hayvanı, hayvanın bokuyla da tarlayı beslemeye” gerek kalmamıştı. O yüzden de meyvecilikte, daha az ömrü olan bodur ve yarı bodur anaçlar geliştirilerek yüksek çotaklı klasik anaçlara son verildi. Artïk bahçelerde, bırakın inek, koyun keçi beslemeyi tavuk beslemek bile imkansız halegeldi . Üretim araçlarındaki ve üretim biçimindeki bu değişim koylerdeki kültürel ve sosyal yaşamı da alt üst etti. Daha önceleri üretim içindeyken, bütün oyuncaklarını kendileri yapan , kendi oyunlarını yaratan çocuklar , hazır sağlıksız oyuncaklarla büyümeye başladılar ve yaratıcılıklarını kaybettiler. Dogrudan doğruya tuketici konumuna girdiler.
Çocuklar topraktan kopmaya başladılar. Ailesinin tarımdan para kazanamadığını gören genç nüfus, köyü terketmeye başladı. Kentlerdeki sosyal ve kültürel yaşam onlar için daha cazip hale geldi. Köy düğünlerinin karekteri değişti. Sonuç olarak artık egemen hale gelen endüstriyel tarım sistemi köylülerin yaşamını olumsuz yönde çok etkiledi. Ancak, endüstriyel tarım sistemine iyice bağımlı hale getirilen köylülerin bu üretim modelinden koparılması öyle kısa zamanda kendiliğinden olacak bir iş değil. Kimyasal gübre ve tarım ilaçlarının birden bire yasakladığını farzedelim. Buna ilk itiraz edecek olanlar ,endüstriyel tarım sistemine teslim olmuş olan köylüler olur. Bu sorun basit bir tarım sorunu degil, çok boyutlu ve oldukca karmaşık toplumsal ve siyasi bir sorundur. Bu soruna doğru bir çözüm oneremeyen hiç bir siyasî yapının toplumun geleceğini olumlu yönde belirleme, değiştirme şansı yoktur.