1989’dan itibaren köylerin yakılıp boşaltılması sonucunda kentler, adeta köylülerin akınına uğramıştı. Zorunlu göçün yükünü karşılamaya hazır olmayan kentler, öfkeli Kürt köylüsünün yeni adresleri oluyordu.
Ancak, kentlerin imar planı, mahallelerin altyapısı, kanalizasyonu yoktu; içme suyu yetersizdi ve yolları çamurluydu.
Son 30 yılda yaşanan savaşın yarattığı tahribatın sonuçlarından biri de, insanların kent hayatına alıştırılmalarıdır. Erken kentlileşmiş veya sonradan gelip kente yerleşmiş insanlar, çarpık kentin hayatına alışıp kanıksadılar.
Kentlere göç etmiş insanlarla konuşulduğunda, genellikle eskinin, köy havasının arayışı ve özlemini büyütürler. Bunlar orta yaşlı ve ileri yaşlı köylülerdir. Bu özlem gidilemeyen köylere, ulaşılamayan yollara, çıkılamayan yaylalaradır.
Bazı bölgelerde köylere geri dönüş yolu açılmış, şehre göç etmiş olanların bir kısmı köylerine geri dönmüşlerse de bu dönüşler, köy hayatının sınırlanmasıyla, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve güvenlik gerekçesiyle öne sürülen şartların kabulü üzerinedir.
Yeniden yerleşime açılan köylerin yolları asfaltlanıyor, içme suyu şebekeleri döşeniyor ama köy hayatı, eskinin köy hayatı olmuyor. O günlerin tadını vermiyor. Meyveler yetiştirilmiyor, sebzeler sulanmıyor, tohumlar tarlaya atılmıyor.
Artık, köylüler de toprakla olan ilişkisini parayla tartıyor. Bir yıl boyunca alın teri döküp oradan gelecek hasadın piyasadaki değeriyle, inşaatta, ayaküstü alım satım işlerinde, mevsimlik işlerde çalışmakla günlük işgücünden elde edilecek bir yıllık ücreti karşılaştırıyor. Köylüleri asıl üretimden uzaklaştıran, doğaya ve köylülük kategorisine yabancılaştıran uygulama ise, tarım teşvik kredileridir ve köylüler bunun peşinden koşturulmaktadır.
Öte yandan yaylalara gidişler sınırlanmış, hayvan besiciliği eski gücünü yitirmiş olduğundan, tarlalar ekilemiyor, bahçeler sulanamıyor eskisi gibi. Tarlaların ekilip biçilmesi için gerekli işgücü de eskisi gibi bulunamıyor.
Bu arada Kürt kentleri, köylerinin ve köy ürünlerinin hasretiyle yaşıyorlar. Geri dönüşlerse, yaşlılarla sınırlı kalıyor. Artık yeni jenerasyon kentlerde dünyaya geldiğinden ya da buralarda büyüdüğünden cafelerde oturmaktan, internetli, cep telefonlu yaşamdan uzak kalamayacaklarından, köy hayatı yaşlılara kalıyor. Yaşlının toprağa dönüşü, ölümün kendi toprağında karşılanması istencidir.
Bugün 40-50 yaşın üzerinde olanların anlatacağı ilgi çekici, köyde yaşanmış hayat hikayeleri vardır. Ama daha küçük yaştakilerin daha azdır ya da hiç yoktur.
O sakin ve doğal köy hayatları, bir daha geri dönmeyecek şekilde geçmişte kalıyor artık. Su değirmeninde öğütülen tam buğday unlarından pişirilen o nefis esmer ekmekler unutuldu. Şimdi beyaz undan yapılan ekmekler rağbet görüyor. Şekline bakıp aldanmayalım, tandırlarda pişirilen ekmekler bile beyaz, has undan yoğrulan hamurlardan yapılıyor.
Köy tavukları ve yumurtaları, piliç üreticilerine sunulmak istenen uydurma “kuş gribi” saldırısıyla, bitirildi. Beş yıl önce, köy tavukları itlaf edildi. Şimdi köylüler bile kırk günde yetiştirilen hormonlu tavuk eti yiyorlar.
Köylüler, kapitalist sistem tarafından kentleşmeye yönlendirilirken, kapitalist ürünlerin tüketimine adeta özendiriliyor. Zorunlu göçle kentlere yönlendirilen köylüler kentlileştikçe, sistem tarafından kontrolü de kolaylaşıyor.
Oysa kentlerde hayat gitgide zorlaşıyor. Tüketim çılgınlığı ve rehavet duygusu nedeniyle bu durumların görülmesi ve anlaşılması gerekiyor. Kent hayatı modernleştikçe, sorunlar da büyüyüp karmaşıklaşıyor. Bilinen bir gerçek var: kentler köyleriyle var oluşunu tamamlayıp güzelleşir.
Maalesef bu söz, gerçek hayat içinde karşılığını bulamıyor. Geçmişte hayvancılığın en gelişkin olduğu Van, Hakkari ve Şırnak’ta bile, batıdan gelen fabrika imalatı yoğurtlar alınıp tüketiliyor. Yumurtalar marketten, ekmekler fırından satın alınıyor. Etler İran’dan ithal ediliyor.
Köylüler elde ettikleri köy tazminatlarını üretime dönüştürmek bir yana, parayı alan lüks ve aykırı tüketime yöneldi.
Artık kentli olmanın avantajları gitgide azalıyor. Üretimden düşürülmüş milyonlar tembelliğe alıştırılmış. Kahveler eskisinden daha dolu. Tembelleştirilmiş bu toplumun üretime yönlendirilmesi en büyük sorundur.
Köylüleri tembelliğe, üretimsizliğe, günübirlik yaşamaya yönlendiren sistem, Kürt köylüsünün feodal hayat tarzı ve alışkanlıklarından dolayı başarılıdır. Komünal yaşam veya üretimde ve paylaşımda ortaklaşma konusunda ilgisizliğin en önemli nedeni de bunlardır.
Kaynak : Günlük – 17 Şubat 2011